Mehmet Necip Yavuzer ile özel röportaj

Bu haftaki röportajımızın konuğu Milli Görüş’ün Van’daki temsilcisi, Saadet Partisi Van İl Başkanı Mehmet Necip Yavuzer. En çok eleştirileri e muhalif kimliğiyle Van gündeminde yer alan Yavuzer Van Bülten'den Necdet Tam ve Gönül D

VAN 1.02.2013 12:53:05 0
Mehmet Necip Yavuzer ile özel röportaj
Tarih: 01.01.0001 00:00
Bu haftaki röportajımızın konuğu Milli Görüş’ün Van’daki temsilcisi, Saadet Partisi Van İl Başkanı Mehmet Necip Yavuzer. En çok eleştirileri ve muhalif kimliğiyle Van gündeminde yer alan Yavuzer, Van Bülten'den Necdet Tam ve Gönül Demir'in sorularını yanıtladı. 
94’ten beri aktif olarak siyaset Arenasında yer alan Yavuzer, siyasette Necmettin Erbakan’la merhaba diyenlerden. Sert bir muhalif olan Yavuzer aynı zamanda bazı medya kuruluşlarında yazarlıkta yapıyor.

Makamında ziyaret ettiğimiz Saadet Partisi Van İl Başkanı Mehmet Necip Yavuzer’le Van’ın 1 yıllık sürecisini değerlendirdik. Sorularımıza samimiyetle cevaplar veren Yavuzer Van’a aktarılan paralara ilişkin; “Şimdi rakam çok büyük ama ortada bir şey yok görünen bir şey yok mesela bu paralarla Van yeniden dizayn edilebilirdi. TOKİ’lere yansıtıldı. TOKİ’ler bugünkü haliyle şehir merkezinden kopuk İnsanlarımızın ihtiyaçlarına cevap vermeyecek ve şuanda da sorunlarıyla birlikte bir yapı olarak karşımızda duruyor. Devlet yaptı yapmasına ama acaba insanlarımız bundan memnun mu veya insanlarımız bu konuda tatmin oldu mu?” diyor.

Röportaj: Gönül Demir/ Necdet Tam

Not: Röportajlar ortak yayındır. 


Hükümet aleyhinde yaptığı sert açıklamalarla gündem ki yerini koruyan Saadet Partisi Van il Başkanı Mehmet Necip Yavuzer’e bırakıyoruz sözü.
Okuyucularımız için kendinizi tanıtırmısınız?


Ben 194 Hakkari doğumluyum 61’de Van’a geldik. Köken olarak Arab’ım Ben kendimi Kürt olarak kabul ediyorum çünkü dayılarım Kürt’tür aynı zamanda aşiret ruhuyla yetiştim. İşletme mezunuyum 6 çocuk babasıyım. İki tane güzel torunum var. Siyasette Erbakan hocamla başladım. Bir aralar İran’da ticari ilişkilerim vardı. Erbakan hocamın İran’a geldiğini duydum 1993’te. O zamanlar biz biraz radikal islamın içerisindeydik. Baktık ki doğruyuz ama hareket tarzımız yok bunu tatbik edecek bir alanımız yok. Erbakan Hocamın da o dönem İslam dünyasını toparlamak üzere bu d8 projesi için İran’a  gelmişti. O gün kararımı verdim ve 1994’ten beri ben fiili olarak siyasettin içindeyim.  


Saadet Partisi Van il Başkanlığı olarak Van’ın 1 yıllık sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz…
 
Van, Havza olarak çok önemli bir yerde. İran’la sınır komşusu olması hesabıyla da çok güzel bir ticari organizenin yapılabileceği, bir il olmasına rağmen sürekli bunlar engellendiği için bununla birlikte imalata yönelik bir çalışmaların olmaması hesabıyla hem işsizlikte hem de yatırımların çok pasif kalışından dolayı şuanda Van olması gereken yerde değil. Bunların geçmişte de bizlerin zihniyetimizin ortak olduğu hükümetlerde, kazandırılan bir takım şeyler vardır. Bunlardan bir tanesi Erciş Şeker Fabrikasıdır. Yem Sanayidir Kundura Fabrikasıdır. Maalesef bunlar şuanda yok. Olmadığı içinde ondan sonrada imalata yönelik çalışmalar olmadığı için şuanda Van büyük bir köy konumundadır. Mesele elbette ki çok ciddi manada bir ticari organizesi neticesinde yansıması gerekiyor ki bunlardan Van yoksun bırakılmıştır.
 
 
Deprem süresini nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Şimdi deprem elbette ki büyük bir afet. Bu afetin neticesinde, ülkenin deprem kuşağı üzerinde olmasına rağmen, bir Marmara depreminden sonra bu gerçek bizim karşımıza çıktı. Ve bu gerçek karşımıza çıktığından bu yana olması gereken organize devlet tarafından ve iktidarlar tarafından yapılmadı. Ecevit’in Başbakanlığı döneminde biliyorsunuz 99 depremi oldu 17 Ağustos depremi. Ondan sonra şu söylendi dediler ki; Bu gün Türkiye’de bulunan insanlar, ülkesinin deprem kuşağı üzerinde bilsinler. Tedbiri vatandaş almayacak. Tedbiri kim alacak iktidarda bulunan hükümet alacak. O günden bu güne o çalışmalar yapılmadı gereği üzerine en nihayetinde Van depreminde de organizenin olmaması, kurumlar arası iletişimsizlik gelen yardımların hakkaniyet ölçüleri kapsamında dağıtılmaması, bunların hepsine birer birer şahit olduk. Bu dağıtılmamasında en basiti bir çadırdı. Bugün bir çadırın maliyeti 200-300 TL’yi geçmiyor. Bu bile insanlara bir lütuf gibi sunulurken, yani vermemezlik üzerine gördük gelen çadırlar verilmiyor veya yağmalanıyor veyahut arabaların önleri kesiliyor. Şimdi ihtiyacı olan insanlar kışa doğru girerken ne yapacak evine giremiyor. Sürekli artçı sarsıntılar var. organizenin sağlanmamasından mağdur olan insanlarımız vardı. Bunu bizzat yaşadık ben depremin bütün süreçlerinde gözlerimizle şahit oldum. şahit olduğumuz olaylar vardı ve devleti yanımızda şu halkın yanında hakikaten göremedik. Bakın aynı şekilde Marmara depreminde bulundum. O depremde 1 ay sonra devleti gördüm. Sivil Toplum Örgütleri ilk ekmeği getirip millete dağıttılar. Burada da insanlarımıza ulaşmadı. Hatta oradaki organize aradan geçen 12 yıllık süreçte sonra, aş evleri devlet tarafından kurulup organize edilmesi beklenirken millet çok perişan oldu. Bu perişanlığa birer birer şahit olduk. Saadet Partisi olarak biz bize gelen yardımları kendim bizzat başında bulunarak dağıttım. Hiç kimseye de bırakmadım. Çünkü istismar edebileceğimi düşündüğüm insanlar vardı. Allah’ta bilir gelen bütün yardımları ekip kurduk poşetlettirdim ve gelen bütün herkese dini dili ırkı düşüncesi ayrım edilmeksizin insanlarımıza dağıttık ve budan da artı o deprem sürecinde şimdi marketlerimiz vardı. Bu marketler gıdalarını eşyalarını toptancılardan alırlardı. En nihayetinde deprem olması hesabıyla bunlar mal aldıkları yerlere mallarını geri verebilirlerdi. Ama imalatçı esnaflarımız vardı. İmalatçı esnafın ellerinde malları kaldı. Bir arkadaşımız isim vermeyeceğim onun içinde ben kendi TV5’in elemanlarını götürdüm. Bizzat yerinde çekim yaptım. Çekimlerle birlikte duyurdum sesini çünkü o arkadaşımızın elinde 5 milyarlık yani eski hesapla 5 trilyonluk parayla söylüyorum mal vardı. Eğer o imalata yönelmezse o arkadaşımız 1 ay içerisinde zayi olacağını bu da olmazsa işçi çıkaracaktı, işini yürütemediği zaman kendisi hem burada kazancını hem de hem de elemanlarını yitirmiş olacağını Van Ekonomisine büyük katkı sunması beklenirken bundan yoksun kalacaktı. Bunun üzerine o arkadaşı destekler mahiyette ben bir rapor hazırladım. Askeriyenin ihalelerinde +5 -+10 -10 şeklinde alım yetki hususu var. Dedik ki; Van esnafının elindeki bu malları üretilen bu malları askeriye alsın askeriye için çok büyük bir şey değil. Bunu yapabilecek iktidardı. Bunu yapması hususunda ben kendim, bu raporu hazırladım. Genel merkezimize intikal ettirdim. Bunun üzerine bir basın toplantısı yaptırdım. Ondan sonra bu deprem süreci içerisinde genel Başkanımız Mustafa Kamalak Bey, bizzat şifai olarak, Bekir Bozdağ’a iletti. Ve buna rağmen bir el uzatılamadı.
 
Peki Van’a gelen nakdi yardımlar 5 katrilyon civarında olduğu söyleniliyor. Sizce bu paralar doğru kullanıldı mı bu paralarla neler yapılabilirdi.?
 
Şimdi rakam çok büyük ama ortada bir şey yok görünen bir şey yok mesela bu paralarla Van yeniden dizayn edilebilirdi. TOKİ’lere yansıtıldı. TOKİ’ler bugünkü haliyle şehir merkezinden kopuk İnsanlarımızın ihtiyaçlarına cevap vermeyecek ve şuan da da sorunlarıyla birlikte bir yapı olarak karşımızda duruyor. Devlet yaptı yapmasına ama acaba insanlarımız bundan memnun mu veya insanlarımız bu konuda tatmin oldu mu? Peki, bu paralar çok daha mükemmel, insanlarımızın ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde verilemez miydi? Mesela bugün nakdi olarak fakir aileler var hep gıdaya yönlenildi. Acaba bu ailelerle verilemez miydi verilebilirdi. İyi bir organize edildi.
 
Vali bey evet istekliydi ama organizatör olamadı. Bu konuda iki başlılıkta vardı. Bir belediyenin bu malumdur bunu dile getirmek lazım. Sanki iktidar partisi ile Belediyenin bir rekabeti söz konusuydu.  Böyle bir felakette bu tür şeyler bir tarafa bırakılır. Bu acıları hepimiz yaşadık
 
 
Ve bu gün TOKİ’ler verildi malum birçok insan TOKİ’lere gitmek istemiyor. Niye mesafe uzak artı düşünün bir evde birkaç kişi şehir merkezine gelmek istiyorsa bir evin kirasını ve çok daha fazlasını yola vereceklerdir. İleriye yönelik bir etüt yapılmadığı için bu zorluklarla halk karşı karşıyadır.
 
Sivil Toplum Örgütlerini nasıl değerlendiriyorsunuz herkes kendi kabuğuna çekildi Ticari bir kaygı söz konusu muydu sizce neden herkes sessiz kaldı?
 
Sivil Toplum Örgütleri dediğimiz zaman sanki hepsi bir kategorideymiş gibi değerlendirilir. Yani bugün birçok Sivil Toplum Örgütü’nün siyasal bir takım bağlantıları var. Bu siyasal görüşün tezahürüdür. Anlatabildim mi? Mesela BDP’nin ve zihniyetinin devamı olan oradaki mevzuatı kendine şiar edinen bir takım Sivil Toplum Örgütleri var. Bunun dışında onların zıttı olan veyahut düşünülen Sivil Toplum Örgütleri bunların bir birlikteliği yok esasında. Yani fikri anlamında halka yönelik ortak bir çabayla birlikte bir birliktelik yok. Ancak bazen birbirini seven insanlar birbirine yakın olan birbirini seven veyahut bir bağları olan insanlar bir araya gelir bir basın toplantısıyla basın bildirisiyle deklare ediyor ama bu da amacına ulaşmıyor. Niye çünkü daha çok kısıtlıdır. Sivil Toplum Örgütleri belki çok daha güzel Van şehri için bir konsensüs kurulsa her tarafına bir temsilci bir üst kurul şeklinde yan yana gelse ve bunun üzerine sivil inisiyatif oluşturulsa evet yine herkes kendi düşüncesinde ve merkezinde ama azından bir üst kurul oluşturupta herkesin temsil edilip ortak bir nokta bulunabilir. Bu yok bu olmayınca ne olur herkesin her düşüncesinin Sivil Toplum örgütü şeklinde yansır.
 
Saadet Partisi olarak siz Van’da ne kadar etkili oldunuz? Van Büyükşehir oldu Dolayısıyla Van Belediyesi yetki alanları genişledi mevcut belediyenin çalışmalarını yeterli buluyor musunuz? Van’ın büyükşehir olmasının kazanımları neler olacak?
 
Van Büyükşehir belediyesi konumuna sokuldu. Acaba gerçekten Van altyapısıyla Van Büyükşehir konumuna sokulacak bir şehir miydi? Bu bir Yani İnsan istemez mi Büyükşehir avantajlarını bu halka yansımak. Eğer Van yani eski statüsüyle sadece Büyükşehir olacaksa işsizliğe üretim katmanlarına değerler katılmayacaksa, büyük bir köy olmaktan başka öteye gidemeyecektir.  Mesela ben bu gün iktidar olsam öncelikli vereceğim şey burada üretimin yapılması ve komşumuz hemen sınır komşumuz ta Asya ülkelerine kadar ben mal satma üzerine bina ederdim. Niye çünkü ülkeye döviz kazandırma anlamında, üretimin mutlak manada yerleşik olması gerekiyor. Tüccar zihniyeti yerine iş adamlığı zihniyeti. Dikkat ederseniz, Van son 30 yılda insanlarımızın büyük çoğunluğu şehri terk etti. Onların yerini dolduranlar var. Van’ın kendine has bir kültürü vardı. Şuanda o has kültürü göremezsiniz. Bir realiteyi dile getirme babında söylüyorum. Vanlılar Van’ı terk etti. Vanlıların yerine; Hakkari’den, Ağrı’dan, Bitlis’ten Muş’tan, Şırnak’tan, Siirt’ten insanlar buraya geldi. Şehri eskiden beri bir geleneği kültürü vardı şuanda o kültür ve gelenekler sadece Erciş’te var. Birbirleriyle uzun yıllar yaşamış insanların kültürel yapılarıyla sonradan gelipte o kültürün yerine yeniden oluşan ve birbirini tatmin etmeyen insanların siyasette de ticarette de gereğini yerine getiremez kısır kalır.
 
 
Saadet Partisi olarak depremde neler yaptık? Bize gelen yardımlar vardı. Organize Sanayi Bölgesinde depolar tuttuk. O depolarda gelen yardımların bizzat başında ben durdum. Farklı düşüncelerden bir çok insan buna şahittir. Geçen sene kurban bayramında 210 büyükbaş hayvan kestik yarısını Erciş’ dağıttık. Yarısını da Mahalle temsilcilerimizle birlikte Van’da dağıttık. Şimdi şöyle bir dezavantajımız var. Bu gün biz Türkiye satında çok büyük mitingler yapıyoruz mitinglerimiz yapıyoruz mitinglerimiz hiçbirşekilde görsel medyada yansımıyor. Ve sanki yokmuş gibi davranılıyor. Ha biz bazen Allah rızası için yaptığımız çalışmarı bizde bilinsin istemiyoruz. Allah bilsin o bize yeter.
 
Valilikle fikir yürüttüğünüz oldu mu? İşte böyle değil de böyle olsun yâda fikirlerinize danıştılar mı?
 
 
ANAP’ta da biz bunu görmüştük. Çünkü; AKP ve ANAP ikisi de Amerika tarafından desteklenip iktidara getirildi. Bunun belgeleri de var. Mesela Nashi Göngör vardır. Bunun ‘Yenilikçi Hareket’ diye bir kitabı vardı. Kitabını üç defa okudum. Ve kitabını 2001 yılında yazmış. Fakat 2002 yılında iktidara gelen AKP bu kitabından dolayı yazarı mahkemeye verdi. orda çok büyük iddialar var..Nashi Güngör kitabında bunları Amerika getirdi diyor. Çünkü ilk teklif iktidar sahibi AKP’ye veya Başbakan Erdoğan’a daha belediye başkanıyken teklifi götürenler bu teklifin ilkini Muhsin Yazıcıoğlu’na götürdüler. Muhsin Yazıcıoğlu teklifi kabul etmedi. Erdoğan kabul ettiği zaman Erbakan hocamız çağırdı kendisini dikkatini çekti “Bak dedi ki Emperyalizm İslam dünyasını seninle vuracak” ve nitekim vurdu. Erdoğan dün beyaz dediğine bu gün kara diyor. O kadar değişim gösterdi. Hep söylerler efendim sizin mektebinizde yetişti. Evet yetişti. Çıktığı gün benim ilkelerimi çiğnediği gün ben bunu resmettim. Hiçbir platformda biz bunların arkasında değiliz. Erbakan Hocamız dedi ki acıyorum bunlara evlatlarımdı nasıl yetiştiklerini biliyorum ama onlar emperyalizmin oyunlarına geldiler. Emperyalizm bunları parmaklarında oynatır dedi ve nitekim oynattı. İslam dünyası Erdoğan’la vurulacaktı ve vuruldu. Hani Arap Baharı diyorlar ya siyonizmin kadro değişimidir. Çok önemlidir bu. İran inkılâbından sonra İslam dünyasında Kuran’a yönelik, sistematik bir yapının olmaması için Amerikanvari bir demokrasi İslam dünyasına hâkim olması için bir önlemdir. Ha hesaplar onları ki gibi mi olacak hayır. Çünkü uyanan İslam ümmetinin fertleri var
 
Seçilmişlerin tutuklanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Daha önce bir açıklama yapıp seçilmişlerin gözaltına alınıp tutuklanmasını kınamıştınız hala açıklamanızın arkasında mısınız?
 
 
Meseleyi birazda Kürtler açısından değerlendirmek lazım. Şimdi Kürtlerin; Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra ve birde evveli vardır. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Kürtlerin, dili ve yapısı üzerine bir inkâr politikası oluştu. Katledildiler. Dersimde, Koçgiri’de, Zilan Deresinde kan akıttılar. Çoluk çocuk kadın erkek demeden katlettiler. Dillerine nah kondu. Bugün bana söyleyebilir misiniz ki bir insanın dilini yani bir kavmin dilini bir insan bulmuştur? Bütün dillerin yaratıcısı Allah’tır. Allah hiçbir dille başka hiçbir kavmin nah koymasını kabul etmez. Irkı üstünlük yani beni hâkimiyetimin altına gir yoksa kabul etmem şeytani bir düşüncedir. Çünkü Allah’a isyan ırkçılıktır. Yaratılan insana Allah secde et benim bu eserim üzerine Bana secde et anlamındadır ben secde etmem zannetti ki Hz. Âdeme secde edecek dedi ben ondan üstünüm ilk faşist şeytandır. Yani ırkçılık yapan her insan şeytanın fikri çocuğudur. Bu şekilde değerlendirmek lazım. Mesela Kürt halkı bin yüz yıllık Türklerle birlikte bir oluşumun içinde ve Anadolu topraklarını Müslüman Türklere açan Kürtlerdir. Malazgirt’te öyle girildi. Şimdi gelmiş Kürtler dili ırkı inkar edildi. Arkasından diyor ki efendim biz Kürt açılımı yapacağız ya neyin açılımını yapıyorsunuz? Sen yıllarca bu insanların diline nah koydun. O Kadrolar Amerikan tarafından kenara çektirildi. Uzun süre Türkiye Cumhuriyet’inde Ergenokonvari yapıları hep Amerika desteklemedi mi? Jitemler gladyolar kurulurken kimler tarafından besleniyordu? Şimdi o kadroların hepsi Amerikaya küfrediyor karşı çıkıyor. Peki destekledikleri zaman neden bu kadar bu insanlara eziyet çektirdiler. Türkü Kürdü ayırım etmediler İslami inancı insanlar korku içindeydi. Şimdi Ortadoğu’da bir gelişim oldu. Ortadoğu’da lider bir ülkeye ihtiyaç vardı örnek bir ülkeye ihtiyaç vardı. Bizim mektebimizde yetişen hırsı olan Erdoğan alındı. Numune seçildi İslam dünyasına pazarlanmaya çalışılıyor. Niye islama geçilmesin Amerikanvari demokrasiye, uzun yıllardır dikta ve faşist yönetimlerle yönetilen İslam devletleri yerine, Erdoğan gibi insanlar gönderilsin diye bu oyun oynandı. Biz bunu ilk siyasi ayrılık olduktan bu güne kadar hep dile getirdik. O kadar doluyuz ki bu konuda elimizde deliller var şimdi kuran kursları serbest bırakıldı efendim bir takım imam hatiplere şöyle şöyle imkânlar tanındı bunlar zaten Erdoğan’ın elini güçlendirmek için müsaade edilen hani bir insanın eşeğini kaybettirirsin iyice üzdükten sonra götürüp eşeğini geri verirsin efendim Allah senden razı olsun. Benim eşeğimi buldunuz der bu ifade belki ağır ama bu gün mesele bu… Yani yıllarca kısıtlanan halkın önüne Erdoğan’ın eliyle verilince bunlar zannetti Erdoğan yaptı.Ergenekon bile öyle. Ergenekon laçkalaşmıştı. Dejenere olmuştu çeteleşmişti. Yıkılması gerekiyordu.  Yıkılması bile Erdoğan’ın eliyle yapıldı. Mesela bu gün Çevik Bir Çevik Bir Köken olarak Yahudi’dir. bugün Türklük adına hareket eden bir çok insan Türk değil. Bunu iddia ediyorum bununla ilgili bir yazım da var. İçimizdeki Yahudiler diye. Şimdi 12 Eylül öncesi Benim yazım üzerine bu içimizdeki Yahudiler yazısı o zaman yerel bir gazetemiz manşet atmıştı. Çok büyük bir iddia da bulunuyorsun demişti bende kardeşim valla iddia benim değil kaynağını buldum cesaretle yazdım.  Ben bin 500’e yakın insan belirttim.  Birçoğu bize şuanda televizyonda spiker olarak hitap ediyor. Siyasetin ana mihverlerinde vardır. Mesela son günler sosyalistlerin öne çıkardığı Nazım Hikmet Ran Türk müdür? Hayır. Selanik Yahudi’sidir.
 
 
Dokunulmazlık kararlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Şuanda Kürtler üzerinde yapılan bir baskı vardır. Bu baskıların tezahürü olarak en azından, Kürt çocukları hak savunması hususunda ortaya çıkar. Organize olurken ellerine sosyalizm verirler. Yani kendileri isteyerek sosyalist olmuş değiller. Tıpkı Türkçülük yapan ve Türk olmayan sabataist  Yahudiler gibi bu gün Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkçülüğü Turancılığı ön plana nasıl çıkardılarsa, Kürt çocuklarını biliyorsunuz Osmanlı yıkılırken,  Şeğ Said kıyamı buradaki önderler biz Batının hukukunu istemeyiz Biz İslam’dan taviz vermeyiz üzerine yapılan çalışmalarda dediler ki şu Kürtleri,  ne yapıyorsanız yapın islamdan uzaklaştırın.  Bunların nesilleri karşımıza yine Müslüman olarak çıkarlarsa biz buralara emellerimizi gerçekleştiremeyiz. Ve o organizeden sonra Kürt çocukları dikkat ederseniz. DDKD, DHKD, rizgari, alarizgari hepsinin ana mihverinde sosyalizm var niye çünkü bir organizeydi. Ve bu gün AKP’nin emriyle veyahut organizesiyle bu gün bir siyasi oluşum var beğenirsiniz beğenmesiniz. Bunlara siyasetten cevap vermek lazım. Karşılarına fikir adamlarını koymanız lazım. Öldürmekle hapsetmekle olmaması gereken cezaları vermekle bu mesele çözülmez. Daha çok girift hale sokar buda istenilen bir olay değil. Bu gün Kürt halkının yıllardır süren bu ızdırabının nedeni, sıkıcı rejimlerin tahakkümüdür. Buda AKP’de çok farklı şekillerde tezahür ediyor. Daha evvel belki kolluk güçleriyle yapılıyordu. belki militarist güçlerle yapılıyordu burada da siyasetten bir baskı var.