NEBİ- RESUL- RİSALET

RESUL VE NEBİ: BİR BÜTÜNÜN İKİ CEPHESİ

VAN 10.05.2014 12:06:41 0
NEBİ- RESUL- RİSALET
Tarih: 01.01.0001 00:00
 
                                       NÜBUVVET-NEBİ-RESUL
 
NEBİ KELİMESİ ANLAMI:
 
Allahın kendisine vahyettiği sözleri olduğu gibi en ince ayrıntısına kadar belleyip aynen toplumuna aktaran kişi. Batılı araştırıcılar, nebi kelimesinin İbranice "nabbi" kelimesinden geldiğini kabul ederler. Oysa "nebi" kelimesi hem şekil hem de kök anlamı itibarıyla tamamen Arapça bir kelimedir. "Ne.be.e" kökü, Arapçada "haber vermek", "duyurmak", "hafifçe seslenmek" anlamıyla da semitik döneme kadar uzanan bir geçmişe sahiptir.
 
Ayrıca Arapça "nebi" kelimesinin gelecekten haber vermek anlamındaki kehanetle hiç bir ilgisi yoktur. Nebi kelimesinin türediği "nebe'e" kelimesinin kökü, yukarıda da ifade edildiği gibi "duyurmak", "birşey hakkında haber vermek" demektir. Ama bu haber istikbale matuf değildir. Kur'an'a göre peygamber tarafından getirilen haberler daima gayb (görülmeyen dünya) haberleridir. Hz. Peygamber'in faaliyeti Allahın arzusunu insanlara duyurma (tebliğ)dir. Gerçi ileride insanların gözleri önüne serilecek olan cennet ve cehennem tasvirleri de istikbale matuf haberlerdir. Ama bu, İbrani kehanetlerindeki gibi belirli bir şahsın veya belirli bir olayın ne zaman vuku bulacağını önceden görüp söylemekten çok farklıdır; ona hiç benzemez. Zaten peygamberlerin görevi de bu değildir.
 
Nebi kelimesi, Kur'an'da peygamberleri ifade etmek için kullanılmıştır. "Onlara gelen her nebi ile alay ettiler" (ez-Zuhruf, 43/7). Diğer taraftan nebi kelimesi, Resul kelimesi ile de eş anlamlıdır (Ayrıca bk. Resul, peygamber, peygamberlik ve peygamberlere iman).
 
R-s-l köklü kelimeler, lügatlere baktığımızda, özel bir maksat taşımaksızın herhangi bir şeyi, bir yere, birilerine gönderme, iletme anlamına gelir. Selam göndermekten tutun da mesaj, paket gönderme; gurbete ölüme göndermeye kadar Türkçede "göndermek, iletmek, yollamak" kelimelerinin hepsi r-s-l köklü kelimelerle karşılanır. Hatta Türkçeye de aynen geçmiş bazı kalıpları da vardır. Mesela ticari işletmelerde gönderilecek eşya liste ve belgelerine "irsaliye" adı verilir. Yine ileti/mesaj ya da mektup, küçük not anlamında "risale" de bilinen kelimelerdendir. Bunların içeriğinde "gönderme, iletme, yollama" olduğu da açıktır. Arapça'da (dolayısıyla Kur'an'da) bu kelime, bu anlam çerçevesinde kullanılan bir fiildir. Kur'an'da resuller ( 2/151), ruh/Cebrail (19/17) rüzgâr (25/48), ses/sayha/çığlık (54/31), taşlar savuran fırtınalar (29/40), dondurucu soğuk rüzgâr/kasırgalar (41/16) tayran ebabil (105/3), ordular (26/53), kurye (12/31) vs. r-s-l köküyle "gönderilir". Buradan hareketle, "İrsal-gönderme, resul/mürsel gönderilen, risalet ise gönderilen şey ve bunun mahiyetiyle ilgili olarak ortaya çıkan görev ve sorumluluktur." sonucuna ulaşabiliriz.
N-b-v ise, "haber, bilgi, mesaj" anlamlarında kullanılan "Nebe'" kelimesinin kök harfleridir. Bu kelimeyi ilginç kılan en belirgin özelliği, bir bilgi aktarımını ifade etmesidir. Daha net bir ifadeyle, gelen bilginin mutlaka "haber" karakterli oluşudur. Gelen mesaj "haber" nitelikli değilse o, nebe' değildir. Elbetteki bu haberin içeriği uyarı, korkutma, müjde, mükâfat, usul, davet vs. olarak çeşitlilik gösterecektir ancak değişmez özelliği "ihbar" olmasıdır. Öyleyse "Nebe'-haber/ihbar, nebi-haberi alan/veren, nübüvvet ise bu haber verme işinin bir sistematiğe dönüşerek başka haber teknikleri ve kaynakları ile karıştırılamayacak kadar spesifik Spesifik; Yalnız bir türe özgü olan ve o türün kendine özgü yanlarını oluşturan şey anlamına gelmektedirKökeni fransızca olan ve "özellikli" manasına gelen türkçe kelimedir.Diğer bir anlam olarakta "Bir olayın karakteristik yönünü analiz etme" anlamınada gelmektedir.
 ve eşsiz oluşunu ifade eder." sonucuna ulaşabiliriz.
Allah'ın vahyetmesi nübüvveti, bunun tebliği ise risaleti ifade eder diye düşünüyorum. Böylece bütün nebilerin resul, aynı zamanda bütün resullerin de nebi oldukları daha rahat anlaşılmış olur.
 
 
Tekrar edecek olursak; her nebi resul, her resul de nebidir. Resul ve nebi kavramları arasında bir farkın olması, mahiyette değil, dilin yapısı gereği, kelimelerin tekabül ettiği anlam sahası ile ilgilidir. Bunun ötesinde bir fark söz konusu değildir. Kur'an'daki veriler objektif bir gözle incelendiğinde bu, rahatlıkla görülecektir. Daha doğrusu, resul ile nebi kavramları arasında böyle bir ayrımın, ilahi murad içinde yer almadığı kolaylıkla ortaya konmuş olacaktır. Olayı böyle okumadığımız takdirde; Kitab'ın farklı bölümlerinde çelişkiler ve birbiriyle uyuşmayan ibare ve ifadelerle karşılaşmamız söz konusu olur. Başka bir ifadeyle bu çarpık bakışın sonucu olarak çelişkili fenomenler ortaya çıkar, bunu düzeltmek için de uydurma rivayetlerin rahatlıkla pazarlanacağı zeminler oluşturulmuş olur ki Kitab'ın gölgede kalması işte budur. Bu da Kitab'a çelişki izafe etmek anlamına gelir (4/82). Sonuçta, her şeyin künhünü bilen Allah'tır.
 
Dipnotlar:
1- Nebi kelimesinin kökü tartışmalıdır. Kimi dilcilere göre n-b-e filinin ismi faili olup haber getiren, haberci anlamındadır, sonundaki hemze zamanla düşmüştür. Kimilerine göre ise nebi, "rif'a=yükseklik" anlamına gelen n-b-v'den türemiş olup yüksek makam sahibi demektir.
2- Bu iki kelimenin Türkçe karşılığı olan yalvaç, Farsça'nın tedavül galebesi sonucu yerini peyam [haber-mesaj] + ber [alan-veren anlamında bir son ek] terkibiyle peygambere bırakmıştır. Ancak kullanım yaygınlığına rağmen peygamber kelimesinin Kur'an mealleri dahil nebiyi mi, yoksa resul mü karşıladığı asla anlaşılamaz.
 
 
 
 
 
Kur'an'da peygamberlerle ilgili olarak iki ifade yer almaktadır. Bunlar Kur'an'ın orijinal ifadesiyle nebi ve rasul kelimeleridir. Bu kavramlardan nebi, normalde haber verici anlamındadır. Kelimenin türetildiği nebe ise haber anlamındadır" [1][1] ve Kur'an'da "Birbirlerine hangi şeyden soruyorlar? O büyük haberden (en-nebeu'l-azim) mi?" [2][2] anlamındaki ayette kelimenin lügat anlamı ortaya çıkmaktadır. Nebi ise yukarıda da kaydettiğimiz gibi Kur'an'da Allah'tan haber getiren anlamındadır ve bu anlamda özel bir mana ifade etmektedir. Zaten Kur'an'da nebi kelimesinin çoğulu olan enbiya adında bir de sure vardır" [3][3]. Rasul kelimesi ise, mektuplaşmak, yollamak, göndermek, sevk etmek, nakletmek anlamlarına gelen bir fiilden türetilmiş olup elçi demektir. Kur'an'da özel anlamda Allah'ın insanlara gönderdiği elçi demektir.
 
Kur'an'da zikredilen nebi ve rasul kelimelerine ayrımcı bir yaklaşımdan ziyade, bunların tamamının Allah'tan vahiy alan elçiler olduğunu söylemek daha isabetli olur ve nebi ve rasul arasında kitap verilen ve verilmeyen şeklinde bir ayrıma gitmek bilmem ne kadar isabetlidir.
 
Zira Allah ayette (Ali İmran 80)
 bütün nebi ve rasullere kitap verildiğini açıkça ifade etmektedir. Yani nebilerin tamamına kitap verildiği vurgulanır. Zaten Kur'an'da başta Hz. Muhammed olmak üzere bazı peygamberlere hem rasul ve hem de nebi denilmektedir, örneğin ayette Hz. İsmail için "Kitap'ta İsmail'i de an. Çünkü o, vadinde doğru olan ve hem rasul hem de nebi olandır" [4][8] denilmektedir.Hz. Peygamber için de bu iki husus söz konusudur [5][9].
 
 
Arapça'da hatem kelimesi ile aynı vezinde olan başka kelimeler de vardır: Tabe' ve hatem. Bunların hepsinde de alet anlamı vardır. Hatim: Kendisiyle bir şeyin mühürlendiği alet (mühür). Tabe': Kendisi ile bir şeyin tab olunduğu alet. Hatem: Kendisi ile bir şeyin sona erdirildiği sona erdiren. Bu ayeti yedi kıraat imamından bazıları üstün olarak Hatem şeklinde okumuşlardır. Kur'an-ı Kerim'de iki tür okunuşlu olan ancak her ikisi de sahih olan kelimelerin olabileceği üzerinde ihtilaf yoktur. Eğer hatimi'n-Nebiyyin şeklinde okursak mana açık ve basittir:
Peygamberleri sona erdiren hatim ism-i fail olup, bir işi yapandır. Hatem olarak okursak aynı anlama gelmekle birlikte bir mektubun altına kendi imza ve mührünü koyan gibi ek bir anlam da kazanmaktadır. Yani burada risaletten teşbihtir. Yani artık mektubun (mesajın) bittiğini gösteren mührü vuran anlamına gelmektedir. Bugün de (resmi işlerde) birçok benzeri metot takip edilmektedir. Mesela bugün resmi özelliği olan bir defterde kapatmak istedikleri sahifelerinin altına bir çizgi çekip imzalıyorlar veya mühürlüyorlar ki, biri oraya başka bir şey ilave etmesin. Mektubun sonunu mühürlettikleri zaman bu iki anlama gelir:
 
 
Ancak bir noktanın daha altını çizmek gerekmektedir. Ali İmran 81. ayetten hareketle bazı düşünceler ortaya atılmaktadır.
Bu ayette şöyle denilmektedir:
"Allah peygamberlerinden şöyle söz almıştı: Bakın size kitap ve hikmet verdim, sonra yanınızda bulunanı doğrulayıcı (tasdik) bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve ona mutlaka yardım edeceksiniz. Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı, demişti. Onlar da, kabul ettik, dediler. O halde şahit olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım, dedi". "Ey Muhammed, Kur'an'da Allah'ın peygamberlerden ahd almış olduğunu hatırla" [6][16].
Daha sonra Fahrettin er-Razi, ayetteki misak ifadesini de şöyle değerlendirir: Ayette peygamberlerin misak tabirine gelince, burada mastarların faillerine de muzaf olmaları caizdir. Bu ifadeden maksat Allah'ın bizzat peygamberlerin kendilerinden aldığı ahit olabileceği gibi, peygamberleri için başkalarından aldığı ahit de olabilir. İşte bundan dolayı müfessirler, bu ayetin tefsirinde farklı görüşler beyan etmişlerdir.
Bundan maksat, Allah'ın birbirlerini tasdik etme manasında peygamberlerden söz almasıdır.
Bu ahitten maksat, bütün peygamberlerin ümmetlerinden Hz. Muhammed peygamber olarak gönderildiğinde, onu tasdik etmeleri, ona yardım etmeleri gerektiği hususunda almış oldukları ahittir [7][17].
Razi burada Ebu Müslim'in görüşünü de kaydeder ve onun şöyle dediğini nakleder:
"Ayetin zahiri, Allah'ın ahd aldığı kimselerin, Hz. Muhammed peygamber olarak gönderildiğinde, onu tasdik etmeleri gerektiğini göstermektedir. Halbuki, bütün peygamberler, Hz. Muhammed peygamber olarak gönderildiğinde vefat etmişlerdi. Ölüler mükellef, sorumlu tutulamazlar. Kendilerinden misak alınmış olan kimselerin Hz. Muhammed peygamber olarak gönderildiğinde onu tasdik etmeleri vacip olup, o, peygamber olarak gönderildiğinde, diğer peygamberlere Hz. Muhammed'e iman etmeyi gerekli ve vacip kılmak da mümkün olmadığına göre, kendilerinden ahd alınanların peygamberlerin bizzat kendileri değil aksine bunların, o peygamberlerin ümmetleri olduğunu anlamış oluruz. Bizim bu fikrimizi Allah'ın ahd almış olduğu kimselerin, Hz. Muhammed'e iman etmemeleri halinde fasık olacaklarına hükmetmiş olması da tekid etmektedir. Bu fasıklık vasfı, peygamberlere değil, ancak onların ümmetlerine ait olabilir” [8][18].
Konuyla ilgili olarak Razi daha sonra şöyle der:
"Andolsun ki, size kitap verdik" ifadesinde bir problem vardır. O da şudur: Bu hitap, ya bütün peygamberlere veya onların ümmetlerinedir. Eğer, bu hitap bütün peygamberler için yapılmış bir hitapsa, bütün peygamberlere kitap verilmiş olduğunu gösterir. Halbuki onların bazılarına kitap verilmiştir. Yok eğer hitap, onların ümmetlerine ise, buradaki problem daha büyüktür. Buna şu şekilde cevap verilebilir:
Her ne kadar bütün peygamberlere kitap verilmese de, bütün peygamberlere kitap verilmesi, onların da, diğer peygamberlere verilmiş olan kitaplarla doğruya ulaşmış ve o kitaplarla amel etmeye davet etmiş olmaları manasınadır.
Peygamberlerin en faziletlisi, kendilerine kitap verilenlerdir. Bu duruma göre onların hepsi de, bu ayette kitap verilmiş olma şerefi ile vasıflanmışlardır [9][19].
Bu ayetin yorumunda Mevdudi ise şöyle demektedir:
 
 
 
 
 
ENAM/84-90. Biz O'na (İbrahim’e) İshak ve (İshak'ın oğlu) Yakub'u da armağan ettik; hepsini de doğru yola(hidayete) ilettik. Daha önce de Nuh'u ve O'nun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u doğru yola iletmiştik; Biz iyi davrananları işte böyle mükâfatlandırırız. Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da (hidayete eriştirdik.) onların hepsi salihlerdendir. İsmail'i, Elyasa'ı, Yunus'u ve Lut'u da (hidayete eriştirdik) . Onların hepsini alemlere üstün kıldık. Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden, kimini de (bunlara kattık) ; onları da seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik. Bu, Allah'ın hidayetidir; kullarından dilediğini bununla hidayete eriştirir. Onlar da şirk koşsalardı, elbette bütün yapıp-ettikleri 'onlar adına' boşa çıkmış olurdu. İşte onlar, kendilerine kitap, hüküm (hikmet ve hükümranlık) ve peygamberlik(nübuvvet) verdiğimiz kimselerdir. Bunlar, ona inanmayacak olurlarsa, yerlerine, onu tanımamazlık etmiyecek bir toplum getiririz. İşte o peygamberler Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy. De ki: Ben buna (peygamberlik görevime) karşılık sizden bir ücret             istemiyorum. Bu (Kur'an) âlemler için ancak bir öğüttür.
NİSA/163-165   Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere(NEBİLERE) vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve (nitekim) İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, esbâta (torunlara), İsa'ya, Eyyûb'e, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Davud'a da Zebûr'u verdik. Ve sana daha önceden gerçekten haberlerini aktarıp-verdiğimiz RESULLER ile sana haberlerini aktarıp vermediğimiz RESULLERE de (vahyettik) . Allah, Musa ile de konuştu. Bu RESULLERİ müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik ki, bu RESULLERDEN sonra insanların Allah'a karşı ileri sürebilecekleri hiçbir bahaneleri kalmasın. Hiç kuşkusuz Allah güçlüdür ve hikmet sahibidir.
İBRAHİM/9-11. Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Ki onları, Allah'tan başkası bilmez. Resulleri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden ısırdılar) ve dediler ki: «Tartışmasız, biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkâr ettik ve bizi kendisine çağırmakta olduğunuz şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz.» Resulleri dedi ki: «Allah hakkında mı şüphe (etmektesiniz) ? O, gökleri ve yeri yaratandır; O, sizi, günahlarınızı bağışlamak için davet etmekte ve sizi adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir.» Dediler ki: «Siz, bizim benzerimiz olan birer beşerden başkası değilsiniz. Siz bizi, babalarımızın tapmakta olduklarından çevirip-engellemek istemektesiniz, öyleyse bize apaçık olan ispatlayıcı bir delil getirin.» Resulleri onlara: «Evet,» dediler. «biz sizin gibi beşerden başka bir şey değiliz. Fakat Allah peygamberlik nimetini kullarından dilediğine ihsan eder. Allah’ın izni olmadıkça size mûcize göstermemiz mümkün değildir. O halde müminler yalnız Allah’a dayanıp güvenmelidirler.»
 BAKARA/253        O Resullerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya açık mucizeler verdik ve onu Rûhu'l-Kudüs ile güçlendirdik. Allah dileseydi o peygamberlerden sonra gelen milletler, kendilerine açık deliller geldikten sonra birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat onlar ihtilafa düştüler de içlerinden kimi iman etti, kimi de inkâr etti. Allah dileseydi onlar savaşmazlardı; lâkin Allah dilediğini yapar.
ALİİMRAN/184    Eğer onlar senin nübüvvetini yalan saydılarsa, üzülme! Zaten senden önce açık deliller, mûcizeler, sahîfeler ve nurlu kitaplar getiren nice resullere de yalancı denilmişti.
 ALİİMRAN/33-34   Gerçek şu ki Allah Âdem’i, Nûh’u, İbrâhim ailesi ile İmran ailesini, birbirinden gelen tek zürriyet halinde bütün insanlardan süzüp onlara üstün kılmıştır. Allah semî’dir, alîmdir (herşeyi hakkıyla işitir, mükemmel tarzda bilir).
 ALİİMRAN/79-81    Hiçbir insanın, Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik(NÜBUVVET) vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah'ı bırakıp bana kul olun! demesi mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi gerekir): Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe hâlis kullar olunuz. Ve size: Melekleri ve peygamberleri(NEBİLERİ) ilâhlar edinin, diye de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra hiç size kâfirliği emreder mi? Hani Allah, peygamberlerden(NEBİLERDEN): «Ben size Kitap ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekileri tasdik eden bir peygamber(RESUL) geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz» diye söz almış, «Kabul ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz mi?» dediğinde, «Kabul ettik» cevabını vermişler, bunun üzerine Allah: O halde şahit olun; ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim, buyurmuştu.
 ALİİMRAN/84   De ki: Biz, Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve Ya'kub oğullarına indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) peygamberlere(NEBİLERE) Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırdetmeyiz. Biz ancak O'na teslim oluruz.
Hadid/25-27Andolsun biz RESULLERİMİZİ açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah'ın, dinine ve RESULLERİNE gayba inanarak yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür. Andolsun ki biz, Nuh'u ve İbrahim'i gönderdik, peygamberliği(NUBÜVVETİ) de kitabı da onların soyuna verdik. Onlardan (insanlardan) kimi doğru yoldadır; içlerinden birçoğu da yoldan çıkmışlardır. Sonra bunların izinden ardarda peygamberlerimizi(RESULLERİMİZİ) gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik, ona İncil'i verdik; ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet vermiştik. Uydurdukları ruhbanlığa gelince, onu biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükâfatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır.
RAD/38Andolsun senden önce de RESULLER gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan hiçbir RESUL için mucize getirme imkânı yoktur. Her müddetin (yazıldığı) bir kitap vardır.
SAF/9 Müşrikler istemeseler de dinini bütün dinlere üstün kılmak için RESULÜNÜ hidayet ve hak ile gönderen O'dur.
4/64……..Biz her Resulü Ancak Allahın izni ile kendisine itaat olunması için gönderdik.
25/51 …..her kasabaya bir uyarıcı gönderilmemiştir.
19/53……Harun nebi
19/54…….ismail gönderilmiş bir nebi(Resulen nebiyyen)
19/56…….idris nebi
17/55…….Davud’a zeburu verdik.(nebilerin kimisine fazladan iyilikte bulunduk)
17/94…….resuller melek değildirler.
10/74…….Nuh’tan sonra belgelerle gönderilen Resullerin yalanlanması.
12/109……senden önce kasabalar halkının içinden vahyettiğimiz bir takım adamlar                                                                              gönderdik.(erselna).(15/10-11)
6/112……nebilere düşman kınan şeytanlar
    124…..Allah’ın Resulleri –verilen ayetler- ve risaleti verdikleri
    130……ey cin ve insan topluluğu size ayetlerimi anlatan….kendi içnizden resuller…
     48…….Resuller müşdeci ve uyarıcı olarak gönderilirler.
 
(16/43-44)……Muhammed(a.s) dan önceki kitap ve belgelerle gönderilen Resuller…(46/9, 51/52, 18/56, 16/2, 16/36, 16/63, 21/25, 21/41.7,
14/4……Her Resulü kendi kavminin diliyle gönderdik…
23/31-44….Nuh’tan sonra her ümmete gönderilen Resullerin inkar edilmesinde sonra halkların helaki…..
2/213……insanlar tek ümmet idi. Kendilerine gönderilen Nebilerden sonra anlaşmazlığa düştüler…
 
 
 
RESUL VE NEBİ: BİR BÜTÜNÜN İKİ CEPHESİ
 
2:87.Musa'ya kitabı verdik ve ondan sonra ard arda elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık deliller verdik ve onu Kutsal Ruh ile destekledik. Hoşunuza gitmeyen bir şeyle ne zaman size bir elçi geldiyse büyüklük taslayarak onu yalanlamadınız mı veya öldürmediniz mi?
 
Yukarıdaki Ayette Musa’ya Kitabın verildiğinden bahsediyor. Daha Sonra ise Musa-İsa arası İsrail oğullarına yollanan Ve Tevrat’ın Ana metnine eklenen Vahiy sahipleri Elçiler yollanıyor. Üzeyr (Ezra), Eyyüb, Yunus, Zekeriya, Süleyman, Yahya (Allah’ın Selamı Hepsinin Üzerine olsun) vs.
 
 Aşağıdaki ayette de Sözü geçen Resuller Musa (as) dan sonra İsrailoğullarına gönderilen Resul-Nebilerdir:
 
3:183.Onlar, "Ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir elçiye inanmamamız konusunda ALLAH bizden söz aldı," diyorlar. De ki, "Benden önce, apaçık delillerle birlikte bu dediğinizi de size getiren elçiler geldi. Sözünüzün eriyseniz niçin onları öldürdünüz?"
 
3:81.ALLAH nebilerden şöyle misak almıştı: "Size kitap ve hikmet vereceğim. Daha sonra, beraberinizdekileri doğrulayan bir elçi (resul) geldiğinde ona inanacak ve onu destekleyeceksiniz. Bunu kabul ettiniz mi ve bu sözleşmeyi yerine getireceğinize söz verdiniz mi," demişti. Onlar "Kabul ettik," deyince, "Öyleyse şahid olun, ben de sizinle beraber şahid olanlardanım," demişti.
 
37:37 Hayır; o, gerçeği getirmiş ve Resulleri de doğrulamıştı.
 
Yukarıdaki iki ayette de Nübüvvet sahibi Resullere “Kitap” verildiği açıkça belirtiliyor. Ve SonElçi Muhammed (as)’ın getirdiği, Tüm Kutsal Metinleri Doğrulayan Kur’an Mesajına şahid kılınıyorlar. Bu Şahidlik ise Kendi Kutsal metinlerinde (Tevrat ve İncil gibi) Kuran’ı ve Son Elçiyi Tasdik eden geleceğe dair bilgilere inanmaları. Bu konudaki 3:81’i Tefsir eden diğer ayetler şunlar: 2:97, 3:3, 4:47, 5:48, 6:92, 10:37, 12:111, 26:196, 35:31, , 37:18-19, , 37:37, 42:13, 46:30
 
3:184 Seni yalancı saydılarsa, Senden önce belgeler, sahifeler ve aydınlatıcı kitap getiren resuller de yalanlanmıştı.
 
4:64.Biz her elçiyi, ALLAH'ın izniyle kendisine itaat edilsin diye gönderdik. Onlar, kişiliklerine zulmettikleri zaman sana gelip ALLAH'tan günahlarının bağışlanmasını dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlanma dileseydi, elbette ALLAH'ı Affedici ve Rahim bulacaklardı.
 
5:70.İsrail oğullarından söz almış, onlara elçiler göndermiştik. Her ne zaman hoşlarına gitmeyen bir şeyle onlara bir elçi gittiyse bir kısmını yalanlayıp bir kısmını da öldürdüler.
 
7:61.(Nuh)Dedi ki: "Halkım, bende bir sapıklık yoktur; ancak ben evrenlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim."
 
7: 67.Dedi ki: "Ey halkım, ben beyinsiz değilim; fakat ben, evrenlerin Rabbinden bir elçiyim."
 
7:158 De ki: "Ey insanlar! Doğrusu ben, göklerin ve yerin hükümranı, O'ndan başka tanrı bulunmayan, dirilten ve öldüren Allah'ın, hepiniz için gönderdiği Resulüyüm. Allah'a ve ümmi olan, Resul-Nebi’ye (Vahiy alan Elçi olarak ta çevrilebilir) (ki o da Allah'a ve sözlerine inanmıştır) inanın; ona uyun ki doğru yolu bulasınız."
 
10:47.Her bir ümmet için bir elçi vardır. Elçileri geldiği zaman adaletle yargılanırlar ve hiç zulmedilmezler.
 
15:11.Onlara her ne zaman bir elçi geldiyse onu alaya aldılar.
 
21:25. Senden önce bir elçi göndermedik ki kendisine, "Benden başka tanrı yoktur; sadece Bana kulluk ediniz," diye vahyetmiş olmayalım.
 
Resul ve Nebilik Seçilmiş kişinin iki ayrı sıfatıdır.(RİSALET YANİ PEYGAMBER OLARAK GÖNDERİLEN) Her Resul Nebi Her Nebi Resuldür:
 
19:51 Kitap'da Musa'ya dair anlattıklarımızı da an. O seçkin kılınmış bir insan, Resul -Nebi idi.
 
19:54. Kitapta İsmail'i an. O sözünde duran biriydi. Aynı zamanda Resul-Nebiydi.
 
22:52 Senden önce gönderdiğimiz hiçbir resul-nebi yoktur ki, bir şeyi arzuladığı zaman, şeytan onun arzusuna vesvese karıştırmamış olsun.
 
6:85.Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas'a da... Hepsi de salihlerden idi.
 
6:86.İsmail, El-Yasa', Yunus ve Lut'a da... Hepsini halklara üstün kıldık.
 
6:87 Babalarından, soylarından, kardeşlerinden bir kısmını seçtik ve doğru yola eriştirdik.
 
6:88 Bu, Allah'ın kullarından dilediğini eriştirdiği yoludur. Puta taparlarsa amelleri boşa çıkar.
 
6:89 Kendilerine kitap, hüküm (elçilik) ve nübüvvet (nebilik) verdiklerimiz işte bunlardır. Kafirler onları inkar ederlerse, inkar etmeyecek bir milleti onlara vekil kılarız
 
6:90 İşte bunlar Allah'ın doğru yola eriştirdikleridir, onların yoluna uy, "Sizden buna karşılık bir ücret istemem, bu sadece herkes için bir hatırlatmadır" de.
 
26:106-110 Kardeşleri Nuh, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin" dedi.
 
26:125.(Kardesleri Hud)"Ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim."(dedi)
 
26:143.(Kardesleri Salih)"Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." (dedi)
 
26:162. (Kardesleri Lut) "Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." (dedi)
 
26/178. (Kardesleri Şuayb)"Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." (dedi)
 
33:40.Muhammed, adamlarınızdan herhangi birisinin babası olmadı. Ancak o ALLAH'ın elçisi (resulü) ve son peygamber (nebi) oldu. ALLAH her şeyi iyi bilir.  
 
91:13 (Salih) ALLAH'ın elçisi, onlara, "ALLAH'ın devesine ve onun suyuna dokunmayın," demişti.
 
6:83.Bunlar, halkına karşı kullanması için İbrahim'e verdiğimiz tartışma yöntemidir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Rabbin Bilgedir, Bilendir.
 
6:84.Ona İshak'ı ve Yakub'u bağışladık. Her birisine yol gösterdik. Daha önce de Nuh'a ve onun soyundan Davud'a, Süleyman'a, Eyyüb'a, Yusuf'a, Musa'ya ve Harun'a da yol gösterdik. Güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz.
 
6:83’teki yol gösterme Her birine verilen Rehber olan Nübüvvet (Vahiy ve Hikmet)tir Bu özellik de Onları Nebi kılmaktadır.
 
 
 
 
Sonuç:
 
Nübüvvet ve Nebilik Allah- Resul arasındaki ilişkiyi Resullük ise Nebi-Kavim arasındaki ilişkiyi belittir.
 
Dolayısıyla Allah’ın seçtiği Her kişi Öncelikle Allah’tan bir mesaj almıştır. Bu Onu Nübüvvet sahibi (Nebi) yapar. Allah’tan alınan bu mesaj belgeler, sahifeler ve aydınlatıcı kitap (3:184) olabilir. Hz. İdris Temel Tevhid Vurgusu mesajını almışken Hz. Musa Tevrat kitabını almıştır. Ancak Hiçbir Müslüman Allahın Resulleri arasında ayrım yapamaz. (3:84) Bilakis Allah Bazı Elçilerine Daha fazla lütufta bulunabilir. (17:55)
 
Ayrıca Her Seçilen kul aldığı mesajı insanlara duyurmakla yükümlüdür. Bu Yükümlülük onları Resul kılar. Bu Yüzden Örneğin İsrailoğulları’na gelen Resul-Nebiler Canlarını bile vermişlerdir.
 
 
 
KUR’AN’DA RİSALET (NUBUVVET)  DIŞINDA- RESUL KULLANIMI  
 
1 Firavunun Hz.Yusuf'a gönderdiği alelade bir ulak Kur'anda resul adı ile geçiyor.
 
YUSUF - 50 
 
Ve Melik: “Onu bana getirin.” dedi. Böylece ona, resûl (ulak, haberci) geldiği zaman Yusuf (A.S) : “Efendine dön ve ellerini kesen kadınların hali (durumu) nedir, ona sor.” dedi. Muhakkak ki; Rabbim onların hilelerini en iyi bilendir.
 
2- Belkıs'ın Hz.Süleyman'a gönderdiği elçi de resul adıyla geçiyor.
 
NEML - 35 
 
Ve gerçekten ben onlara hediye göndereceğim. Böylece bakalım resûller (elçiler) ne ile dönecekler?
 
3 Ölüm meleklerine de Allah 'resullerimiz' buyuruyor.
 
EN'AM - 61 .
 
Ve O, kullarının üstünde kahhardır (kuvvet ve güç sahibidir) .Ve üzerinize muhafaza edici (koruyucu) gönderir. Sizden birinize ölüm gelince, onu Resullerimiz vefat ettirir. Onlar (bunu yaparken) kusur etmezler.
 
1-4 Allah Kiramen Katibin meleklerinden de resul diye bahsediyor.
 
ZUHRUF - 80 
 
Yoksa onlar; Bizim, onların sırlarını ve fısıltılarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, onların yanlarında bulunan Resullerimiz (kiramen kâtibin melekleri) , (onların yaptıklarını ve konuştuklarını) yazıyorlar (hologram filme alıyorlar) .
 
 
 
 
 


[1][1] Bkz., Ebu Bekir er-Razi, Tefsiru Garibi’l-Kur'an. s. 92
[2][2] Nebe: 78/1-2
[3][3] Enbiya suresi Kur'ar’ın 21 süresidir. İniş sırasına göre ise 70 veya 73. Sure olup tamamı 112 ayettir
[4][8] Meryem: 19/54
[5][9] Bkz., Ahzab, 33/40. Doç. Dr. Ömer Dumlu, Kur’an’da Bazı Kavramlara Bakış, Anadolu Yayınları: 253-255.
[6][16] Fahrettin er-Razi, Tefsir, VIII, 115
[7][17] Fahrettin er-Razi, Tefsir, VIII, 115-116
[8][18] Fahrettin er-Razi, Tefsir, VIII. II6
[9][19] er-Razi, Tefsir, VIII, 118 ve devam