Terör örgütü PKK, kendini feshettiğini ve silah bıraktığını duyurdu. Süreç başarıya ulaşırsa 50 yıla yakın süren Türkiye’nin terör tarihi de son bulmuş olacak. PKK’nın silah bırakması gözleri İspanya'dan Endonezya'ya, Guatemala'dan Kuzey İrlanda'ya kadar dünyanın önde gelen barış süreçlerinde neler yaşandığına çevirdi. Taraflar, süreçlerin tıkandığı ya da çöktüğü dönemlerden ne tür dersler çıkardı?
ENDONEZYA: FELAKETLE GELEN BARIŞ
Endonezya'da devlet ile Açelerin temsilcileri arasındaki barış süreci, bir doğal afetin ardından başladı. Endonezya'nın çoğunluğunu oluşturan Cavalıların denetimindeki ülke yönetimine karşı bazı Açeler bağımsızlık kazanmak amacıyla 1976 yılında Özgür Açe Hareketi'ni (GAM) kurmuştu. Çatışmaların önemli bir bölümü Suharto'nun 31 yıllık baskıcı yönetimi sırasında yaşandı. 1998'de Suharto yönetiminin sona ermesinde kısa süre sonra, 2000 ve 2001 yıllarında İsviçre'nin Cenevre kentinde ilk müzakereler yapıldı ancak başarısız oldu. Müzakereleri takip eden Endonezyalı gazeteci olan Mohamad Susilo ilk görüşmelerin başarısız olmasıyla, savaşın daha da şiddetli bir hal aldığını söyledi. Sonrasında, devlet ve Açeleri barış anlaşmasına götüren süreci başlatansa politik bir gelişme değil bir doğal afet oldu. Aralık 2004'te yaşanan tsunami felaketi Açe bölgesini yerlebir etti. Felakette 200 binden fazla insanın ölmesi ülkede farklı bir atmosfer yarattı.
Çatışma süreci, 15 Ağustos 2005'te Finlandiya'nın başkenti Helsinki'deki barış görüşmelerinde varılan uzlaşmayla sona erdi. O gün, Açe bölgesindeki camilerde barış için topluca dua edildi.
Endonezya devleti müzakerelerde verdiği sözü tuttu ve Açelere özerk bir yönetime sahip olma hakkı verildi. Bu süreçte GAM silah bıraktı, silahlı mücadele yürütmüş olanların topluma uyumu için projeler geliştirildi ve Açeler kendi yöneticilerini kendileri seçmeye başladı.
İSPANYA SOKAK EYLEMLERİYLE GELEN SİLAH BIRAKMA
İspanya'da etnik grup Baskların bağımsızlığı için 1959'de kurulan Bask Yurdu ve Özgürlüğü (ETA) örgütü, 2017'de silahlara veda etti. Bu deneyimi kendine has kılan ise silah bırakma sürecinde Bask halkının içinden gelen tepkinin de etkili olmasıydı. İspanya'da Francisco Franco diktatörlüğü dönemini takiben 1978'de başlayan demokratikleşme sürecinin parçası olarak Bask bölgesine özerklik tanındı. Ancak özerkliğe rağmen Bask sorunu yıllarca devam etti. ETA ve yasal kolu olarak görülen Birlik Partisi (Batasuna), Bask bölgesinin bağımsızlığı talebiyle mücadelesini sürdürdü. Süreci yıllarca yakından takip eden Basklı gazeteci Martin Aldalur, şunları söyledi: "Barışın ancak diyalogla gelebileceğini anlamak önemli. Biz Bask sürecinde şunu öğrendik; bu diyalog yatay olmalı ve halkı politik olarak sürece katabilmeli. Hükümetin diyaloğa girmek istemediği zamanlarda dahi barış inşa edilebilir" dedi.
Yıllar içinde ETA'nın şiddet eylemleri Bask bölgesinde de halkın bir bölümü tarafından tepki gördü. Baskların tepkisi 1990'larda sokaklara taşarak ¡Basta Ya! (Artık Yeter) hareketini tetikledi. Halk beyaz bayraklarla ve ellerini havaya kaldırılıp avuçlarını açarak yürüyor ve ETA'nın şiddet eylemlerini bitirmesi istiyordu. Bu baskının da etkisiyle ETA silah bırakma sürecine girdi. ETA 2011'de ateşkes ilan etti ve 2017'de silah bıraktı.
SRİ LANKA: MÜZAKERELER ÇÖKTÜ ASKERİ ÇÖZÜM GELDİ
Çatışma çözümleri literatüründe Sri Lanka modeli terimi, çatışmaların askeri yöntemlerle bitirilmesini tanımlamak için kullanılıyor. Kimilerine göreyse bu bir "katliam modeli".
Sinhala halkının büyük çoğunluğunu oluşturduğu Güney Asya'daki Sri Lanka'da, iktidar ile Tamil azınlığın temsilcisi silahlı Tamil İlam Kurtuluş Kaplanları örgütü yıllarca savaştı. Çatışmaları sonlandırmak üzere 2000'lerin başlarında barış görüşmeleri başladı. 2008 başında Sri Lanka devleti, her yıl yeniden yürürlüğe giren ateşkesi Tamil Kaplanları'nın "terör faaliyetlerini" gerekçe göstererek iptal etti. Ordu bunun üzerine örgüte yönelik havadan, denizden ve karadan çok kapsamlı bir harekat başlattı. Operasyonlar sonucunda Tamil Kaplanları'nın birçok üyesinin yanı sıra üst düzey liderler de öldürüldü. Devlet, 19 Mayıs 2009'da zafer ilan etti ve yetkililer "terörizmin askeri yollarla bastırılabileceğini gösterdiklerini" açıkladı. Birleşmiş Milletler ve uluslararası insan hakları örgütlerine göre bu süreçte, aralarında sivillerin de bulunduğu on binlerce kişi hayatını kaybetti.
KUZAY İRLANDA: CUMA’NIN HAYRI SAVAŞI BİTİRDİ
Kuzey İrlanda'da yaklaşık otuz yıl süren şiddet olayları, 1998'de imzalanan "Hayırlı Cuma" anlaşmasıyla sona erdi. İrlanda Kurtuluş Ordusu (IRA) örgütü silah bıraktı. Cumhuriyetçiler ve İngiltere yanlıları Kuzey İrlanda'yı birlikte yönetmeye başladı. Ancak tüm bunlar bir anda olmadı. Barış süreci yaklaşık 13 yıl sürdü. ABD'li senatör George Mitchell bu süreçte kritik rol oynayan isimlerdendi. Yıllar içinde politikacının bu süreçte kullandığı bazı taktikler "Mitchell ilkeleri" olarak adlandırıldı. Bu ilkelerin barış müzakerelerinde tıkanıklıkların önünü açan bir işleve sahip olduğu yorumları yapıldı.
Mitchell, "Her çatışma kendine özgüdür, hepsinin koşulları farklıdır. Hepsine uyan tek bir formül yok. Hepsi kendi tarihi bağlamında kendi özgünlükleri üzerinden değerlendirilmeli" dedi.
Mitchell, müzakerelerin en zor taraflarından birinin toplumsal tabanı ikna etmek olduğunu vurguladı: "Barış anlaşmasından bir hafta önce, Kuzey İrlanda'da yapılan kamuoyu yoklamaları halkın önemli bir bölümünün müzakerelerin başarılı olacağına inanmadığını ortaya koymuştu. Uzun zamandır birbiriyle savaşan ve birbirini öldüren insanları bir araya getirmek, onların bir odada oturup samimi bir şekilde birbirilerini dinlemelerini ve anlamalarını sağlamak çok zordur. Bir dakika içinde söylediğim bu sözlerin gerçekleşmesi, yıllar aldı. Burada sabır ve itidal çok önemliydi.”
GUETEMALA: SULAHLAR SUSTU, ŞİDDET BİTMEDİ
Güney Amerika ülkesi Guatemala'da, 1954'te gerçekleşen askeri darbeye solun silahlı mücadeleyle karşılık vermesiyle başlayan 36 yıllık savaşta 200 binden fazla kişi yaşamını yitirdi. Silahlı örgüt Guatemala Ulusal Devrimci Birliği (URGN) ile devlet yıllar süren görüşmelerin ardından 1996'da barışa ulaştı. İnsan Hakları için Yasal Eylem Merkezi'nin (CALDH) kurucusu Frank William La Rue, bu süreçteki çalışmaları ile dikkat çeken isimlerdendi. Bir dönem Birleşmiş Milletler'in (BM) düşünce ve ifade özgürlüğü hakkıyla ilgili özel raportörü olan La Rue, çabalarından dolayı 2004'te Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildi. La Rue, Guatemala'da aracılar üzerinden yürütülen barış sürecinin genel olarak başarılı bir deneyim olduğunu söyledi. La Rue, devleti barış görüşmelerine hem ulusal hem de uluslararası etkenlerin ittiğini belirtti: "[Devlet] askeri olarak yense de gerillaları bitiremiyordu. Gerillalar yıllarca savaşmaya hazırdı. Böyle bir durumda savaşın sonunun olmadığını gördüler."
İlk görüşmelerin başlamasından sonra ateşkesin dönem dönem kesildiğini ancak bunun görüşmeleri etkilemediğinin altını çizen La Rue, bunun, başarının en önemli etkenlerinden biri olduğunu belirtti.
Ona göre başarıyı sağlayan diğer bir etkense belli bir aşamaya kadarki gizlilikti: "Buralarda konuşulanlar barış anlaşması imzalanıncaya kadar hiçbir şekilde kamuoyuna aktarılmadı."
La Rue, 1996'da imzalanan son anlaşmadaki maddelerinin çok net olmasının da başarı açısından önemli bir etken olduğunu söytledi.
Ancak La Rue, barışı garanti altına alacak reformların gerekliliğini de vurguladı.
La Rue de "Barış anlaşmasından önce kırsal kesimde var olan yoksulluk, anlaşmadan sonra hiç değişmedi. Barış çok önemliydi çünkü askeri operasyonları bitirdi ama gündelik hayattaki ekonomi değişmedi. Örneğin toprak reformu yapılmadı, sosyal hizmetler iyileştirilmedi, sağlık sistemi güçlendirilmedi. Bunlardan dolayı da bazı insanlar hayal kırıklığına uğradı" diyor.
KOLOMBİYA: NOBEL GETİREN BARIŞ
Latin Amerika ülkesi Kolombiya'da devlet ile solcu örgüt Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) arasındaki çatışmaların geçmişi 1940'ların sonuna kadar dayanıyordu. Yaklaşık 52 yıl devam eden çatışmalar, 2016 yılındaki bir barış anlaşmasıyla son buldu. Aslında ülkede 1980'lerden 2000'lere kadar çeşitli barış süreci girişimleri oldu ama başarısızlıkla sonuçlandı. 2006 ile 2009 yıllarında savunma bakanlığı yapan, şahin bir lider olarak görülen Juan Manuel Santos 2010'da devlet başkanı olarak iktidara geldi. Seçim kampanyasında FARC'la mücadele sözü veren Juan Manuel Santos, kısa süre sonra müzakere siyasetine doğru yöneldi.
Operasyonlar sonucunda bazı önemli liderlerini kaybeden ve üye sayısı azalan FARC, masaya oturmak zorunda kalmıştı. Dönemin Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez de FARC ve Kolombiya devleti arasında temas sağlanması için aracılık yaptı. Farklı bölgesel ve küresel aracıların da olduğu görüşmeler bir süre gizli sonra da kamuoyuna açık şekilde sürdürüldü. Bu süreçte ilk olarak FARC, 2012 yılında tek taraflı ateşkes ilan etti. Kolombiya ordusu da operasyonlarını durdurdu. Ateşkes dönem dönem çöktü ama müzakere masası devrilmedi. Barışa dair hazırlanan plan 2 Ekim 2016'da referandumla halka soruldu. Plan, yüzde 50,2'lik bir oranla reddedildi.
Ancak yapılan eleştiriler doğrultusunda gözden geçirilen yeni yasal düzenleme Kasım 2016'da kabul edilerek yürürlüğe girdi.
İngiliz hükümetinin IRA anlaşmasındaki baş müzakerecisi olan ve Kolombiya barış sürecinde Başkan Santos'a danışmanlık yapan Jonathan Powell, barış süreçlerini şöyle değerlendirmişti: "Genellikle, iki tarafından askeri olarak kazanamayacakları anladıkları ve iki tarafa da zarar veren bir çıkmaza girildiğinde anlaşmaya varırsınız. Kuzey İrlanda'da IRA teröristlerini sadece iki yıl sonra hapisten çıkardık. Yapılması çok zor bir şeydi. Ama bir terörist lidere gidip 'Barış yapmak için bu anlaşmayı imzalamanı ve 35 yıl hapse girmeni istiyorum' derseniz, imzalamaya hazır olmayacaklardır."
Kolombiya eski devlet başkanı Juan Manuel Santos, anlaşmanın ardından Nobel Barış Ödülü'ne layık görüldü.