Dizideki entrikalar ve sarayda dönen hikayelerin etkili bir şekilde anlatılması araştırmaları da beraberinde getiriyor.
TRT’de rekorlar kıran Uyanış Büyük Selçuklu dizisi merak uyandırmaya ve reytinglerde 1.olmaya devam ediyor.
Dizideki entrikalar ve sarayda dönen hikayelerin etkili bir şekilde anlatılması araştırmaları da beraberinde getiriyor.
Uyanış Büyük Selçuklu son 3 bölümüne bakıldığında Sultan Melikşah’ın kesin kararlar alması, Nizamülmülk’ün zehirlenmesi ve Ahmed Sencer’in Sultan’ın emirlerinin dışına çıkıp içerideki düşmanları ifşa etmek istemesi gibi birçok olay damga vurdu.
Uyanış Büyük Selçuklu 16. Bölüm’e gelinirken en sonun içerideki düşman Hasan Sabbah’ın Sencer’e yakalanması yeni bölüm için birçok olayın habercisi oldu.
Nizamülmülk yavaş yavaş toparlanırken, Terken Hatun’un Elçin Hatun’a planladıkları, Tâcülmülk’ün Terken Hatun’un emirleri için her an hazır kıta olması Saray’daki birçok entrikaları, yavaş yavaş taht planlarının başladığını gösterdi.
Hollywood’a kafa tutan savaş sahnelerinin olduğu dizide çekim için kurulan dekorlar ve özellikle saray merak konusu oldu. Saray’da geçen olayların son 3 bölümde daha çok anlatılması araştırmaları peş peşe getirdi.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı İslam Tarihi Bilim Dalı - NİZAMÜLMÜLK’ÜN YÖNETİM ANLAYIŞI isimli araştırmada, Büyük Selçuklu’da saray ve Nizamülmülk kısmı dikkat çekti.
SARAY TEŞKİLÂTI Saray, Farsçadan gelmekte olup genellikle ev, mesken, konak, menzil anlamında kullanılır. Türkçede de aynı manalarda kullanılmakla beraber daha çok büyük konak, hükümdarın ikametgâhı, köşk manasında kullanılır.
Hâkimiyet sembolü olan saray, aynı zamanda hükümdarın yaşantısını sürdürdüğü, âdet ve geleneklerinin yaşatıldığı yerdir. Şu halde saray, hükümdarın resmî ve hususî hayatının cereyan ettiği ve hayatın icap ettirdiği teşrifatı yerine getirmekle görevli kimselerin bulunduğu binadır. Ayrıca hükümdarın ikametgâhı olan saray için dergâh, kasr, dâr el-imare ve köşk olarak da isimlendirilmiştir.
Türkiye Selçuklularında ise hükümdarın ikametgâhı olan saray ve dergâhın yanında bârgâh olarak da adlandırılmıştır. Saray ve dergâh sadece merkezdeki yapıyı ifade etmezdi. Bu terimler sultanın ikamet ettiği her yer için de kullanılırdı.
Nizamülmülk, Siyasetname’de bu yapı için hem saray hem dergâh hem de Bârgâh isimlerini kullanmıştır.
Saray yalnızca hükümdarın evi olmakla kalmamış aynı zamanda devlet yönetiminde de önemli roller üstlenmiştir. Bu nedenle sarayı devlet teşkilâtı içerisinde, ordu ve hükümetle birlikte devleti oluşturan üç temel unsurdan biri olarak kabul edilmiştir.
İslâm dünyasında ilk saray Emevîler döneminde Muaviye tarafından Dımaşk’te yaptırılan Kubbet el-Hadra idi. Selçuklulardaki saray teşkilâtı, genel olarak Gazneli ve İran saray teşkilâtları örnek alınarak oluşturulmuştu. Ancak eski Oğuz gelenekleri tamamen terkedilmemişti.
Selçuklular döneminde sultan için her büyük kentte bir saray yapılmıştı; sultan olmadığı zaman bu saraylarda kentin valisi otururdu. Sultanlar isterlerse dinlenmek ve eğlenmek için sayfiye sarayları da yaptırabilirlerdi.
İbn Kesir, Nizamülmülk ve Tâcülmülk de Bağdat şehrinde kendileri için muazzam bir sarayın inşasına başladığından sözetmiştir. Bu duruma göre padişahların sarayları yanında vezirlerin de sarayları vardı.
Selçuklu Sarayında kadınların mevkisi de oldukça yüksekti. Terken Hatun oğlunu hükümdar yapmak için Nizamülmülk’ün ölümüne sebep olmuştur.
Saray, başta resmî kabullerin ve toplantıların yapıldığı taht salonu olmak üzere birçok odası ve dairesi bulunuyordu. Odaların bulunduğu üst katta sultan ve ailesi oturuyordu. Saraya dâhil dairelerde ise, her biri yüksek rütbeli birer komutan olan saray görevlileri kalıyordu ve bunlar, başında bulundukları dairenin vermekte olduğu hizmeti yürütmekten sorumlu idiler.
Sultanlar, seleflerinden kalan saraylarla yetinebilecekleri gibi, kendilerine yeni saraylar da yaptırabilmekteydiler. Onlar bazen de seleflerinin hâkimiyetini hatırlattığı için eski sarayları yıktırmaktaydılar.
Nizamülmülk, değişik vesilelerle saray hayatına ve sarayla ilgili meselelere sık sık değinmiştir.
Nizamülmülk, diğer ülkelerden saraya gelen elçilerle ilgili de önemli bir eksikliği dile getirmiştir. Ona göre çevre memleketlerden gelen elçilerin saraya vardıklarından hiç kimse bunlardan haberdar olmamaktadır.
Nizamülmülk, yine sarayın kapısı her zaman halka açık olmasını istemiştir. Bunun için dergâha gelenlerin hacibe ihtiyaçları olmasın diye yedi yaşındaki bir çocuğun dahi elinin rahatlıkla erişebileceği zillerin asılı olduğu bir zincir yapmaları gerektiğini söylemiştir.
Dergâha şikâyet için varanlar o zinciri sallayarak zilleri çaldırırdı. Herkes rahatlıkla padişaha ulaşıp derdini anlatabilir. Böylece artık kimse zulüm ve haksızlık yapmaya cesaret edemez.
Nizamülmülk, saraya gelen ziyaretçiler için de şöyle bir uygulamayı tavsiye etmiştir: Saraya ziyaretçi kabul edilip edilmediğini bir takım işaretlerle gösterilmesi gerektiğini söylemiştir. Bunun için de sarayın perdeleri açık olması durumunda ziyaretçi kabul edilir; perdeler kapalı olursa ziyaretçi kabul edilmez anlamına gelen işaretlerle bu belirsizliğin ortadan kaldırılabileceğini söylemiştir.