KURAN’IN MUSHAFLAŞMASI

Ayetlerin Surelere Yerleştirilmesi:

VAN 3.03.2014 23:52:14 0
KURAN’IN MUSHAFLAŞMASI
Tarih: 01.01.0001 00:00
KURAN’IN MUSHAFLAŞMASI Kuran Tarihi
KUR’AN’IN MUSHAFLAŞMASI
-Son Vahyin Tarihi-
İlgili Ayetler:

08.87/A’la 6:’Sana okuyacağız ve sen Allah’ın izni ile unutmayacaksın.’

26.80/Abese 11-14: "Hayır, şüphesiz o yüce kağıtlarda yazılı olan ve isteyenin üze­rinde tezekkür edeceği bir öğüttür."

33.75/el-Qıyame 16-19: "Vahiy esnasında, hemen alabilmek için, onunla birlikte dilini hareket ettirme! Doğrusu vahyin kalbine yerleştirilmesi ve okuman bize aittir. Biz vahyi okurken, sen sadece okunmasını dinle! Sonra O'nun açıklanması bize aittir."

45.25/el-Furqan 32: "İnkar edenler, Qur'an O'na bir defada topluca indirilseydi ya, dedi­ler. Biz, onunla Senin kalbini sağlamlaştırmak için böyle parça parça indirdik ve onu ağır ağır okuduk."

51.26/eş-Şuara 192-195: " Bu Qur'an alemlerin Rabbi'nin indirmesidir. Uyaranlardan olasın diye, onu, Cibril, Mübin Arap Lisanı ile indirdi."

54.17/el-İsra 106: " Qur'an’ı insanlara ağır ağır okuman için bölüm bölüm indirdik ve onu gerektirdikce biz indiririz."

82.52/et-Tur 1-3: "Tur'a, yayılmış ince deri üzerine satır satır yazılmış Kitab'a andolsun ki..."

1.2/el-Baqara 185: "Ramazan ayı, içinde, insanları doğruya ile­tici, doğruyu yanlıştan ayıran ve doğruya yol gösteren kesin delil­ler olmak üzere Qur'an indirildi."


vahy erken dönem kitaplaşma sürecini ele alalım.

a)Peygamber Dönemi: (Rasul’un Sağlığında Cem’)

Mekke Dönemi:

Peygamber vahyin muhafazası için azami dikkati gösterirdi [1]Cebrail’i takibde acele davranırdı . 65/el-el-Qıyame 16-17 ayetleri bunu anlatır. Onu göğsünde toplayıp dilinde okutmak Allah’a aiddi. Rasûlu-Ekrem, gelen vahyleri önce kendisi namazlarda okuyarak ezberini kuvvetlendirdi.[2] Sonra yavaş yavaş okuyarak ezberi kuvvetli[3] Ümmi olan Arap mü’minlerin [4] ezberlemesini sağladı. [5]

Qur'an'da " Sana okutacağız ve sen Allah'ın diledikleri dışında unutmayacaksın"[6] buyrulur. Peygamber'den ayrı olarak sahabeler de vahyi ezberlemeye çalıştılar. Geceleri ve namazlarda sürekli ondan okunan bölümler vahyin korunmasında hizmet etti.

Peygamber Kalbine indirilen Qur'an’ı insanlara yalnız okumakla kalmadı, yazdırdı da. 52/et-Tur suresinin ilk ayetleri bunun tanığıdır. 80/Abese 11-14 de bu kapsamda düşünülebilir.

Qur'an'da " Sana okutacağız ve sen Allah'ın diledikleri dışında unutmayacaksın"[7] buyrulmuştur.

Peygamber'den ayrı olarak sahabeler de onları ezberlemeye çalıştılar. Geceleri ve namazlarda sürekli ondan okunan bölümler vahyin korunmasında hizmet verdi. O sırada günde iki vakit namaz kılıyorlardı. Sabah ve ikindi.[8]

"Hz.Peygamber'in Qur'an'ın doğruluk ve tamamiyetin, muhafaza için yazıyla tespitten ayrı iki ilave tedbir daha aldığını görüyoruz:

1-İnen ayetleri hemen kendisi ezberliyor ve sürekli olarak namazlarda, ikametinde, yolculuğunda, sıkıntıda, ferahta onu okuyordu. [9]Günlük namazların kılınması esnasında Qur'an ayetlerinin yüksek sesle okun­masını emretti. Bunun neticesi, Müslümanlar Qur'an'ı hıfz etmek mecburiyetinde kaldılar. Bundan doğan diğer bir sonuçta de Qur'an'ın bir nevi din adamı sıfatını taşıyan kimselerin te­kelinde tutulmamış olmasıdır.

Kendi sahabesine sindire sindire okurdu. Sahabe de ona o kadar önem verirdi. Peygamber de onların okuduklarını kontrol ederdi.[10]

2- Qur'an öğrenenlerin bunu yetişmiş öğretmen, bir muallim nezaretinde yapmalarını emretmiştir. İlk Muallim Peygamber'in kendisi ve sonra, Qur'an'da iyi yetişmiş olmaları dolayısıyla O’nun tarafından yetkili kılınmış sair muallimlerdi."[11]

"Akılda tutma ve ezberleme kabiliyetleri fertten ferde değişik olduğundan pek tabidir ki sahabeden bazı kimseler, boş zamanlarında tekrar edip ezberlemek maksadıyla bu ayet­leri yazıyla tesbit etmek istediler. İşte bu ayetleri bu şekilde yazıyla tesbit işi ne zaman başladı bunu kati ölçüler dahilinde bilemiyoruz."[12]

Rivayetler Peygamber'in gelen vahyi yazdırma konusunda acele davrandığını aktarırlar.[13]

Vahyin ne zaman yazılmaya başlandığı hususunda kesin bir bilgi bulunmu­yor. Hz.Rasul okur yazar değildi.[14] Siyer materyalinde daha Mekke devirlerinde bile Qur'an'ın yazılı bölümleri bulunduğu görülür. Örneğin Ömer'in islam oluş kıssasını anlatan İbnu Hişam O'nun kızkardeşi Fatıma'ın evinde kocası Said ile 57/el-Hadid (veya 55/er-Rahman) ile 20/TaHa (7/81,45/20) surelerini üzerine yazıldığı bir sahifeden okudukları anlatılır.[15] Ömer'in müslüman oluşu, Peygamberliğin 5.yılına isabet eder ki bu, İslam tebliğinin genele tebliğe yapılmaya başlamasının ikinciyılıdır. Yani hicretten 8 sene önce. Ha­midullah " Nakledilen bu vakanın doğrululuk ve gerçekliğinden şüphe etmemiz için bir se­beb göremiyoruz, zira ilk vahyedilen Hicret öncesi surelerin bir çoğu, "yazılı Qur'an nüs­halarında"ndan bahsetmektedir. 45/el-Furqan 5.ayeti ve 60/el-En'am 79 ayeti bu vakaya örnek gösterilebilir. Bizzat Qur'an'da, Qur'an için devamlı “Kitab” kelimesi kullanılır; muhakkak ki bu kelime "yazılı bir vesika" manasına da içine almaktadır."[16] Hadis yazımının yasaklandığını anlatan rivayetlerde de Qur'an'ın yazımının sözkonusu olduğu doğrulanır.

Hadis yazımının yasaklandığını anlatan rivayetlerde de Qur'an'ın yazımının sözkonusu olduğu doğrulanır.

Hz. Rasul inanırlardan edindiği katiplere yazdırmaya çalıştı. Mekke döneminde Ebu Bekr, Usman, Ali, Zübeyr ibnu Avvam, Amir ibnu Fuheyre , sayılabilir.

Peygamber'in yanında olan ayetler dışında sahabiler kendileri için özel sayfalarda yazıyorlardı. Qur'an'ın bütününü ezbere bilenlere Qurra deniliyordu. İbnu Mes'ud, Muaz, Salim, Ubey ibn Ka'b, Aişe, Hafsa, Ümmü Seleme, Ebu Zeyd bunlardandır.

Ayetlerin Surelere Yerleştirilmesi:

İnen ayetlerin hangi surelere yazılacağı Peygamber'in talimatı ile belirle­niyordu.[17] "Tarihçilerin verdiği bilgiye göre bazan da inen bu parçalar içinde birkaç sureye ait ayrı parçalar aynı anda nazil olabiliyordu. Bu durum muvahacesinde yeni bir kısım vahiy geldiğinde Hz. Peygamber, o zamana kadar nazil olmuş bulunan bütün içinde bu yenilerin alacağı yeri gösteriyordu."[18]

Yazı Materyali:

Peygamber kendi hıfzı, sahabe hıfzı ve yapılan kontrollerle yetinmeyip deri, kemik, tahta ve yassı taşlar üzerinde nuzulunu takiben yazdırırdı. [19]

Yazı materyali olarak hurma dalları, ince beyaz taşlar, kürek kemikleri, işlenmiş ince deri parçaları, tahta, çanak, çömlek parçaları ve qırtas adı verilen kağıtlar, deri,[20] bez, hurma lifi, taş, kullanıldı. İranlılar ve Romalılar gibi kağıt sanatı Araplarda yoktu.

Medine Dönemi:

Hz.Rasul Medine döne­minde Ubey ibnu Ka'b, Zeyd ibnu Sabit, Abdullah ibnu Revaha gibi yeni vahy katipleri de edindi. Bu yazım işinde el-Askalani (852/1448) görev alan 40'a yakın sahabiden söz eder.[21]

İbnu İshak'ın Rabat'ta bulunan Siyer kitabında şöyle bir rivayet yer alır: "Qur'an'dan ne zaman bir parça nazil olsa Rasulullah a. bunu önce erkeklerin iştirak ettiği bir topluluk huzurunda okur, tebliğ eder ve sonra kadınlardan müteşekkil ayrı bir topluluğa tebliğ ederdi."[22]

Her Ramazan'da Hz. Rasul'un o seneye kadar inen ayetleri Cibril ile okuyup karşılaştırdıkları rivayetleri vardır."Hz. Peygamber halkın huzurunda baştan sonra kadar tila­vet etmek itiyadındaydı. Etrafında toplanan Ashab, beraberinde Qur'an nüshalarını getirirler ve bunlarla O’nun okuduklarını mukabele ederler ve icabında ellerindekileri düzeltirlerdi. Hayatının son Ramazan ayı esnasında [23]bunu daha ileri bir ihtiyat tedbiri olarak iki defa te­krarladı. Bu tarz "mukabeleler" ve halk huzurunda tilavet etmeler Arza (takdim) adını alır ve bunların işaret ettiğimiz en sonuncusuna Arza Ahira, Qur'an tarihinde unutulmaz olarak kalmıştır."[24]

Medine’de bir çok çevreye Qur’an öğretmeni gönderildi.[25]

Rasul son vahyden 9 ya da 81 gün sonra vefat etti. Bu sureden önce ki­taplaşması, ayetlerin elimizdeki tertip üzere inmemesindendir.



Muaviye'nin Vahy Katipliği:

Mekke'de okuma yazma oranı çok düşüktü. Mekke ve Medine'de bu dönemde okur yazar 33 kişinin adı geçer. Yazı yazma, ok atma ve yüzme gibi üç hasleti taşıyana kamil ünvanı verilirdi. Mekke'ye yazı Harb ibnu Umeyye ile girdi. Ebu Sufyan ile iki oğlu, Muaviye ve Yezid ibnu Ebi Süfyan okuma yazma biliyorlardı.

Rasulullah Arap kabileleiyle yaptığı yazışmalar için katipler edinmişti. Ebu Sufyan'ın isteği üzerine Muaviye'de bunlar arasına katıldı.[26] eş-Şehriyari, Rasul'un Osman ve Ali'yi vahiy katibi olarak ihtiyar ettiğini bu ikisinin bulunmaması durumunda Ubeyy ve Zeyd ibnu Sabit'in vahiy yazdığını söyler. [27] Bir çok kaynak Muaviye'nin katipliği içine vahy katipliğinin girmediğini söylerler.[28]

İrfan Aycan, Muaviye biyografisinde O'nun vahy katipliği yaptığından bahseden kaynakları zikreder.[29] Kürsi ayetini yazdığı söylenirse de bu ayetin hicretin ilk yıllarında nazil olduğu biliniyor. el-Mesudi, bu meseleye daha değişik açıdan bakar ve Muaviye'nin, Rasulullah'a, vefatından önce, sadece bir kaç defa katiplik yaptığını belirterek, uzun müddet Rasulullah'a katiplik yapanlarla bir tutulamayacağını ve katipler zümresine katılamayacağını belirtir.[30] Çağdaş araştırmacıların tetkiki sonucu O’nun vahy katipliği yaptığını belgeleyen bir delile rastlanmadığı ifade edilmiştir.[31]



b)Rasul'un Vefatından Sonra:

1.Ebu Bekr Dönemi-1. Derleme: [32]


Peygamber'in vefatından kısa bir süre önce vahyedilmesi tamamlanan Qur'an'ı, Rasul'un vefatından sonra Ali ibnu Ebi Talib nuzul sırasına göre bir Mushaf tertip etmişti. [33] Bu Mushaf’ı yazana kadar, namaz dışında dışarı çıkmamıştı. Bu rivayet O’nu kendisine biat etmemesini sormak için Ebu Bekr’in çağırttığı zaman verdiği cevapta geçer: ‘Allah’ın kitabına bir şey ziyade edilebilir diye düşündüm, onu yazıncaya kadar namaz dışında elbisemi giymemeye karar verdim’ dedi. Ebu Bekr, ne ‘Ne güzel düşünmüşsün’ dedi.[34]



Resmi Tedvin:

Yemame savaşında (633) sahebeden en az 70 Qur’an hafızı Qurra (Qariler) şehid olunca- ki Bu rakamı 700 e kadar çıkaranlar var. M. Hamidullah bu savaşa katılan 3000 hafızdan söz eder [35] -bu olay Cem'e bu olay hızlılık kazandırdı. Ömer, Ebu Bekr’den cem için ısrarcı oldu ve O’nu ikna etti. Hafızası güçlü vahy katibi Zeyd ibnu Sabid’i[36] çağırarak O’nun tereddüdlerini gidererek görevlendirdi. [37]

Zeyd şöyle anlatır: "Yemame Harbinde 70 Qurra’nın şehadetinden sonra Ebu Bekr beni çağırttı, Ömer yanındaydı. Dedi ki: Ömer bana gelerek: Yemame günü şiddetli harp olup birçok Qurra şehid oldu. Bir çok şavaş yerinde hafızların şehid edilmelerinden dolayı Qur’an’ın birçok ayetinin zayi olmasından korkarım, Qur’an’ın toplanmasını emretmeni uygun görürüm. Ben de Rasullullah’ın yapmadığını yapmaktan çekindiğimi [38] söyledim. Ömer hayırlı olduğunu söyleyerek devamlı bana başvurdu. Allah benim de göğsümü Ömer gibi açtı. Sen akıllı bir gençsin, Resûlullah için vahy yazıyordun, Qur’an’ı araştır ve onu topla.’ Vallahi bana herhangi bir dağı yerinden kaldırıp başka bir yere nakletmeyi önerselerdi bu kadar ağır gelmezdi. Önce karşı geldim sonunda Allah Ebu Bekir, Ömer'in akıllarını yatırdıgı gibi benim de aklımı yatırdı. Qur'an'ı araştırmaya, hurma dallarından, yassı taslardan ve insanların hafizalarından derlemeye başladım"[39]

Ebu Bekr ,Ömer ve Zeyd’e şu talimatı vermişti: ‘Mescid’in kapısına oturun. Her kim ki, size Allah’ın Kitabından olduğuna dair iki şahidle[40] yazılı bir şey getirirse hemen onu yazınız’[41] Ömer bunun üzerine Mescid’in kapısına geldi. ‘ Her kim ki, Rasûlullah’dan Qur’an namına bir şey aldıysa onu getirsin’ dedi.[42] Heyet bu getirilen ayetleri sahifelere, levhalara ve hurma dallarına yazıyorlardı.

Zeyd hafızasındaki metinleri başkalarının şehadeti ile de belgeledi. Desdek bulmadan yazmadı .[43]Yazılan bir nusha icmaya mazhar oldu[44]

Hamidullah bu olayı şöyle anlatır: "Zeyd, esasen Qur'an’ı ezbere biliyordu. Böyle olmakla beraber daha ileri bir ihtiyat tedbiri olmak üzere, kaleme alacağı her bir ayet veya kelime için Hz. Peygamber'in huzu­runda Arza dan geçirilmiş, mukabele edilmiş iki ayrı yazılı vesikanın şahadetine müracaat etmesini Halife Ebu Bekr O’na emretti. Halka yanlarında saklamakta oldukları bu nüshaları Zeyd ve arkadaşlarına göstermek üzere Mescidun Nebi'ye getirmeleri duyuruldu. Bu çalışma böylece sona erdirildiğinde, Zeyd ibnu Sabit hazırlanan nüshayı yeniden iki defa baştan sona okudu ve varsa bütün noksan ve kusurlar izale edildi."[45]

Böylece Mushaf- ki Ona el-Mushaf dediler[46] - Halifeyi-Rasûl Ebu Bekr tarafından 11/632 de resmi olarak da cem edildi.

Ayetlerin sırası ve hangi sureye ait olduklarının Hz. Peygamber tarafından tayin edildiğini biliyoruz. Ayetler bugünkü Mushaf’taki gibi surelerde yer aldı. Ama sureler için bunların sahabe içtihad­larına dayandığı görüşü de vardır.[47] Sure sıralamasında ise ihtilaf var[48]

Derlenen nusha Halife'nin yanında kaldı. Tek nusha olan bu Mushaf önce Ebubekr’den sonra Ömer’in yanında idi. Ömer’in vefatından sonra da Qurra’dan da olan Mü’minlerin Annesi Hafsa’ya geçti. [49]



II.Osman Dönemi: 2.Derleme:

1 Muharrem 24/646 da Osman hilafete getirildi. Osman döneminde müslümanların hakimiyetinde olan topraklar Arabistan'ın sınırlarını aştı. Ana dili yabancı olan bir çok müs­lüman Qur'an'ı Arapça okuma da zorlanıyordu. Buna Araplar arası lehçe, şive farklılıkları da eklenmeli. Bu farklı okuyuşlar karşılıklı su­çlamalara da dönüşebiliyordu. [50] Şam halkı Ubeyy’in, Kufe kalkı İbnu Mes’ud’un Basra halkı Ebu Musa’nın qıraatıyla okuyordu.

Osman döneminde Müslümanların hakimiyetinde olan topraklar Arabistan'ın sınırlarını aştı. Ana dili yabancı olan bir çok müslüman Qur'an'ı Arapça okuma da zorlanıyordu. Buna Araplar arası lehçe, şive farklılıkları da eklenmeli. Bu farklı okuyuşlar karşılıklı su­çlamalara da dönüşebiliyordu. Kimi farklı okuyuşlar sahih senedlerle Peygam­ber'e de dayanabiliyordu. Huzeyfetu’l-Yeman Şam ordularıyla Ermenistan ve Azarbaycan üzerine yürümüştü.(25/646). Gazve esnasında Şamlı askerlerle Iraklı askerlerin Qur’an okuyuşunda ihtilaf ettiğini gördü ve ihtilaflardan endişelenerek tedirdin oldu.[51] Olay tekfir noktasına varıyordu .Durumu Halife’ye iletti.

"Ey Mü'minlerin Emiri! Kalk! Müslümanlar, Qur’an’ın qıraatinde Hrıstiyanlar'la Ya­hudile'in ihtilafları gibi ihtilaf etmeden önce bu işin çaresine bak" dedi. [52]

III. Halife zamanında qıraat farklılıklarının Müslümanlar arasında anlamazlık konusu olması[53] üzerine" Hafsa Mushafı"nı istedi. Osman, Hafsa'daki Mushaf’i getirtip çoğaltmaları için 4 kişi görevlendirdi: Zeyd, Abdullah ibnu Zübeyr, Said ibnu As, Abdurrahman ibnu Haris. Zeyd dışında üçü Ku­reyşli'dir. Ihtilaf eder­lerse O'nu Kureyş lehçesi ile yazmalarını em­retti. [54] [55] el-Buhari'nin diğer rivayetine göre diğer üç üye de Ensardır: Muaz, Ubey ibnu Ka'b ve Zeyd ibnu Sabit.

Komisyonun çalışması 5 sene sürdü. "Hazırlanan bu 7 nüsha Medine Mescidi’nde herkesi mutmain kılmak üzere halkın huzurunda alenen okundu ve sonra her bir nüsha, 26.yılda hududları Medine'den taşıp Batı’da İspanya'nın güneyine, Doğu'da Ceyhun Nehri'nin ötesine Çin'e dayanmış geniş İslam yurdunun muhtelif eyalet merkezle­rine gönderildi. Öyle emredildi ki bundan böyle Qur'an nüshaları, mutlaka bu resmi ko­pyalara uygun ve mutabık olacak ve farklı bulunanlar imha edilecekti"[56]

II. Komisyon'un ihtilaf ettiği noktalarda önemsizdir. Örnegin Tabut kelimesi "yuvarlak T " ile mi "açık T" ile mi yazılacak? Osman Kureyş yazımı üzere "açık T" ile yazmalarını istemiştir.



Önemli Merkezlere Gönderilen Teksirler:

Çoğaltılan nüshalar (Mushaflar) 5 ya da 7 nüsha [57] olarak önemli yerleşim merkezlerine gönderildi . (Kufe, Basra, Şam, Yemen, Mekke ve Bahreyn') gönderildi. Bir nüsha da Medine'de kaldı. Kayıtlarda şahsi nüshaların da imha edildiği aktarılır.

Bu resmi tedvin dışındaki Mushafların ya­kılması talimatını dinlemeyenler de oldu. Ali, İbnu Mes'ud, Aişe, Ubey ibnu Ka'b'in özel mushaflarındandan söz edilir. Bu Mushaflar arasındaki farkları konu edinen bir kitabı Ebubekr ibnu Davud telif etti: "Kitabu'l-Mesahif"


Resmi Mushaf'a Alınmayan Ayetler Var mı?

Qur'an'ın toplam ayet sayısının 6666 olduğunu söyleyen görüşün hiçbir ilmi temeli yoktur. Ayet sayılarında kitaplarda görülen ihtilaf, kimi ayetlerin ortadan bölünüp iki ayet sayılmasından, ya da besmelenin her birinin ayrı hesaba katılıp katılmamasından kaynaklanmaktadır.

Ubey ibnu Ka'b, Mushaf’ın Osman zamanındaki teksiri için oluşturulan komisyonun üyesi idi. O’nun kunut dualarını Qur'an'dan saymış olması bu nedenle mümkün değildir.

Başlangıcını daha önce naklettiğimiz el-Buhârî’nin Zeyd menşeili hadisinin devamında şöyle denir: ‘Tevbe suresinin sonu olan Lekad caekum... e kadar olan ayetleri Ensardan Ebu Huzeyme’nin yanında buldum. Başkasının yanında bulamadım.’



III. Ali ibnu Ebi Talib Dönemi:


Osman'ın yazdırdığı Mushaf Hz. Rasûl'ünkünden farklı olsaydı, sonraki Halife Ali kendi Mushaf’ını resmileştirirdi.[58]

Ali'nin Mushafi'nın farkı surelerin nuzul sırasına göre terti­binden kaynaklanır. Anlam değişi­kliği yapmayan çok az kelime sinonimi dışında fark yoktur.



Qur'an'ın İlk Yazmaları Ne oldu ?:

Başta şunu belirtmek isteriz ki; Qur'an'ın ilk yazmalarının yakıldığına ilişkin güvenilir bilgi yoktur. Bu konuyla ilgili rivayetler zayıftırlar. Bu konuda S. es-Salih'in de kitabında aktardığı bilgi güvenilir değildir. Zaten S.es-Salih de bu görüşü paylaşmamakta, sadece İbnu Ebu Davud'un böyle bir görüş naklettiğini söylemektedir. Saldırganlar ustaca bu gerçeği gizlemeye çalışarak bu yanlış bilgiyi herkesin kabul ettiği bir görüşmüş gibi gösteriyorlar.



*Ebu Bekr Mushafı:

Ebubekr zamanında iki kapak arasında toplanıp muhafaza edilen Qur'an'a ne oldu? Unutulmamalıdır ki o dönemde bu nüshadan yüzlercesi müslüman­larca kopye edilmiştir. Yani bunun yok olması veya yakılması Qur'an'ın yok olması demek değildir.

Ebubekr tarafından iki kapak arasına toplanan bu nüsha Ebubekr öldükten sonra Ömer'e geçti. Ömer öldükten sonra da kızı Hafsa'ya geçti. Osman kendi döneminde bunu Hafsa'dan isteyerek çoğalttı ve İslam merkezlerine gönderdi. Sonra da Hafsa'ya iade etti. Sonra ne oldu? et-Taberanî'nin güvenilir yolla Salim'den aktardığına göreMedine Valisi Mervan, Hafsa'ya adam döndererek belki de Osman’ın izni ile bu nüshayı O’ndan istedi. Hafsa vermedi. Hafsa öldükten sonra(h.41) Mervan, İbnu Ömer'e adam gönererek ‘bu nüshayı bana gönder’, dedi. O da gönderdi. Böylelikle bu nüshanın Mervan döneminde Emevilere geçtiğini görüyoruz. Nüshanın bundan sonraki akıbeti konusunda herhangi bir kayda rastlanmamaktadır. Büyük bir ihtimalle uzun süre Emeviler'in elinde kalmış, Emeviler'in yıkılışı sırasında değerinden dolayı biri tarafından alıkonmuştur.

Ömer’in vefa­tından sonra Hafsa'nin elin­deki Mushaf'in II.derleme sonrası Hafsa’nın vefatından sonra Medine valisi Mervan tarafindan yaktırıldığı söylenir. Öyle de olsa bu rivayeti oryantalistlere ma­teryal sağlayacak şekilde istismar etmek hatalıdır.

Ali şöyle der: "Ey insanlar, Osman hakkında aşırı sözler söylemeyin. O'na -Mushaf­lar yakıcısı- demekten sakının. Vallahi o, Mushafları biz Muhammed'ın ashabı önün­de yaktı. Osman zamanında yönetici ben olsay­dım aynısını yapardım. "

İhtilaflarını gerçe­ğin katli için kullanmayan bir fakih ancak böyle söyleyebilirdi.



Çoğaltılan Mushafların Akıbetleri:

Schwally'nin belirttiği gibi "Qur'an insanın beklemeyeceği büyük bir titizlik ve mükemmeliyetle muhafaza edilmiştir."[59]

Casanova, yaptığı araştırmaların yanısıra bir başka araştırmacı Quatremere'in araştırmalarına dayanarak Hz. Osman'ın çoğalttığı Mushaf nushalarından birinin Hicri 4.asır başlarında bilindiğini ve görüldüğünü kaynaklara dayanarak söylemektedir. [60]




1-Medine Mushafı:

Bu tarihi eser Medine'de Ravzaı- Mutahhara'da muhafaza olunmakta idi. Eserin orada mahfuz bulunduğunu, muhtelif tarihlerde seyyahlar ve meraklılar tarafından görüldüğünü biliyoruz. Mevlana Şibli Tehzibu'l-Ahlak Mecmuası’nda (H.1329/M.1911) bu nüshanın 735 senesinde orada görüldüğünü kaydediyor.

Esas I.Cihan Harbine kadar hep Medine'de muhafaza olundu. Harp esnasında ne olur ne olmaza karşı, oradan nakledilerek emin yerlerde muhafaza edilen kıymetli eserler meyanında Hükumetce o da muhafaza altına alınmıştır. Harp bittikten sonra eser yine oraya iade edilmiştir.

Rusya Müslümanlarından Musa Carullah Bigiyev, 1930 da Bolşevik Rusya'dan kaçtıktan sonra, Yakın ve Uzak Şark'ta dolaşırken Qur'an ve Mushaf’a ait epeyi tetkikat yapmış bunları Hindistan da neşretmiştir. Mezkur nüshanın Medine'de Ravzai- Mutahhara'da mahfuz bulunduğunu, Medine-i Münevvere’de mücavirliği esnasında eseri orada gördüğünü söylemektedir.



2-Mekke Mushafı:

Mekke'deki nüshanın Hicretin 735. senesinde orada bulunduğunu ve görüldüğünü yine Mevlana Şibli söylüyor.



3-Kufe Mushafı:

Hz. Osman tarafından Kufe'ye gönderilen nüsha, meçhul bir tarihte Tarsus şehrine gelmiş, orada mahfuz imiş. Çukurova'nın en şirin şehirlerinden biri olan Tarsus, Abbasiler zamanında mühim bir serhat idi. Me'mun, Seyfu'd-Devle, Şair Mütenebbi oradadırlar. Kufe Mushafı oraya her halde Abbasiler zamanında gelmiş olacak. Abbasi Halifeleri orada yaşardı. Nüsha orada muhafaza olunmakta iken sonraları, Suriye'deki Humus kalesine nakledilmiş H.1050-1143/ M.1640-1730) arasında yaşayan meşhur en-Nablusî (H.1100/M.1689) senesinde yaptığı seyahatinde bu nüshayı uzun boylu tavsif eder. Bu nüsha 1.Cihan Harbine kadar Humus’ta korunmuş, harp esnasında o da diğer kıymetli ve tarihi eserler gibi muhafaza altına alınmıştır.



4-Şam Mushafı:

Şam'a gönderilen nüsha, Kudus'le Dımışk-ı Şam arasında bulunan Taberiye'de mah­fuz iken, sonraları Şam'a nakledilmiştir."İlaveli Esmaru't-Tevarih" şunu kaydediyor:" Nakli Mushafı Şerifi Osmani Becamii Dımışk ez-Taberiye, sene 492"

İbnu Kesir (h.8.yy)Şam nushasını bizzat görmüştür. Şöyle der: " Hz. Osman'ın çoğalttığı Qur'an nushalarına gelince bugün için onların en meşhuru Suriye'de Şam Camii’nde bizzat gördüğüm bu değerli, büyük kitap güzel, açık ve güçlü hat ve kaliteli bir mürekkeple deve derisi üzerine yazılmıştır."[61]

M.Şibli'nin[62] yazdığına göre Ebu'l-Kasım es-Sebti, H.657 senesinde Şam Camii­’nin Maksuresinde Hz. Osman tarafından oraya gönderilen Mushafı görmüştür. Abdulme­lik'de h.725 de bu nüshayı orada gördüğünü söylüyor. İbnu'l-Cezeri (h.751-833/ m.1350-1429) zamanında Şam'da Mescidü't-Tevbe'de hıfzolunan bu nüsha daha sonra Emevi Cami­i' ne nakledilmiş, İbnu'l-Cezeri, Şam Mushafı'nı gördüğü gibi Mısır'da da Mesahifi Em­sar'dan bir tane gördüğünü söylüyor.

Lala Mustafa Paşa'nın 982 tarihli Vakfiyesi'nde Şam'da ki mevkufatı zikrolunan Hums arazisinde "Vakfı Mushafı Seyyidina Osman" diye bir kayda rastlanıyor ki bundan o tarihte Musfahı Osman vakfı bulunduğunu anlıyoruz. Demek Mushafı Osman oradaymış. Mevlana Şibli'nin İslam alemi seyahati esnasında İstanbul'a geldiğinde bu nüshanın mah­fuz olduğunu öğrendiğini söylüyor.

Çağdaş alimlerden Şamlı Şeyh AbdulHakim Efgani, Şam Mushafı'ndan bir nüsha istinsah etmek istemiş. 1.Harpten önce bu işe başlıyarak Şam Mushafı'nın yazısını ayniyle muhafaza ve şeklini taklid ederek harf ve kelimelerin suratını, imlasını koruyarak re­sim yapar gibi satırları aynen nakletmiş ve tam bir nüsha çıkarmıştır. Şam'da AbdulHakim Efgani'nin istinsah ettiği nüsha mevcuttur.



5-6.Bahreyn-Yemen Mushafları:

Akıbetleri hakkında pek bilgi yok.



Sahabe Sayfaları:

Peygamber'in yanında olan ayetler dışında sahabiler kendileri için özel sayfalarda yazıyorlardı. Qur'an'ın bütününü ezbere bilenlere Qurra deniliyordu. İbnu Mes'ud, Muaz, Sa­lim, Ubey ibnu Ka'b, Aişe, Hafsa, Ümmü Seleme bunlardandır.

Resmi tedvin dışındaki Mushafların yakılması talimatını dinlemeyenler de oldu. Ali, Ibnu Mes'ud, Ubey ibnu Ka'b'in özel Mushaflarındandan söz edilir. Aişe'ninde bir Mushaf’i vardı. Bu Mushaflar arasın­daki farkları konu edinen bir kitabı Ebubekr ibnu Davud telif etti: Kitabul-Mesahif

Bugün dünyanın heryerindeki Mushaflar birbirinin aynısıdır. Topkapı Müzesi'nde saklanan Mushaf'ın Osman Mushaf’i ol­duğu söylenir. Özbekistan'in başkenti Taş­kent'te de ilk Mushaflardan bir örnek vardır. [63]



Türkiye’deki Tarihi Mushaflar:

İstanbul'da Türk ve İslam Eserleri Müzesinde şu tarihli Mushaflar vardır.

No:457. Hz. Osman'ın imzasını ve Hicri 30 senesini havi Mushafı Şerif

No:557. Hz. Ali'nin imzasını havi Mushafı Şerif

No:458. Hz. Ali'nin yazısı olduğuna işaret edilen bir Mushaf.



Diğer Resmi Ali Mushafları:

Mısır'da Kahire'de "Seyyidüna Hüseyin" Camii’nde, Ali ibnu Ebi Talib'e mensup kendi el yazısıyla Kufi kadim hattıyla yazma bir Mushaf vardır.

Şia'nın Meşhed'de Necefu'l-Eşref Medresesi’nde ve Camii’nde de Ali'nin yazısıyla Mushaflar bulunmaktadır.

Mısırlı Türk Dostu Abdulvehhab Azzam Şehadetnamesi’nde Meşhed'de Hattı Kufi ile yazılı bir Mushaf'tan bir kısım gördüğünü ve sonunda şu ibare bulunduğunu yazıyor: "Bunu Ali ibnu Ebu Talib yazdı."

Yine orada diğer tam bir Mushaf vardır, o da Kufi Hattıyla şu ibare yazılı: "Bunu Hasan ibnu Ali ibnu Ebu Talip yazdı."

Şia ulemasından Abdullah Zicani, Qur'an Tarihi’nde Necefu'l-Eşref'te Hz. Ali hattıyla Mushaf bulunduğunu söyler.

İşte, muhtelif eski nüshalar, Sahabe devrinden kalma Mushaflar bugün de elde mevcuttur. Bu mushaflar arasında hiçbir farklılık yoktur.[64]

Bugün dünyanın her yerindeki Mushaflar birbirinin aynısıdır. Topkapı Müzesi'nde saklanan Mushaf'ın Osman Mushafi ol­duğu söylenir. Özbekistan'in başkenti Taşkent'te de ilk Mushaflardan bir örnek vardır.

"Münih Üniversitesi’nde kurulmuş "İnstitut für Koran Forschung", bütün dünyadan topladığı 42.000 kadar tam ve natamam Qur'an nüshasını bir araya getirip tasnif etmiş ve 50 yıl süren bir mukabele ve tetkikat sonunda bunlar arasında bir iki hattat hatası bir yana, hiç bir nüsha farkı olmadığını tesbit etmiş ve bu durumu bir raporla dünyanın gözleri önüne sermiştir. Bu Enstitü, içindeki vesikalarla birlikte II. Dünya harbi esnasında Amerikan uçaklarının bombardımanları sırasında berhava oldu."[65]



c)Harekeleme ve Noktalama Dönemi:

et-Tevbe 3 ayeti "Ve Rasulihu yerine "Ve Rasuluhi" şeklinde okununca anlam "Allah ve Rasülü müşriklerden beridir" şeklinde iken "Allah, müşriklerden ve Rasülü'nden de beridir" şekline dönüşür. Harekelemeye göre değişen bu okuyuş hatalarını Arap olmayan­ların farketmesi imkansızdır. Harekeleme, bu zaruretten doğdu.

69/688 de Ebu’l-Esved ed-Düeli renkli bir mürekkeble harflerin üstü­ne, altına, önüne birer nokta koydu. Üstteki a, alt­taki i, yandaki u , sesini veriyordu. Tenvin içinde iki nokta kullanıldı.

Esved'in ögrencisi Nasr ibnu Asım (89/708) de harfleri harekeledi. Kimi tarihçiler bunu yapanın Basralı Yahya ibnu Ma'mer (129/746) olduğunu söylerler . Qur'an imlasında son düzenleme Halil ibnu Ahmed (175/791) tarafin­dan gerçekleştirildi. Hemze, şedde, sila, rev­m, işmam belirlendi. Bu hareket başlangıçta bir muhalefetle karşılaştı ise de sonunda ge­nel kabul görmüştür.



Qur’an Tarihi Üzerine Çağdaş Literatür:

el-AKK, Halid Abdurrahman, Tarihu Tevsiki Nassı’l-Qur’ani’l-Kerim, Şam, 1986

EBYARİ,İbrahim, Tarihu’l-Qur’an, Kahire

HAMİDULLAH, Muhammed, Qur’an Tarihi,ç. Salih Tuğ, İst, 1993[66]

HANEFİ,Muhammed Bahit el-Mutii, el-Kelimatu’l-Hisan fi’l-Hurufi’s-Sab’ati ve Cemi’l-Qur’an, Beyrut,1986

HUCCETİ,Muhammed Bakır, Muhtasar Tarihi’l-Qur’ani’l-Kerim, Dımeşk, 1975

İBNU’L-HATİB,Muhibbuddin, el-Furkan, Beyrut, 1990

MARZUK, Muhammed Abdulaziz, el-Mushafu’ş-Şerif Dirasetun Tarihiyyetün ve Fenniyyetun, Kahire, 1985

MUHEYSİN,Muhammed Salim, Tarihu’l-Qur’ani’l-Kerim, İskenderiyye, 1990

SALİM, Sahar es-Seyyid Abdulaziz, Advaun ala Mushafi Osman ibnu Affan, İskenedriyye, 1991

ŞAHİN,Abdussabur, Tarihu’l-Qur’an, 1994[67]




DİPNOTLAR
--------------------------------------------------------------------------------

[1] (Ebu Şehbe s.236), Şehhate ( s.27), es-Sabuni, et-Tıbyan fi Ulumu’l-Kur’an, Beyrut,1408, s.68)

[2] 73/el-Müzzemmil 1-4

[3] es-Sabuni/Qur’an İlimleri, ç.Zeynelabidin Tatlıoğlu, 1996,ist,İnsan yay. s.62-63 :’ Arap Milleti Qur’an’ın indiği devirde bellekleri kuvvetli, ezberlemeleri süratli, zihinleri akıcı, saf ve mükemmel Arap özelliklerini taşıyorlardı. Bir Arap yüzbinlerce şiiri ezberden okuyor, kabilelerin soylarını bilip ezberden sayıyor, onların ve harplerinin tarihlerini biliyordu. Onlardan Arap kabilelerin soylarını saymayan asılmış on kasideyi şiirlerin çok olmasına ve ezberlenmenin güç olmasına rağmen bilmeyen yok gibiydi. Araplara Qur’an gelince onun beyanının kuvvetli, hükümlerinin parlak, saltanat ve nüfuzunun büyük olması karşısında şaşırdılar ve Qur’an onların beş duyularını yakalayıp akıllarına ve fikirlerine hakim oldu. Qur’an onların gayretlerini şanlı Kitab’a çevirdi. Şiir ezberlemeyi bırakıp O’nun surelerini ve ayetlerini ezberleyip okudular. Çünkü Qur’an’da hayatın ruhunu bulmuşlardı....Sahabe Qur’an’ı okumada ve incelemede birbirleriyle yarış ediyorlar, var güçlerini harcıyorlardı. Evlerinde Qur’an’ı hanımlarına, çocuklarına öğretiyorlardı. Hatta gecenin karanlığında sahabenin evlerinin yanından geçen bir kimse Qur’an okuyanların sesini arı sesi gibi işitirdi. Resûlullah gece aranlığında Ensar evlerinin bazılarının yanlarından geçiyor bazılarının yanlarında durup Qur’an dinliyordu

[4] 62/el-Cum’a 2

[5] Ezbere verilen önem Medine yıllarında da devam etti. Rasûl sürekli ezberi teşvik etti:
Buhârî’nin Ebu Musa rivayeti: Resûlullah, Ebu Musa’ya: ‘Dün gece senin okuyuşunu dinlerken beni bir görmeliydin, gerçekten sana Al-i Davud’un mizmarlarından bir ses verilmiştir’ dedi.
Müslim’de şu ziyade yer alır: Ebu Musa: ‘Ya Rasûlullah! Allah’a yemin ederim ki, eğer senin benim okuyuşumu dinlemiş olduğunu bilmiş olsaydım ona daha güzelleştirirdim’
el-Buhârî ve Müslim: Rasûlullah ‘Eş’arî kabilesini geceye girdikleri vakit Qur’an okurlarken yumuşak seslerinden evlerini tanırım’ der.

[6] 87/el-A'la 6

[7] 84/el-A'la 6

[8] Hamidullah,M/Rasulullah Muhammed s. 195

[9] (Ebu Şehbe,s.236),(es-Sabuni, s.68), (Şahhate,s.21)

[10] (Ebu Şehbe,s.236),(er-Rumi, Ulumu’l-Qur’ans.89), (Şahhate,s.21)

[11] Hamidullah,M/ Rasulullah Muhammed s. 197

[12] Hamidullah,M/Rasulullah Muhammed s. 195

[13] Bera ibnu Azib'den gelen bir rivayetde şöyle denilmektedir: 4/en-Nisa 95 ayeti nazil olunca; Rasulullah Zeyd'i çağırttı, elinde yazı aletleriyle gelen Zeyd'e bu ayeti yazmasını söyledi." Zeyd ibnu Sabit'ten aktarılan uzun bir rivayette o, " Rasulullah'ın yanında bulunduğu bir sırada Peygamber'de vahiy halinin belirdiğini, bu hal geçince, kendisine " Zeyd yaz!" dediğini, bunun üzerine bir kürek kemiği alarak üzerine 4/Nisa 95 ayetini "ecren azima" e kadar yazdığını, sonra, Peygamber de tekrar vahiy halinin belirdiğini, bu hal geçince kendisine "oku" dediğini, yazdığı ayetleri okuduğunu, ayette "vel Mücadidun" kelimesine gelince, Peygamberin " gayre ulil Ebsar" kısmını söylediğini haber vermekte. (el-Buhari/Fedail)

Zeyd ibnu Sabit: Biz Qur'an'ı Rasulullah'ın huzurunda rika üzerine yazardık." (İbnu Hanbel/Müsned)

[14] 29/el-Ankebut 48, 7/el-A’raf 157

[15] İbnu İshak/es-Sire

[16] Hamidullah,M/ Rasulullah Muhammed s. 196

[17] Osman ibnu Ebi'l-As: Bir gün Rasulullah'ın yanında bulunduğum bir sırada gözleri birden sevinçle parladı ve bir boktaya bakarak şöyle buyurdu: Cibril bana geldi ve 16/en-Nahl 90 ayetini yerine koymamı emretti." (İbnu Hanbel/ Müsned)

İbnu Abbas: Rasulullah, bir sure nazil olunca, vahiy katiplerinden bir veya bir kaçını çağırtır ve onlara şöyle derdi: "Bu ayetleri, şu şu ayetleri olan sureye yazın."(et-Tirmizî)

[18] Hamidullah;M/ Rasulullah Muhammed s. 196

[19] ( Tahir el-Cezairi, et-Tıbyan, Beyrut, 1412, s.101) (Ebu Şame el-Makdisi, Kitabu’l-Murşidi’l-Veciz, Ank,1986, s.44).

[20] Zeyd ibnu Sabit: ‘Biz Rasûlullah’ın yanında Qur’an’ı deriler üzerine yazıyorduk.’

[21] İbnu Hacer/Fethu'l-Bari

[22] Hamidullah,M/ Rasulullah Muhammed s. 195

[23] Her Ramazan'da Hz. Rasul'un o seneye kadar inen ayetleri Cibril ile okuyup karşılaştırdıkları rivayet­leri vardır. ( ez-Zerkani, I,234, Ebu Şehbe, s.236). Çiçek,M.Halil, 20.Asırda Qu’ran İlimleri Çalışmaları,1996,İst,s.179-189

[24] Hamidullah,M./ Rasulullah Muhammed s.197

[25] Mus’ab ibnu Umeyr’in İbnu Ümmi Mektum ile Yesrib’e Hicret öncesi öğretmen olarak gönderildiğini biliyoruz. Hicret sonrası Mekke’ye Muaz öğretmen olarak geldi. Medine’ye gelen göçmenlere de Muaz’ın nakline göre Qur’an öğretecek birini görevlendiriyordu. Mescid’de Qur’an okuyanlar Namaz kılanların yanılmasına vesile olabiliyordu. Onun sağlığında Bi’r-i Maune vakasında 70 Qurra şehid olmuştu.

[26] İbnu Hanbel /Fadalilus-Sahabe

İbnu Kesir/ Tefsiru'l-Qur'an'il Azim

[27] el-Cahşitari/ Kitabu'l-Vüzera ve'l-Kuttab

[28] İbnu Kuteybe/ el-Maarif

el-Belazuri/Ensab

et-Taberi/

İbnu Abdiberr/

el-Bağdadi/

İbnu Abdirabbih/

İbnu'l-Esir/ Usdu'l-Gabe

İbnu Teymiyye/

İbnu Hacer/

[29] el-Belazuri/ Ensab

el-Yakubi/

İbnu Abdirabbih/

en-Nevevi/ es-Sirettü'n-Nebeviyye

ez-Zehebi/Nübela: Ayetel-Kürsi'yi yazdığını kaydeder.

İbnu Tiktaka/

İbnu Kesir/ el-Fusul fi Ihtısari'r-Rasul

Fasi/

İbnu Hacer/ Takribu't-Tehzib

el-A'zami,Muhammed Mustafa/ Küttabü n- Nebi

[30] el-Mes'udi/et-Tenbih

[31] el-Kettani,Abdulhay/Nizmu'l-Hükümeti'n-Nebeviyye

Akkad,Abbas Mahmud/

[32] Çiçek,M.Halil, 20.Asırda Qu’ran İlimleri Çalışmaları,1996,İst,s.179-189

[33] Ali'nin Mushafi'nın farkı surelerin nuzul sırasına göre terti­binden kaynaklanır. Anlam değişi­kliği yapmayan çok az kelime sinonimi dışında fark yok­tur. Hz.Peygamber a. ın irtihalinden sonraki altı ay içinde Ebu Bekr dönemindeki tedvinden önce Qur'an’ı Peygamberimiz'in talimatı üzerine mushaflaştırdığı nakledilir. Bu Mushaf’ta sureler nuzul sırasına göre dizilmiştir.

Ebubekr Abdullah İbnu Ebi Davud, Süleyman el-Eş'as es-Sicistani /Kitabu'l-Mesahif

(Tah. ve Neşr. Arthur Jeffery Mısır 1936)

[34] es-Suyuti/ İkrime’den İbnu Sirin nakletti. Rivayet tartışma götürür. İbnu Sirin’in rivayetine göre onda Nasih-Mensuh ayetler bulunuyordu.

[35] el-Buhârî ve Müslim’in Enes’dan naklettiği hadisin zahirine bakarak Rasûl zamanında ezberin sınırlı kişiye hasrı yanlıştır: ‘Rasûlullah zamanında dört kişi Qur’an’ı ezberlemişti. Bunların hepsi Ensardandı:Ubeyy ibnu Ka’b, Muaz ibnu Cebel, Zeyd ibnu Sabit, Ebu Zeyd.’ (Ebu Zeyd, Enes’in amcasıdır)

[36] Niçin Zeyd? Çünkü Qurra’dandı, vahy katibiydi, Son Arz’da hazır bulunmuştu.

[37] ( Ebu Şame, s.48-49) ( el-Cezairi, s.99-100) ( ez-Zerkani, I,235), ( Ebu Şehbe, el-Maakkal, 243-244) ( el-Kattan, s.124), (Zurzur, s.87)

[38] O’nun beyan ettiği gerekçe dışında sebeb arayanlar arasında, ezbere olan rağbetin azalmasını düşünen usulcüer vardır.

[39] el-Buhârî/Fedaili'l-Qur’an

[40] İbnu Hacer: İki şahidden murad, o ayetin ezberde olması ile yazılmış olmasıdır.’

es-Sekavi: İki şahidden murad, o ayetin Rasûlullah’ın huzurunda yazıldığına dair iki kimsenin şahadet etmesidir.

[41] Ebu Davud/

(er-Rumi, Ulumu’l-Kur’an, s.901) (el-Cezairi, s.100), (es-Sabuni,I,77)

[42] Ebu Davud/

[43] Ebu Davud/

(Itr, s.49), ( el-Kettan, s.126).

[44] (el-Askalani, Fethu’l-Bari, Beyrut, ) ( er-Rumi, s.92).

[45] Hamidullah,M/ Rasulullah Muhammed s. 198

[46] ( Ebu Şame, s.64) ( Ebu Şahbe, s.251-252).

[47] Şöyle dediği söylenir: ‘Mushaflar hakkında insanların en büyük ecre nail olanı Ebu Bekr’dir. Allah ona rahmet etsin. Çünkü o, Allah’ın Kitabını ilk toplayandır.’

[48] (Şehhate, s.32).

[49] (el-Buhari, III, 196).

[50] Ebu Kılabeden rivayet edilir: Osman Halife olunca Qur’an okutan öğretmenler tayin etti, Her öğretmen kendi hocasının qıraatını öğretiyordu. Öğrenciler birbirleriyle karşılaştıklarında ihtilaf ediyorlardı. Muallimler birbirlerini küfürle itham edecekti. Osman olayı duyunca hutbede şöyle dedi: Siz benim yanımda ihtilaf ediyorsunuz, benden uzak şehirlerde bulunanların ihtilaflarıdaha şiddetlidir.

[51] (el-Buhari, II,196-197)

[52] el-Buhari/Qur’an’ın Cem’i Babı, Enes ibnu Malik rivayeti.

[53] Ebu'ş-Şusa: Biz Mescid’de oturuyorduk. İbnu Mes'ud'da Qur'an okuyordu. O sırada Huzeyfe geldi ve şöyle dedi:" İbn Ümmi Abd'ın qıraati! Ebu Musa'l-Eş'ari'nin qıraati ha! Allah'a yemin ederim ki eğer Osman' ın huzuruna varabilirsem bunları tek bir qıraat haline getirmesini taleb edeceğim.(İbnu Ebi Davud (316/928)

[54] el-Buhari/Menakib

[55] el-Buhari/Menakib

[56] Hamidullah,M/ Rasulullah Muhammed s. 198

[57] İstanbul Topkapı Sarayı’ndaki Mushafın bu nüshalardan olma ihtimali zayıftır. Yazısının mükemmelliği, harflerinin keskin dik köşeli oluşu dikkat çekiyor. Hamidullah bu nüsha ile Taşkent nüshasının Osman Mushaflarından olduğunu düşünür. (Rasullullah Muhammed s. 198).

[58] Bak:I.Derleme Dönemi

[59] Schwally/ Die Sammlung des Qurans 2/93

[60] Muhammed et-Lafin du Monde s.125

[61] İbnu Kesir/ Fezailu'l-Qur'an

[62] Şibli,M/ Tehzibu'l-Ahlak Mecmuası. 1913

[63] Hamidullah,M/ Rasulullah Muhammed s. 198

[64] Keskioğlu,Osman/Qur'an'ı Kerim Bilgileri

[65] Hamidullah,M/Rasulullah Muhammed s.198

[66] Aslı Fransızca. 222 sayfa. Eser ilmi boyutu oldukça engin olan ve muhtevanın ilmi seviyesi olabildiğince yüksek bir bilgi hazinesidir. Meseleler tamamen tarihi gerçekliğe ve Qur’an gerçeğine dayandırılarak ilmi ciddiyetin gerektirdiği objektivite içerisinde ele alınmıştır. Qur’an hasımlarının ileri sürdüğü eleştirilere cevap teşkil edebilecek bir muhteva ile yazılmıştır. Ancak eleştirilerin aynısını nakletme ihtiyacı duymadığından ne onların isimlerini ve ne de eleştirilerini zikreder.

1. bölümde ( s.11-32) Qur’an’ın ana özellikleri kaleme alınmıştır. Vahyin beşeri dinlerdeki telakkisi ve Kitap ile sünnet arasındaki farklar ( 15-18), semavi Kitapların özellikleri, Qur’an’ın kendine has özellikleri ( s.18-23) ve Qur’an’ın muhtevası diğer kitaplarla mukayeseli bir şekilde incelenir (s.23-38).

2.bölümde ( s.37-98) Tedvin Hareketleri kaleme alınır. Önce Qur’an’ın yazıyla tesbiti üzerinde üç merhaleyi kapsayacak şekilde etraflıca durulur ( s.41-49). Daha sonra : Sure ve ayetlerin sıralanması, Qur’an’ın yaz tarzı ( s.50-52), Qur’an’ın Arapça metnin inimlası ( 56-76), gramer özellikleri ( s.78-86), Qur’an metninin muhafazası ve ileriki nesillere ulaştırılması ( s.86-87), varyantlar meseleri ( s.87-91), nasih mensuh meselesi ( s.91-92), Qur’an’ın tilaveti ( s.92-95), Qur’an’ın devamlı ve düzenli okunması ( s.95-98).

Kitabın yarısından fazla olan 3. Bölümü Qur’an tercümelerine ayırır ( s.101-212). Önce Qur’an’ın tercümesinin genel bir tarihçesini sunar ( s.101-104); sonra Fransızca tercümenin ( s.104-197) ve Türkçe el yazma tercümelerin tarihçesini kaydeder ( s.107-121).

4. bölümde Avrupa dillerinde yapılan Qur’an tercümelerine değinir ( s.123-212). Diller alfabetik sıraya göre dizilmiş ve her dilde yapılan tercüme sayısı tesbit edilmeye çalışılır. Yaklaşık 500 Kur’an tercümesi tesbit edilir. Bilgiler dinler arası plartformda mukayeseli bir şekilde sunulur. ( Çiçek, M.Halil, 1996, s.185-186)

[67] Mısırlı.344 sayfa. Bir giriş, 7 fasıl ve bir mulhaktan oluşur. Girişte (s.27-56) Qur’an metninin tarifi, Mekki ve Medeni surelerin tesbiti ve sayısı, Kur’an’ın parça parça inişinin hikmetleri, nuzul sebepleri, Qur’an metninin subutu, mushafın yazılışı, Qur’an tilaveti ve ahkamı, Qur’an qıraatı ve i’cazı yer alır.

1.fasıl yedi harf hadislerine ve bunların yorumundaki çeşitli görüşlere dairdir (s.57-108). Ahrufu Seb’a ile ilgili düşünceler başlığı altında bu hadisi 25 sahabenin rivayet ettiğini ve sadece 8 tanesi zayıf olan 410 senetle rivayet edildiğini ve bütün bu rivayetlerle gelen hadislerin 3 grupta toplandığını yazar (s.61-65). Şia’nın Ahrufu seb’aya dair tutumunu irdeler ( s.66-90). Ahrufu seb’a’nın tefsiri hakkında gelen görüşleri, ahrufu seb’a hadis metinlerine dair bazı mülahazaları, 19 ve 7 sayıları ile ilgili bazı münharif düşünceleri çürütmeye çalışır (s.85-88). Ayrıca Ahrufu seb’ayı proplematik yönden ele alır ve hadisin bir kaç yönden proplem olduğunu kaydeder ( s.89-90).Konu ile ilgili gelen 40 hadisten 6 tanesini seçer, bunlardan hareketle yedi harften maksadın İklab, İdgam, İşmam ve İ’lal gibi kelimelerin telaffuzlarını ilgilendiren hususlar olduğunu savunmaya çalışır ( s.90-108)

2.fasıl ( s.111-114) Qur’an nassının hem şifahi yolla hem de yazıyla tesbitine dairdir. Konuyu bazı Müşteşriklerin fikirleri ve buna cevapları ile sürdürür. 3. Fasılda ( s.126-141) önce Arap yazısının aslını ve Arap toplumuna nasıl girdiğini yani tarihçesini inceler ( s.127-135). Sonra Arap yazısında noktalama ve harekelemeyi irdelemeye çalışır ( s.135-143). İlk harekeleme ve noktalama ile ilgili görüşleri serdeder. Hamidullah’ın konu hakkındaki araştırması daha detaylıdır. O konuya ışık tutan bazı rivayetler getirir. Ayrıca Qur’an imlasına da fazla yer vermiştir.

4.fasıl ( s.144-167) Qur’an’ı manayla okumaya dairdir. Bu hususa dayanak olabilecek bazı rivayetleri serdedip kritiğini yapar. Konu ile ilgili Oryantalistlerin eleştirilerine ve buna verdiği cevaplara da enişçe yer ayırır.

5.fasılda ise ( s.169-193) Qur’an metninin Peygamber’in vefatından sonra gerek Ebubekir döneminde gerekse Osman’ın dönemindeki durumunu inceler. Diğer fasıllarda olduğu gibi konu ile ilgili oryantalistlerin ileri sürdüğü itirazları ve cevapları kaydeder.

1.fasılda mushafların çokluk proplemini ve İbnu Mes’ud, Ubey ibnu Kab, Ali ibn u Ebi Talib, İbnu Abbas, Ömer, Hafza, Aişe, Ümmi Seleme, Abdullah ibnu Amr, Abdullah ibnu Zubeyr, Ebu Musa el-Eş’ari, Zeyd ibnu Sabit, Enes ibnu Malik ve Ebu Huzeyfe’nin azatlısı Salim’in mushaflarını ele alır. İmam Mushaf’la arasındaki farkları gözden geçirir. Özellikle İbnu Abbas, Ubeyy ibnu Kab, İbnu Mesud ve Ali’nin mushaflarını detaylı bir şekilde inceleyerek bunlarla imam mushaf’ın arasındaki farklara bakar ve bu farkların müsteşriklerin abarttığı gibi hiç de büyük olmadığını kaydeder. Faslın sonunda R. Blachere vb.nin İmam Mushaf aristokratik bir temayulun eseridir iddialarını çürütür ( s.262-266).

7. fasılda ( s.267-305) qıraatlardaki şazların çıkışını ve kritiğini ele alır. Oryantalistlere cevap verir. Bu fasılda tashif ile şazaların farklarını kaydeder. Faslın sonunda şuzuz ve tashif ile ilgili te’lif edilen eserleri kronolojik sırayla kaydeder. Kitabın sonuna Ahrufu seb’a hadisinin rivayetleri ile ilgili bir ilavede bulunur. Burada vaki olan 40 tariki nakleder. Her bir farklı rivayeti zikrettikten sonra kritiğini yapar. ( Çiçek, M.Halil, 1996, s.186-188)
------------------------
Bu Yazı Kurannesli.org'un Kuran Üzerine kategorisinden alınmıştır.
Yazının kayıtlı olduğu adres: http://www.kurannesli.org/bilgibankasi/yazi.asp?id=89
KURANNESLI.ORG © 2006