Yazıyı okuyan tasavvuf / tarikat ehline bir hatırlatma babından sahip olduğunuz dini kutsallaştırma adına Allah'ı inkara kalkıştığınızın farkına varın! Biz Müslümanlar Allah'ı anmak, birlemek ve yüceltmekle mükellefiz. Allah'ın dışındaki varlıkları değil... Apaçık ayetler ortada iken umarız birileri yine İmamı Rabbani'nin itibarını kurtarma adına Allah'ı araya vermez. Bu arada "Müceddidi elfi sani" denilip yüceltilen ve "Dini bidat ve hurafelerden koruduğu" iddiasıyla pazarlanan İmamı Rabbani'nin dini bidat ve hurafeden korumanın ötesinde şirke buladığının görülmesi gerekiyor.
Bu yazıyı okuyan tasavvuf erbabı, aşağıda Cübbeli Ahmet'in "Tasavvuf'un inceliğini anlayamayanlar bu sözü anlamıyor" gibi söze başlayıp "Tasavvuf yaşanır anlaşılmaz" deyip kendilerini aldatmasınlar. Allah indirdiği Kitabı anlaşılır kılmışken bir Müslümanın tasavvufu anlamak zorunluluğu yoktur. Bu mantıkla yola çıkıldıktan sonra kumar oynayan da, zina yapan da, yalan söyleyen de kendini bir şekilde meşrulaştırır. Bizim birilerinin laflarını anlamak için kırk takla atma mecburiyetimiz ve mükellefiyetimiz yoktur. Aynı şekilde din bir akitleşmedir. Akit (alışveriş) yaparken alınacak malın evsafının bilinmesi zorunluluğu vardır. Talib olduğunuz dinin evsafını bilemiyor, ayrıntılarına nüfuz edemiyor, kabul ettikten sonra anlaşılacağı inancıyla bir din kendini sunuyorsa zaten o dinde o dine girişte batıldır. Din de öncelik anlaşılır olmasıdır.
***
Şirk sözleriyle hatıralarda yer edinen Bayram Ali Öztürk'ün İmamı Rabbani'den naklettiği o küfür sözler:
İmamı Rabbani'nin 393. mektubu şu şekilde:
"Aynü'l-kuzat'ın Temhidat aldı eserinde söylediği:
"O ki, siz İlâh olarak bilirsiniz, bize göre Muhammed (sav) olmaktadır. O ki, siz Muhammed (sav) olarak bilirsiniz, bize göre yüce Sultan İlâh'tır" cümlesinin açıklanması.
AYNÜ'L-KUZAT'ın TEMHİDAT'ında geçen, şu ibareden sormuşsun:
"O ki, ilâh olarak bilirsiniz, bize göre Muhammed (sav) olmaktadır. O ki, Muhammed (sav) olarak bilirsiniz, bize göre yüce Sultan İlâh'tır."
Ey oğul! Bu tür ibareler, tevhidden haber verip sekrin(sarhoşluğun) galebesi hallinde şeyhlerde sudur etmektedir. O sekrin gerçekleşmesi cem mertebesi olup ondan:
— Tarikat küfrü... diye anlatılır.
Zira ikilik ve imtiyaz onların nazarında kalkmış olduğundan, yaratılanı Vacib Teala’nın aynı olarak bulmaktadırlar. Hatta yaratılanı asla bulamazlar. Baktıklarında, Vacib Teala’nın gayrı kalmaz.
Bu takdirde, üstte anlatılan ibarenin manası şöyledir:
— Allahu Teala ile Muhammed (sav) arasında sizce var olan farklılık, bize göre sabit değildir ve ikisi arasında bir farklılık yoktur. O kadar ki, teklikten uzak olan Tek (Allah), diğerinin (Yaratılmışın) aynıdır. Zira diğer yaratılmışlara göre, farklılık kalktığına göre; Muhammed Resulullah (sav) için ayrı bir varlık olma durumu nasıl sabit olur? Kaldı ki o yüce Hakkın kemalâtına en tamam olan bir mazhardır.
Ne var ki, üstte anlatılan görüş, cem mertebesine mahsustur. Salik bu makamdan terakki edip sekrin ifratından gözünü açar ise, o zaman, Muhammedi Allahu Teala'nın kulu ve Resulü olarak görür. Tıpkı, iptidada bulduğu gibi..."
***
MUHAMMED (AS) KUR'AN'DA BİR BEŞERDİR
Yazının başlığından da anlaşılacağı gibi bu ibare Mekke Müşriklerinin şirkini solda sıfır bırakan bir ifade... Mekke Müşrikleri "Allah ile aramızda aracı olsunlar diye onlara tapıyoruz" derlerdi. Aracı kılınan puta dahi tahammülü olmayan Allah'ın karşısında İmamı Rabbani ve tasavvufçular kainatı Muhammed'e, Muhammed'i de Allah'a eşitlemekle şirkin alasını işlemektedirler.
Kainat = Muhammed = Allah
Her zaman belirttiğimiz gibi tasavvuf, Kur'an'dan nefret eder. Kur'an'sız bir şekilde yol alır. Ve Kur'an'a rağmen hükümler ortaya koyar. Tasavvuf ilk çıktığı günden itibaren fakihlerce herşeyi mübah görmeleri, işi kılıfına uydurmaları nedeniyle fırka-i dalle (sapık yolun yolcuları) olarak tasvir olunmuştur.
Kur'an'a baktığımızda ne Aynü'l-Kudat'ın ne de İmamı Rabbani'nin iddia ettiği şekilde peygamberimizin önce insanlığın sonra yaratıldığı veya peygamberimizin diğer varlıklardan ayrı tutularak yaratıldığına dair tek bir rivayet bulunmamaktadır:
“Ben cinleri ve insanları sırf beni tanıyıp yalnız bana ibadet / kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 50/56)
"Ey insanlar, şüphe yok ki biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve sizi, aşiretler ve kabileler haline getirdik tanışın diye; şüphe yok ki Allah katında sevabı en çok ve derecesi en yüce olanınız, en fazla çekineninizdir; şüphe yok ki Allah, her şeyi bilir, her şeyden haberdardır." (Hucurat, 13.ayet)
Allah Resulü'nün diğer insanlardan farkının olmayıp ilahlaştırılmaması adına Kur'an şu gerçeği dile getirir:
“Muhammed sadece bir resûldür/elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip geçmiştir…” (Âl-i İmrân, 3/144)
“… De ki: Fesubhânallâh! Ben beşer bir resûlden başka bir şey miyim?” (İsrâ, 17/93)
“De ki: Ben de tıpkı sizin gibi bir beşerim. Bana ilâhınızın bir tek ilâh olduğu bildiriliyor. Artık kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa hemen iyi bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak etmesin.” (Kehf, 18/110)
“Biz seni şahit, müjdeci, uyarıcı; Allah’ın izniyle O’na çağıran, etrafını aydınlatan bir kandil olarak gönderdik.” (Ahzâb, 33/45–46)
“De ki: Ben resûllerin ilki değilim. Benim ve sizin başınıza gelecekleri bilmem. Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.” (Ahkâf, 46/9)
“De ki: Doğrusu ben size ne zarar verme ne de fayda sağlama gücüne sahibim.
De ki: Gerçekten (bana bir kötülük dilerse) Allah’a karşı beni kimse himaye edemez, O’ndan başka sığınacak kimse de bulamam.
Benimkisi yalnız Allah’tan olanı, onun gönderdiklerini tebliğdir o kadar.” (Cinn, 72/21–23)
“De ki: Ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım. De ki: Kör ile gören hiç bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?” (En’âm, 6/50)
“De ki: Ben kendim için bile Allah dilemedikçe hiçbir şeye kadir değilim: Ne fayda sağlayabilirim ne de gelecek bir zararı uzaklaştırabilirim. Şayet gaybı bilseydim elbette çok mal mülk elde ederdim ve bana hiç fenalık da dokunmazdı. Ama ben iman edecek kimseler için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeleyiciyim.” (A’râf, 7/188)
“Biz seni ancak âlemlere bir rahmet olmak için elçi gönderdik.”(Enbiyâ, 21/107)
"Ey Muhammed! de ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana gerçek ilahınızın tek olduğu vahyedilmiştir. Öyleyse O'na yönelin ve O'ndan bağışlanma dileyin.” O'ndan başkasına ilahlık yakıştıranların vay haline." (Fussilet, 41/6)
Peygamberimiz istisna edilmeden tüm insanlığın yaratılış şekli için Kur'an şu açıklamayı yapar:
" Biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır." (Tin, 4.ayet)
Müşriklerin iman etmesine engel olan şey peygamberlerin ve peygamberimizin insan olarak görülmesi, peygamberin bir melek veya ilah olarak görülmek istenmesidir. Müşriklerin bu emelini İmamı Rabbani Muhammed eşittir Allah diyerek gerçekleştirmektedir:
“İnsanlara doğru yolu gösteren bir elçi geldiği zaman inanmalarına tek engel, hep onların şu sözleri olmuştur: Allah bir beşeri mi elçi olarak göndermiş!” (İsrâ, 17–94)
“Onlar «Allah hiçbir beşere bir şey indirmemiştir» demekle Allah’ı gereği gibi tanıyamamışlardır…” (En’âm, 6/91)
“Bu (Nûh), sadece sizin gibi bir beşerdir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah elçi gönderecek olsaydı melekleri gönderirdi. Biz en eski atalarımızdan bile böyle bir şey duymadık!”(Mu’minûn, 23/24)
***
Bakmayın siz bu gün tasavvufçuların önüne gelene mezhepsiz demelerine.. Hayatlarına bakacak olursanız kendileri hiçbir mezhepe dahil değildirler. Çünkü tasavvufçular ibahiyye mezhebindendir. (Herşeyi mübah gören anlayış)
İmamı Rabbani, tasavvuf adı altında uydurulan bu saçmalığı, ayetlerle reddetmek yerine Aynü'l-Kuzat'ın uydurduğu hayalleri millete ne yapar da bunu yediririm dercesine izah ettiğini görüyoruz. Bu yönüyle tasavvuf ayrıntılara dalmada bir yahudileşme temayülüdür.
KUR'AN, "ALLAH ASLA GÖRÜLMEZ" DERKEN İMAMI RABBANİ, "KUR'AN YALAN SÖYLÜYOR ALLAH GÖRÜLÜR"
Allah'ın görülmeyeceğine dair ayet ve hadisler:
“Gözler O'nu göremez, O gözleri görür… Artık Rabbiniz'den size Hakk'ın delilleri gelmiştir.” (En'âm 6/103-104).
“Bir de hatırlayın o zamanı ki: “Ey Musa! Biz Allah'ı kendi gözümüzle görmedikçe sana asla inanmayacağız” dediğinizde sizi hemen bir yıldırım yakalamıştı da siz de hiçbir şeye gücü yetmez ölü gibi bakıp kalmıştınız.” (Bakara 2/55)
“Onlar, Musa'dan bunun daha büyüğünü istemişler ve Allah'ı açıkça bize göster demişlerdi de, bu çarpıklıkları yüzünden onları bir ceza yıldırımı çarpmıştı.”( Nisâ 4/153)
“Fakat bizim huzurumuza çıkarılacaklarını hiç beklemeyen kimseler: “Bize melekler indirilmeliydi, yahut Rabbimizi görmeliydik değil mi?” dediler. Andolsun ki onlar, kendi kendilerine ululandılar ve büyük bir azgınlıkla haddi aştılar.”( Furkān 25/21)
“ Yahut -iddia ettiğin gibi- göğü üzerimize parçalar yağdırmalısın veya Allah’ı ve melekleri şöyle karşımıza getirmelisin. Veya altından bir evin olmalı; ya da göğe çıkmalısın. Bize okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece oraya çıktığına da asla inanmayacağız." De ki: "Rabbimi tenzih ederim! Ben sadece bir beşer-peygamberim." (İsrâ 17/92-93)
Mûsâ, tayin ettiğimiz vakitte (Tûr’a) gelip de rabbi onunla konuştuğunda o, "Rabbim! Bana görün; sana bakayım" dedi. Rabbi, "Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak; eğer o yerinde durabilirse sen de beni görebilirsin" buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti; Mûsâ da bayılıp düştü. Kendine gelince dedi ki: "Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tövbe ettim; ben inananların ilkiyim." (A‘râf 7/143)
“Peygamberimizin Allah'ı görüp görmediği meselesi Hz. Aişe'ye sorulduğunda o: “Suphanallah, Tüylerim diken diken oldu. Bunu kim söylerse yalan söyler. Siz “gözler onu göremez” ayetini hiç okumadınız mı?” der.
***
İmamı Rabbani'nin 393. mektubunu irdeleme noktasında şu sorular tasavvuf erbabınca cevaplanmayı beklemektedir?
1- Sekr halinde Allah'ı gören kim?
2- Sufinin sekr halinde olduğunun işareti nedir?
3- Sufinin sekr halini kim ve kimler tespit etti? Yalan söyleyip söylemediğine kim karar vermektedir?
4- Madem Allah'ı görecek kadar bu işte mahir olanlar var ise tasavvufta isimleri neden zikredilmez? İmamı Rabbani, Şahı Nakşıbend, Abdülkadir Geylani neden seyrü sülukte Muhammedi sonra da Allah'ı göremedi?
5- Hiçbir peygamberde sadır olmayan Muhammed'in görülmesi sonra onun da yok olup Allah'ın görülmesi meselesi, peygamberimiz ve sahabede ve sonraki hiçbir dönemde gündeme gelmemişken bu durum, peygamberimizden 500-600 sene sonra nasıl ve neden ortaya çıktı?
6- Allah’ı görmek için neden Hz. Muhammed önde perde oluyor da sonra yok oluyor?
7- Doğrudan Allah’ı görmek varken neden Muhammed?
8- Diyelim sekr halinde sufi bir şeyler gördü. İyi de o gördüğü şeyin iddia ettiği şey (Allah) olduğuna garantisi ne?
9- Bir şeyi gördüğünü iddia edenin o şeyin aslını uyanıkken görmesi gerekir ki hayal ya da rüya anında gördüğünün o olduğunu iddia edebilsin.
Bu da yetmez…
Bu olayı duyanların da o iddia edilen şeyi görmesi lazım ki o şeyin gerçekte iddia edilen şey olduğu anlaşılsın.
***
Sarhoşluk yasaklanmışken neden sekr hali..
Uyanık, aklı başında adama verilecek cevap, sunulacak epey bir delil getirilir. Sekr (sarhoşluk hali) halindeki adama ne deseniz boş.
Kendi uydurdukları ve ispat etme imkanları olmayan tasavvuf ehli yaptıkları şirk ve küfrü sekr, seyrü sülük, nefis terbiyesi gibi yollarla meşrulaştırmaktadır.
Her şeyden önce Kur’an yapısı gereği aklı başında insanlar oluşturur. Aklı uçan insanlar değil…
Kur’an’da Allah’ı görmeyi bırakın görmeyi istemek dahi yasaklanmışken sekr halinde Allah’ı görmek nasıl bir şey?
Yani bu iddiada olanlar Allah’ı görmek isteyen ama görmesine izin verilmeyen Hz. Musa’dan yola çıkarak adeta demek istemektedirler ki;
***
İmamı Rabbani'nin mektubu içindeki cem'i de izah etmeden geçmeyelim:
Cem', "Ruh ilâhî güzelliği seyre dalınca zât-ı ilâhî nurunun galebesi karşısında eşyayı birbirinden ayıran aklın nuru söner; böylece hakkın ortaya çıkması ve bâtılın kaybolması sebebiyle Kadîm (Allah) ile hâdis (mahlûk) arasındaki fark ortadan kalkar ki bu hale cem‘ denir." imiş.
Cem' konusunda da pek çok soru cevaplanmayı beklemektedir:
1- Allah'ın kitabı gayet açık ve insanlardan cem' yapmasını isteme gibi bir beklentisi ve emri de yokken cem' etme emrini bu tarikatçılar kimden aldı?
2- Allah kimseyi cem' dedikleri ve ne olduğu da belli olmayan şeyden hesaba da çekmeyecekken bunlar kendi kendine neden gelin güvey oldu?
3- Ruhun ilahi güzelliği seyre dalması nasıl oluyor? Ruh hakkında Allah size pek az bilgi verildi, deyip o bilginin de ne olduğunu açıklamamışken eşya ortadan kalkıp nasıl Allah görülebiliyor?
4- Allah'ın görülmeyeceğine dair vahyettiği yukarıda zikredilen onlarca ayeti nereye koyacağız?
Şimdi "Ben görülmem... Görülmemi beklemeyin ve istemeyin.. Bunu istemek bile kafirliktir.." derken Allah'ın görüldüğünü iddia eden ALLAH'A YALANCI demiş olmuyor mu?
Allah yalancı olamayacağına göre ASIL YALANCI İMAMI RABBANİ ile TASAVVUF ERBABI olmuyor mu?
AYNÜ'L-KUDAT KİMDİR?
Bu kadar açık ayetler varken Tasavvuf düşüncesinde "hakîkat-i muhammediyye" İbnü’l-Arabî (v. 638) ve Abdülkerîm el-Cîlî (v. 826) ile kendine yer bulmuştur. Istılâh hakkında en fazla söz söyleyenlerden birisi de 19 yaşında iken mahkemece verilen ceza sonucu idam edilen Hemedân Kādısı Aynü’l-Kudât Abdullah el-Hemedânî’dir (v. 525). Hemadan, masal ve efsaneleriyle ünlü İran'ın bir şehridir. Hemedâni eserlerinde “hakîkat-i muhammediyye” ve “nûr-i muhammedî” tabîrlerini kullanmış ve sonraki dönemlerde aynı manâya mutâbık bir şekilde pek çok yazı kaleme almıştır. Varlığın Birliği düşüncesini pekiştiren hakîkat-i muhammediyye mertebesi Hemedânî tarafından âyet ve hadîsler ile delillendirilmeye çalışılmıştır. (TDV İslam Ansiklopedisi, Aynü’l-Kudat)
***
Aşağıda sıralanan videolarda İmamı Rabbani'nin şirk sözlerinin hata olduğunu söylemek yerine "O ne derse doğrudur" mantığıyla hareket edip İmamı Rabbani'ye YANILMAZLIK muamelesi yapan tarikat erbabının halini okurlarımızın takdirine bırakıyoruz: