2024'te anne babalığın hal-i pürmelali
Ne olacak bu anne babaların hali?
Birkaç yıldır her bayram gerçek hesap sahiplerinin sosyal medyadaki bayram gözlemlerini itina ile biriktiriyorum. Sahih hesap derken kastettiğimin sanal bir ismin ve kimliğin ardına saklanmayan gerçek hayatta iletişime geçebileceğimiz kişilere dair hesap olduğunu izah etmeme gerek yok zannediyorum.
2024 Ramazan Bayramı için gözleminden ve duygularından istifade ettiğim hesap, bir doktor hanıma ait. Şöyle diyor @betuldoganakkas:
“Üzülerek söylüyorum ki ne bayramdan ne aile ziyaretlerinden bir tat almıyorum. Çok çok küçük yaşta çocukların ellerinde telefon, odalarında saatlerce yalnızlar… Bayramlarda, aile ziyaretlerinde kısa videolara bağımlı olmuş zombiler görmekten dert sahibi oluyorum.
Çocuğa her şeyi sansürsüzce söyleyebilecek, izletebilecek biriyle 9 yaşında birini yalnız bırakır mısınız? O yaşta bir çocuğu akıllı telefon sahibi yapınca daha da kötüsünü yapıyorsunuz.
Çocuklar -5/17 yaş arası gözlemim- minimum iletişim, aileyle ortak zaman yok, beraber film izleme, sohbet etme, sofra kurup kaldırma, ev işlerine katılma yok… sadece ellerinde telefon video izliyorlar.
Birincisi, nasıl bir insan bekliyorsunuz bu sürecin sonunda? Her ekonomik seviyede böyle şeylere rastlıyorum, bir gruba mahsus değil ama ikincisi, bu çocukların hayatta neye ve nasıl çabalamasını bekliyorsunuz? Nasıl ders çalışsın, kitap okusun mesela?
Üçüncüsü, onlarla oynamak için bir oyuncağıyla gitmiş, ekran süresi ve kuralları belli bir çocuk, konuşmaya oynamaya çalışırken şunu fark ettim, bu bir tür zombilik, çünkü iki grup çocuk iletişim bile kuramıyorlar.
Tam da bu -eline telefon verme- durumu nedeniyle bu yıl oğlumu teravihe götürmedim, çünkü biz namazdayken arkada çocuklar telefonla oyun oynuyorlar. O ve namaza katılan bazı çocuklar da bırakıp yanlarına gidiyorlardı.”
Dr. Betül Doğan Aktaş’ın yukarıda okuduğunuz zincir postunun altına çok farklı yorumlar geldi. O yorumlar Türkiye’de ve elbette dünyada da dijital kültürün getirdikleri ve götürdükleri konusunda en önemli meselenin öncelikle bir ebeveyn sorunu olduğunu ortaya koyuyor.
O halde doğru soru: “Ne olacak bu çocukların hali?” değil, “Ne olacak dijital kültürün esiri olmuş anne babaların hali?”
Aşağıda size 18 Ekim 2013 yılında yayınladığım bir bayram tanıklığımı sunuyorum. Bu yazıyı nazara vermemin sebebi şu: 11 yıl önce sosyal medya ile henüz tam olarak tanışmamış olan bazı ebeveynler, zaman içinde çocuklarının mihmandarlığında ya da yönlendirmesiyle çektikleri mahrem vidyolar ne kadar izlenirse o kadar para kazanacakları konusunda ikna edildi. Geometrik bir artış ile özellikle Instagram ve Tiktok vidyolarında “aile diye bir şey kalmamış” cümlesini söyletecek çok fazla “içerik” karşımıza çıkıyor. Çocuklarının, büyük ebeveynlerinin ya da eşinin en mahrem hallerini nazara vererek bu vesile ile ilgi ve ilginin sonucu olarak para kazanmaya çalışanların verdiği zarar, maalesef sadece kendi hanelerine kaydedilecek bir zarar değil.
11 yılın önce yayınladığım yazı şu:
"Bayramı boş ver, ilişki biriktiriyorum anne"
I-
Bugün bayramın son günü.
Anadolu tabiri ile “gönülsüz damatlar bayramı” günü.
Komşu köyde mukim damadın durup durup da son gün, o da öğleden sonra bayramlaşmaya gelmesine atıftır Kurban Bayramı’nın dördüncü günü akşam vakitlerine bırakılmış olan bayramlaşma.
Her tabirin hayat bulduğu bir ortam var. Türkiye’nin yarısından çoğu artık şehirlerde yaşıyor ve köy ölçeğinin tabirleri ve adetleri hızla unutuluyor.
Aşağıda okuyacağınız satırlar 16 yaşındaki oğlunu, bayramlaşmaya ikna edememiş bir anne ile bayramlaşmayı değil, "ilişki biriktirmeyi" önemli bulan oğlunun hikâyesi.
Oğul, Anadolu Lisesi üçüncü sınıf öğrencisi. Özel okulda okuyor. Özel okullar devlet okullarına nazaran “fark yaratma olgusu”na odaklandıkları için serseri ruhlu, lâkin müteşebbis soslu çocuklar için hızlı bir popülerleşme ortamı sunuyor. Çocuklar hızla popülerleşip; her hızlı popülerleşmenin sonucu olan hızlı bir unutulma sürecini de erkenden tattıkları için, egoların sınırsızlığında yol alıyorlar. Egonun sınırsızlığının mihmandarı, öfke ve şiddet.
Okulun rehberlik servislerinin devreye girmesini bekleriz bu durumda. Lakin rehberlik servisindeki çiçeği burnunda eğiticiler de “sosyalliği” aşırı önemsedikleri ve konu ile ilgili olarak kafaları bir hayli karışık olduğu için sorun klasik bir anne oğul çatışması alanında çözümsüzleşiyor.
II-
-Anne anlamıyorsun, ben çok meşgul bir insanım. Bayram, boş vakti olanlar için. Tivıtırda on bin takipçim oldu. Bizim okulda ne büyük süksem var bilsen. “Yüz bin yap hedefini, büyüklerin masasına otur” dedi Müdür Bey.
-Oğlum sen iyi misin? Derslerin yerlerde sürünüyor. Kimin masasına oturacağını bilemem ama şapın üzerine oturacağın kesin.
-İlişki biriktiriyorum anne.
-Ne biriktiriyorsun, ne biriktiriyorsun?
-İlişki. Bak çağın ruhunu yakala. Para biriktirmek çok önemli değil. Önemli olan ilişki biriktirmek.
-…
-Para ile takipçi filan diyorlar ya. Yalan onlar anne. Bak ben ilişki biriktiriyorum. Kimin kapısını çalsam işim hazır.
-Hangi işin oğlum! Daha sen liseyi bitirmedin!
-İşin ne olacağının bir önemi yok anne. Anlasana. Bak, biriktirmek diyorum sana, anlasana.
-?
-Senin zamanında ne yapıyordunuz?
-Senin zamanın deyip durma. Taş devrinden kalmadık biz de. Benim zamanım ile senin zamanın arasında ne fark varmış!
-Ev alıyordunuz. Arsa alıyordunuz değil mi?
-Parası olan…
-Ben takipçi alıyorum?
-Neyle alıyorsun oğlum. Takip ne?
-Espri yapıyorum anne. Sen beni odama kapanmış boş boş oturuyorum sanıyorsun değil mi? Tivitliyorum. Bir giriyorum. Mikser gibi karıştırıyorum ortamı. Ona sataşıyorum, bunu pohpohluyorum. Melih Gökçek bile kankam mesela.
-Niye yapıyorsun oğlum bunları?
-Anlamıyorsun. Herkes kıymetimi biliyor, sen farkında değilsin olayın. Ben kimim? Hiç kimse, değil mi senin gözünde? Evet, ama sanal âlemin kralıyım. Yani olacağım.
-Kralı, prensi boş ver. Bayramlaşmaya gidiyoruz.
-Ben herkesin bayramını kutladım sosyal medyada. Onlar da benimkini kutladı.
-Oğlum dedenler bizi bekliyor.
-Dedem de gelsin sosyal medyaya. O gelmiyorsa ben ne yapayım!
-…
-Dede-torun takılırız. Ceyhun ile dedesi yapıyor valla. Ne güzel olur. Hadi anne sana güle güle. Dedeme selam söyle. Torunun seni “aleme” bekliyor de!
III-
Bu hikâyenin ardına yorum bekliyorsunuz. Bayram münasebeti ile yukarıdaki satırları yorumsuz bırakıyorum.
Oldu mu ya diyorsunuz. Hikâyeyi böyle orta yerde bırakıp…
Neden orta yerde bıraktığımı çok sonra anlatırım belki...
Meraklısı için notlar:
2013 yılında bayramın ardından yazdığım yazı “Çok sonra anlatırım belki…” diye bitiyor.
2021 yılında Nazife Şişman ile birlikte günümüzün ebeveynleri ve çocuk yetiştirme yordamları üzerine Uzak-Yakın Sohbetler dizisinin ikinci kitabı olarak Adı Konulmamış Çağda Yeni Anne Babalar kitabını yayınladık.
Velhasıl verdiğim sözün arkasındayım, dijital kültür ve aile ilişkilerini takip etmeye devam ediyorum.
Fatma Barbarosoğlu / Yeni Şafak