İNSANLIĞA... EY İNSANLAR! ŞUNU BİLİN VE ASLA UNUTMAYIN:

Ramazan Demir yazdı.

YAŞAM 10.05.2023 21:09:00 2
İNSANLIĞA... EY İNSANLAR! ŞUNU BİLİN VE ASLA UNUTMAYIN:
Tarih: 10.05.2023 21:35 Güncelleme: 11.05.2023 13:29

بسم الله الرحمنِ الرحيم


İNSANLIĞA


Ey insanlar! Şunu bilin ve asla unutmayın:


Varlığın tamamını her şeye gücü yettiği halde hiçbir akıllı varlığa zorla boyun eğdirmeyen, onlardan kendisine gönüllüce ve içten gelerek inanmalarını, güvenmelerini isteyen, ilkelerinin en başına rahmeti koyarak her daim ilkeli iş yapan, her bir şeyi kendi sonsuz ilmine göre tek başına yönetip yönlendiren Allah yarattı.


Yarattıklarının tamamının bilgisi bizzat kendi ilminde vardır. Çünkü O’nun ilmi başkasından alınmış veya tecrübe yoluyla edinilmiş veya kendisinden öncekiler tarafından O’na tevarüs ettirilmiş bir ilim değildir. Siz O’nun farkına varsanız da varmasanız da varlıkları yaratırken kullandığı ilmini her bir varlığın içine koyarak gözü, kulağı, burnu, dili, hissi ve aklı olan her akıllı varlığın erişimine açık hâle getirmiştir. Bu ilimle yaratılmış ve bu ilimle varlığını devam ettiren her bir varlık, zerresinde de kürresinde de kül’ünde de cüz’ünde de birlikte veya tek başına O’nu gösteren işaret levhalarıdır (ayetlerdir). Tamamı O’nu gösteren ayetlerden ibaret olan şu varlığa bakıp O’nu görmezden gelen her akıllı varlık kördür, sağırdır, dilsizdir, taştan daha katı, hissizdir demektir.


Ey İnsanlık!
Şimdi sen O’nun yarattığı zavallı bir yaratıkken O’nun yarattığı evrende, O’nun yarattığı gezegende yaşarken O’nun yarattığı havayı soluyup O’nun yarattığı suyu içerken O’nun yarattığı otları, hayvanları, meyveleri yerken sen O’nu umursamıyor, dikkate almıyor, görmezden geliyorsun diye O’nun da seni görmediğini, dikkate almadığını ve umursamaz davrandığını ve davranacağını mı zannediyorsun?


Bozmaktan, yok etmekten, fesat çıkarmaktan, güzelim gezegeni cehenneme çevirmekten, kendini beğenmişlikten, küstahlıktan, acımasızlıktan, merhametsizlikten başka bir işe yaramayan o ahmak aklınla O’nu aciz bırakacağını, O’nu atlatabileceğini mi zannediyorsun? Sen O’nu umursamıyorsun diye O’nun da senin yaşam biçimine karışmayacağını, ahlaksızlığına, adaletsizliğine, zalimliğine, vurdumduymazlığına, O’nu yok saymana, kitabını mahcur bırakmana, resulleri küçümsemene ve hatta onları görmezden gelmene ses çıkarmayacağını, öylece seyirci kalacağını, buna bir karşılık vermeyeceğini mi zannediyorsun? O’nun sana önerdiği onurlu, şerefli, haysiyetli ve hepsinden de önemlisi bizzat senin yaratılış gayene uygun yaşam biçimini hiç umursamadan ahmak aklınla uydurduğun yaşam biçimlerine yer açmak, sürdürmek ve daha da kuvvetli hâle getirmek için tek bir yaprağını yaratamayacağın, üzerinde kurdun, kuşun, böceğin, vahşisiyle, evciliyle her tür hayvanın hakkı olan bitkileri kesmene, parçalamana, yakmana, yıkmana, türlerini tüketmene sessiz kalacağını, umursamaz davranacağını, görmezden geleceğini ve bu ahlaksız davranışına bir karşılık vermeyeceğini mi zannediyorsun?


O’nun yarattığı yer altındaki madenleri, sıvıları, gazları ve elementleri çıkararak, üstüne binip
hızlıca bir yerden bir yere giden araçlar yaptın diye, koskoca evrende sinek bile olmayacak
aletlerle uzaya çıktın diye, demirden aletlerle denizin dibine indin diye, kulağına dayadığın
aletlerle birbirine vahyeden şeytanlar gibi sesini uzak mesafelere taşıdın diye, kendi türünü
yok etmek için mermiler, silahlar, bombalar ürettin diye Allah’ın sana güç yetiremeyeceğini
mi zannediyorsun, O’nu âciz bırakacağını mı zannediyorsun?


Şu gezegenin ovasında, bozkırında, çölünde, dağ başlarında, ormanında, çayırlığında senden
hiçbir şey istemeyen, Allah’ın kendilerine koyduğu yaşam gayesini zerre bozmadan yaşayan
ve varlıkları tamamen senin hayat döngüne hizmet eden, senin yaşamını kolaylaştıran, uçan,
sürünen, iki veya dört ayağı üzerinde yürüyen zavallı hayvanları hiç umursamadan bu
gezegende sanki senden başka hiç kimse ve hiçbir şey yokmuş gibi yaşamana, o zavallı
hayvanların yaşam alanlarını gasp edip kendi ahmakça yaşam biçimine alan haline getirmene,
onların yaşamalarını her geçen gün daha da zorlaştırmana ses çıkarmıyor, şikayet etmiyor,
dertlerini dile getiremiyor, sana karşı çıkamıyor diye onları ha bire öldürmene O’nun ses
çıkarmayacağını, öylece seyredeceğini, sana bir karşılık vermeyeceğini, yaptığının acısını sana
tattırmayacağını mı zannediyorsun?


O’nun yarattığı yer altı ve yer üstü kaynakları gözü dönmüş bir şekilde tüketerek ürettiğin çöp
yığınlarını ormanlara, denizlere, dağlara, ovalara atmana, şu güzelim gezegeni devasa bir çöp
yığınına çevirmene, o çöplerinle O’nun kurduğu ıslahı fesada çevirmene ses çıkarmayacağını,
umursamayacağını ve sana yaptığının acısını tattırmayacağını mı zannediyorsun?


Varlığın tamamının sahibi O olduğu halde gözüne çarpan her bir varlık sana “Bak, benim bir
sahibim var.” dediği halde eşyadaki muhteşem düzeni görüp “Bunları yapan biri var, bunların
bir sahibi var, hatta benim de bir sahibim var, öyleyse ben şu varlığın bir sahibi yokmuş gibi
her şeyi yiyemem, her şeyi giyemem, her şeyi içemem, sahip neye ne şekilde izin verirse ancak
onu yemem lazım.” demen gerekirken eşyada asıl olan mübahlıktır diyerek yaratılan her bir
varlığı hiçbir sınır gözetmeden vurarak, keserek, öldürerek, parçalayarak soyları tükenene
kadar yemene, bundan dolayı havayı, denizi ve karayı fesada boğmana O’nun seyirci
kalacağını, sana yaptığının acısını tattırmayacağını mı zannediyorsun?


Yan yana gelmiş iki insan görsen bile bunlar arasında ilkeli davranış kalıpları olması gerektiği,
birbirlerine ilkeler bazında ahlak geliştirmeleri gerektiğini hemen anlıyorsun, özellikle bu
konuda sanki O seni başıboş bırakmış, kendi kaderine terk etmiş, seni umursamamış, sana yol
göstermemiş, en güzel ilkeleri sana öğretsinler, iyice belletsinler diye resuller
görevlendirmemiş ve en güzel ilkelerle dolu kitap göndermemiş gibi demokrasi, komünizm,
sosyalizm, faşizm, liberalizm, ulus temelli, ırk temelli ve hepsinin tek amacı da O’nu
görmezden gelmek olan her türlü ahmakça yaşam biçimlerini değerli ilkelermiş gibi
pazarlamana ve Yüce Allah’ın ilkelerini edinilmesi, uygulanması ve yaşanması imkansız hayat
biçimiymiş gibi göstermene O’nun seyirci kalacağını, umursamayacağını, sana yaptıklarının
acısını tattırmayacağını mı zannediyorsun?


Ey Yahudi!
Yüce Allah’ın insanlığa “rehberler olsunlar” diye görevlendirdiği, şu gezegende yaşamış ve
yaşayan akıllı varlık türünün en iyilerinden, en kahraman, en cesur, en erkek, en yiğit, en
merhametli, en vefalı, en hisli, en vicdanlı, en fedakarlarından olan resulleri ahmakça
uydurduğun “İbranilik”e bulaştırmana, onlar arasındaki yakın akrabalık bağlarını koparmana,
onların getirdiği ilahi belgeleri yok ederek yerine içine her türlü saçmalığı karıştırarak
uydurduğun kitapları “Allah’ın kitabı” diyerek pazarlamana, bununla yüzyıllardır insanları
kandırmana, resullere karşı acımasız vefasızlığına, “Biz seçkin kullarız.” diyerek risâlete yön
vermene O’nun sessiz kalacağını, sana fırsat vereceğini, ölünce seni baş tacı edeceğini, sana
güç yetiremeyeceğini, sana yaptığının acısını tattırmayacağını mı zannediyorsun? Şunu bil ki
ilah gibi tapındığın, “rabbi” dediğin, her emrini Allah’ın emri gördüğün geçmişteki ulemân seni
aldattı ve şimdiki ulemân da onların izinden giderek seni kandırmaya devam ediyor. Şunu bil
ki onların uydurduğu “Yahudilik” Musa’nın izinden gidenlerin dini değil, gitmeyenlerin
uydurduğu sahte bir dindir. Musa’nın getirdiği tek din İslam’dır ve Yüce Allah katında bu
dinden başkası asla kabul görmemiş, görmüyor ve görmeyecektir. Şimdi sen iki elini iki yanına
çaresizce açarak “Ben kandırıldım, mazlumum, zavallıyım.” diyebilir ve böyle olmanın beraat
ettirici bir durum olduğunu ve tüm suçu geçmişteki ve şimdiki sahtekâr ulemânın sırtına
yükleyebileceğini zannedebilirsin. Zannetme, çünkü suçun ulemânın peşinden gitmek değil,
etrafını saran ve hem zerresinde hem kürresinde “Allah’tan başka İlah yoktur!” diyen varlığı
duymamak, görmemek, umursamamaktır. Senin suçun şu varlığa gören gözlerle bir defa
sadece bir defa baksan görebileceğin gerçekleri görmemek için gözlerini sımsıkı kapamak,
kulaklarını tıkamaktır. Şimdi sen bu körlükle ağlama duvarının kenarında başını sallayarak,
ağlayarak hakikate ulaştığını zannediyorsun diye ağlama duvarının seni duymadığı, seni
görmediği gibi O’nun da seni görmediğini, duymadığını sahtekarca büründüğün ahlaksızlığı
görmezden geleceğini, umursamayacağını, her istediğine ulaşabileceğini, sana yaptığının
acısını tattırmayacağını mı zannediyorsun? Şimdi, sen çok iyi bildiğin halde “Kur’an’ı resul
getirmedi.” diyorsun ya bunun gerçek olduğunu, bu söylediğin yalana sen inandın diye Allah’ın
da inandığını mı zannediyorsun? Bundan dolayı çirkefleştikçe çirkefleşerek oluşturduğun
dünya düzenlerine O’nun bir karşılık vermeyeceğini, elindeki iktisadi güçten ve dünyadaki
insanların ahmaklığından faydalanarak elde ettiğin güce O’nun güç yetiremeyeceğini, O’nu
aciz ve çaresiz bırakacağını hep yaptığın gibi “Tanrıyı kıyamete zorlayacağını” mı
zannediyorsun?


Ey Hristiyan!
Aslında ayrıldığını söylediğin, yeni bir ahitle onlardan ayrı yepyeni bir yol çizdiğini söylediğin
Yahudi ile ikiz kardeşsin, bunu sen de çok iyi biliyorsun. Sen ki yaratılışın ayeti olan Meryem
ve İsa’yı “yaratılmış” olmaktan koparıp “yaratan” hâline getirensin. Sen ki İsa’dan önce
taptığın putlarına İsa elbisesi giydirip o putları İsa yerine koyansın, sen ki Yüce Allah’ın
insanlığa kılavuz olsun diye görevlendirdiği İsa’yı insanlıktan çalansın, sen ki sahte olanı
gerçeğinin yerine koyarak gerçeğine “sahte”, sahtesine “gerçek” diyensin ve bunu bile bile
yapansın. Şimdi sen yüzünü İsa’ya benzeterek, üzerine İsa elbisesi giydirerek insanlığı putlar
önünde el pençe divan durdurmana, insanları gerçek ve tek ilah olan Yüce Allah’tan
başkalarına boyun eğdirmene, bundan beslenerek dünyayı kan gölüne çevirmene, küstah bir
egoyla kendin dışındakileri aşağılamana O’nun seyirci kalacağını mı zannediyorsun? Sen de bir
önceki ikiz kardeşin gibi suçunun ulema peşinde gitmek ve onlar ne diyorsa onu yapman
olduğunu mu zannediyorsun? Bu durumun senin suçunda bir indirim sebebi olacağını mı
zannediyorsun? İkiz kardeşine dediğim gibi sana da diyorum: Senin suçun katedrallerin,
kiliselerin, şapellerin görkemli salonlarında engizisyon mahkemeleri kurmak değildir. Evet bu
da ahmaklığındır ama bu sebep değil sonuçtur. Bir önceki ikiz kardeşin gibi senin de suçun
etrafını saran her bir varlığın “La ilahe İllallah” diye haykırışını duymamak, kulakları sağır eden
bu sesi duymamak için kulaklarını tıkamak, gözleri kör eden bu ışığı görmemek için gözlerini
sımsıkı kapatmaktır. Şimdi sen kulaklarını tıkayarak gözlerini sımsıkı kapatmış olmana rağmen
“insanlığa ışık getireceğim” diye sarıldığın her türlü pislik uğruna yeryüzünü kana bulamana,
insanların boyunlarına esaret zincirleri taktıktan sonra bu zincirleri kutsamana, gece gündüz
hiç durmadan yarış atları gibi kan ter içinde fesada koşmana, kan dökmene, insanlığın ortak
değerlerini çalmak için ona buna tuzak kurmana O’nun sessiz kalacağını, kurduğun bu tuzakları
umursamayacağını, sana yaptıklarının acısını tattırmayacağını mı zannediyorsun? Yüce
Allah’ın “Hristiyanlık” diye bir din göndermediğini, putperestliğe buladığın bu dini İsa’nın
izinden gidenlerin değil gitmeyenlerin uydurduğunu bildiğin halde bu din uğruna yazdığın
yalancı ve sahte tarihe O’nun ses çıkarmayacağını ve sen ne dilersen onu sana vereceğini mi
zannediyorsun? Kurduğun paktlara, ürettiğin silahlara, biriktirdiğin ve adına “bilim” dediğin
putuna güvenerek Yüce Allah’ı âciz bırakacağını ve sana güç yetiremeyeceğini mi
zannediyorsun?


Ey Müslüman!
Sana ne demeli, ah sana ne demeli? Adını bile doğru koymadığın bir isimle çağrıldığın halde
Allah sana “Müslim” demişken kalkıp kendine ne Türkçe ne Arapça ne de Farsça olan
uydurduğun bir isimle kendini “Müslüman” diye isimlendiriyorsun; ah sana ne demeli?
Senden önce saydıklarım onulmaz bir ahmaklığın içinde, bu kesin ama senin ahmaklığının bir
tarifi yok. Elinde ilmi sonsuz Yüce Allah’ın indinden gelen Kur’an varken nasıl oldu da adım
adım Yahudi ve Hıristiyan’ın izinden gitmeyi maharet sayıyorsun?
Her türlü derdinin ilacı o elinde tuttuğun Kur’an’ın içindeyken, sen
Yolunu şaşırmıştan yol,
İnsafsızdan insaf,
Ahlaksızdan ahlak,
Allah’ı yok sayandan iman,
Körden ışık
Sağırdan ses
Taş kalpliden duygu
Putperestten tevhit
Zalimden adalet
Kibirleri dağları aşmışlardan tevazu
Cahilden ilim
Vahşi hayvanlardan daha vahşi olanlardan medeniyet
Onursuzdan onur
Namussuzdan namus
Şerefsizden şeref
dileniyorsun.
Hem de öyle bir dileniyorsun ki yeri gelse el pençe divan duruyorsun, yeri gelse kirli pis ayakları
yalıyorsun; ah sana ne demeli? Kur’an seni hangi konuda aç bıraktı da sen doymak için zalime
el avuç açıyorsun, Kur’an sana hangi konuda kol kanat germedi de celladına sığınıyorsun,
Kur’an sana hangi karanlığı aydınlatmadı da sen ışığa düşman olanlardan ışık dileniyorsun?
Ah! Behey taş kalpli! Kur’an senin neyine yetmedi de onu mahcur bırakıp şeytanın izinden
gidiyorsun? Şu insanlık tarihinde, şimdi şu anda acaba kendi kitabını senin kadar küçümseyen
başka biri var mı diye gözünü açıp etrafına baksan ahmaklığından yerin çatlamak, dağların
hallaç pamuğu gibi savrulmak, denizlerin ateş olup yanmak, göklerin üzerine düşmek üzere
olduğunu göreceksin, göreceksin ama bir türlü ahmakça, sımsıkı kapadığın o gözlerini
açmamaya yemin etmişsin gibi bir türlü açmıyorsun. Ah be ah! Sen nasıl bir uykudasın böyle?
Taşlar canlandı, dağlar dile geldi, denizler uyandı, rüzgarlar gördü, ağaçlar bundan dolayı
yaprak döktü, hayvanlar neredeyse akıllanacak ama sen hiçbir şekilde gözlerini açmıyorsun.
Ah sana ne demeli!


Senin bu durumunu tarif edecek hiçbir kelamcı ve felsefeci daha anasından doğmadı, yazacak
kalem icat edilmedi. Ah sana ne demeli! Şimdi sen zannediyorsun ki elinde kapağını açıp
okumadığın, okusan bile sözünü duymadığın, duysan bile “İşittik ve itaat ettik.” demediğin,
her fırsatta küçümsediğin, “Yetmez!” diyerek yanına her türlü herzeyi koyduğun, hayallere ve
rivayetlere boğduğun Kur’an var diye ve sana da “Müslüman” deniliyor diye sen ne yaparsan
yap üstün olan sensin öyle mi? Elinde Kur’an tutuyorsun ama küstahça “Yetmez!” diyorsun ve
Allah’ın da bunu umursamayacağını, sana yaptığının acısını tattırmayacağını, sen ölünce seni
göğüsleri yeni tomurcuklanmış hurilerle karşılayacağını zannediyorsun öyle mi? Yüce Allah’ın
bu kitabı sana verdiğini, ardından onu senin himayene bıraktığını, dolayısıyla onun senin malın
olduğunu, bu yüzden sen ne dilersen ona her şeyi yapabileceğini, istersen görmezden
gelebileceğini, istersen ona “İşittik ve isyan ettik.” diyebileceğini, istersen ona “Bununla bir
köy bile yönetilemez.” diyebileceğini ve sonra da en üstün olanın sen olduğunu zannediyorsun
öyle mi? Yahu, hadi bıraktık Kur’an’ı, yüzyıllardır üzerinde gezinen asker postallarını da mı
hissetmiyorsun, yüzyıllardır aynı deneyi yaptığın halde aynı sonucu aldığını da mı
görmüyorsun? Ah, sana ne demeli!


Şimdi sen elinde Kur’an olmasına rağmen Yahudi ve Hıristiyan’ın ardından keler deliğine
girerken Allah’ın bunu umursamayacağını, sana yaptıklarının acısını tattırmayacağını mı
zannediyorsun? Şimdi sen fesada boğulmuş şu dünyada yaşayan kurdun, kuşun, ağacın,
bitkinin senin yakana yapışmayacağını ve “Elinde Kur’an varken neden bizi kurtarmadın?”
demeyeceğini mi zannediyorsun? Şimdi sen elinde Kur’an olmasına rağmen taştan daha
duyarsız bir halde çanağına kemik atmalarını umarak şu dünyayı fesada boğmuşların izinden
adım adım giderken O’nun bu görmediğini, görse bile umursamadığını, umursasa bile sana
güç yetiremeyeceğini mi zannediyorsun? Ah sana ne demeli!


Ey İnsanlık!
Karası-beyazı, sarısı-kahverengisi, uzağı-yakını, dinlisi-dinsizi, ateisti-Müslümanı, Budist’i-
Sih’isti, Yahudisi-Hristiyanı, demokratiği-sosyalisti, laik’i-muhafazakarı, liberali-kapitalisti;
hepinizi uyarıyorum. Ya tez elden Yüce Allah’ın sizi karanlıklardan aydınlığa çıkaracak olan
kitabına iman eder, her bir emrine canı gönülden “İşittik, itaat ettik.” dersiniz, ya da içinizden
sadece kötülere değmeyecek, herkesi önüne katıp silip süpürecek bir belaya maruz
kalacaksınız. Artık köprüden önceki son çıkıştasınız. Karaların, denizlerin, havanın, bitkilerin,
hayvanların fesada uğradığını görmüyor musunuz? Yaptığınız zulümler yüzünden gökyüzünün
üzerinize düşeceğini duymuyor musunuz? Hepsinden önemlisi, varlığın tek sahibi olan Yüce
Allah’ın bu duruma sessiz kalacağını, umursamayacağını, siz ne yaparsanız yapın görmezden
geleceğini, görse ve duysa bile size müdahale etmeyeceğini, etse bile size güç
yetiremeyeceğini mi zannediyorsunuz? Siz bu varlığı sahipsiz, kimsesiz, başıboş, hedefsiz,
amaçsız mı zannediyorsunuz? Siz, sizin duymadığınız bitkilerin, hayvanların, denizlerin sesini
Allah’ın da duymadığını mı zannediyorsunuz? Siz onları himâyesiz, kimsesiz, sahipsiz mi
sanıyorsunuz?


Siz, bastırdığınız mazlumun sesini Allah’ın duymadığını, duysa bile umursamadığını, umursasa
bile mazlumun hakkını zalimden almaya güç yetiremeyeceğini mi zannediyorsunuz? Siz,
açların karın gurultularını duymuyorsunuz diye Allah’ın da mı duymadığını zannediyorsunuz?
Siz, himâyesiz bıraktıklarınızın sahibi yok mu sanıyorsunuz? Siz, annelerin feryatlarını Allah’ın
duymadığını veya umursamadığını mı zannediyorsunuz? Siz, kendi ahmakça düzenlerin ağır
yükünü süt bebelerine yüklerken derdini anlatamayan bebelerin, neyi niçin yaşadıklarını
bilmeyen o bebelerin gözlerindeki çaresizliği Allah’ın görmediğini mi sanıyorsunuz? Siz
körsünüz, sağırsınız, dilsizsiniz, taştan daha katı kalplisiniz diye Allah’ı da kör, sağır, dilsiz ve
umursamaz mı zannediyorsunuz. Sahi siz Allah’ı ne sanıyorsunuz?
 

Siz, beli bükülmüşlerin sığınağı yok mu zannediyorsunuz?
 

Siz, kalpten gelen duaları işiten kimse yok mu zannediyorsunuz?
 

Siz, O’na açılan her elin boş kalacağını mı zannediyorsunuz?
 

Siz, Allah’ı ne zannediyorsunuz?


Şunu bilin ki yıkılmayacak, ilelebet yaşayacak diye kurduğunuz her şeyin yıkımı sadece ve
sadece kabul olmuş bir mazlumun duasına bakar. Bir gün o duayı yapacak o mazlum çıkar, her
nerede ve hangi dille yaparsa yapsın Allah onu duyar ve mazlumun avucuna düşen bir tek
damla gözyaşı yüzünden kurduğunuz bu dünyayı yerle bir eder. Yani anlayacağınız
kurduklarınızın ömrü bir mazlum duası kadardır.


Ben bunu diyorum ya, şimdi sen küstahça ve alay ederek “Ne zamanmış o?” diyebilirsin.
İnsanlık tarihinin uzun geçmişine bakarak bunun boş bir tehdit olduğunu sanabilirsin. Öyleyse
diyecek tek sözümüz var, “Bekleyin, biz de bekliyoruz.”
Neyi mi? KABUL OLACAK BİR MAZLUM DUASINI.


Kusursuzluk sadece Âlemlerin Rabbi Allah’ın olabileceği bir şeydir.
 

الحمد لله رب العلمين
 

Ramazan Demir
10.05.2023


Mustafa ERTEKİN
10.05.2023 22:26:50
Güzel bir makale. Ve önemli bir konu. Yazan ve yayınlayandan Allah razı olsun.

Uğur Binici
11.05.2023 10:12:43
Çok güzel yazmışsınız,beyninize sağlık,emeğinize sağlık.