Siyonistlerle normalleşen Arap rejimleri her geçen saat daha da ahmak görünüyorlar!
İsrail’i şoke eden 10 saat: Bundan sonra ne olabilir?
Hamas’ın 7 Ekim günü başlattığı saldırı ve İsrail’in istihbarat zafiyeti, bölgede stratejik ve siyasi açıdan nasıl bir etki yaratacak? Ortadoğu uzmanı Marwan Bishara, Al Jazeera internet sitesinde yayımlanan yazısında, İsrail’in bundan sonraki olası hamlelerini değerlendiriyor.
Yazının öne çıkan bazı bölümlerini aktarıyoruz:
“İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Birleşmiş Milletler’de, merkezinde İsrail ve yeni Arap ortaklarının olduğu yeni bir Ortadoğu’nun kurulduğuyla ilgili böbürlenerek yaptığı konuşmadan birkaç gün sonra, kendi hayal ürünü olan bölgesel haritadan tamamen çıkardığı Filistinliler, hem ona hem de İsrail’e siyasi ve stratejik açıdan ölümcül bir darbe indirdi.
Filistin direniş hareketi Hamas, Gazze’den İsrail’e havadan, denizden ve karadan titizlikle planlanmış, iyi yürütülen bir yıldırım harekâtı başlattı. İsrail hedeflerine atılan binlerce füzeye paralel olarak yüzlerce Filistinli savaşçı da ülkenin güney kesimindeki İsrail askerî ve sivil bölgelerine saldırdı. Bütün bunlar en az 100 İsraillinin ölümü ve düzinelerce İsrailli asker ve sivilin rehin alınmasıyla sonuçlandı.
Hamas operasyonunun hedefleri sır değil.
Birincisi; işgali, zulmü, yasadışı yerleşimi ve Filistin’in dinî sembollerine, özellikle de Kudüs’teki El Aksa Camii’ne saygısızlığı nedeniyle İsrail’e misilleme yapmak ve onu cezalandırmak.
İkincisi; bölgede apartheid1 rejimini benimseyen İsrail ile Arapların normalleşmesini hedeflemek.
Son olarak da İsrail hapishanelerinden mümkün olduğu kadar çok sayıda Filistinli siyasi mahkûmun serbest bırakılmasını sağlamak üzere bir mahkûm takası daha yapılmasını güvence altına almak.
Bu noktada 20 yılı aşkın süre İsrail hapishanesinde tutulan Hamas’ın Gazze Şeridi’ndeki lideri Yahya el-Sinwar’ın mahkûm takasıyla serbest bırakıldığını hatırlamakta fayda var. Hamas’ın askerî lideri Muhammed Deif, diğer pek çok Filistinli gibi, İsrail şiddetinde sevdiklerini; küçük oğlunu, üç yaşındaki kızını ve eşini kaybetti. Dolayısıyla operasyonun bariz bir cezalandırıcı ve intikamcı yönü de var.
Bu anlamda saldırı son derece şoke edici olabilir, ama pek de şaşırtıcı değildi.
Kibir, nihayet İsrail’i ve uzun süredir kendilerini yenilmez sanan ve defalarca düşmanlarını küçümseyen liderlerini gafil avladı. Ekim 1973’teki ‘sürpriz’ Arap saldırısından bu yana, birbiri ardına gelen İsrailli liderler, baskı altında tuttukları bir halkın neler yapabileceği karşısında defalarca şoke olup dehşete düştüler. (…)
Açıkçası, İsrail askerî ve sivil liderliği de Hamas’ın bu devasa operasyonunu beklemiyordu; zira operasyonun başarısı, İsrail açısından büyük bir istihbarat başarısızlığını ve askerî başarısızlığı temsil ediyor. İsrail, gelişmiş casus, insansız hava aracı ve gözetleme teknolojisi ağına rağmen saldırıyı tespit edip önleyemedi.”
Yazar, İsrail’e verilen zararın istihbarat ve askerî alandaki başarısızlığın ötesine geçerek siyasi ve psikolojik bir felaketi de beraberinde getirdiğini söylüyor: “Yenilmez devlet savunmasız, zayıf ve son derece güçsüz görünmüş oldu ki bu da yeni Ortadoğu’nun bölgesel lideri olma planları açısından pek de hoş karşılanmayacak.
Korku içinde evlerinden ve kasabalarından kaçan İsraillilerin görüntüleri, kolektif hafızadan uzun yıllar çıkmayacak. (…) Netanyahu nasıl yönlendirmeye çalışırsa çalışsın, bunu değiştiremeyecek. İsrail’in Cumartesi (7 Ekim) sabahı dünyanın gördüğü şeyi geri alma şansı olmayacak: Fantastik hayallerine kapılmış çılgın bir ülke.
İsrail askerî yapılanması hiç şüphesiz Hamas’a derhal büyük bir askerî darbe indirerek stratejik ve askeri inisiyatifi geri almaya çalışacaktır. Geçmişte olduğu gibi, Filistinliler arasında büyük acılara ve sayısız kayıplara yol açacak olan şiddetli bombardıman ve suikast kampanyalarına girişecektir. Geçmişte tekrar tekrar olduğu gibi bu da Filistin direnişini yok etmeyecektir.
Bu nedenle İsrail, Hamas’ın ve diğer Filistinli grupların işini bitirmek bahanesiyle ordusunu Gazze Şeridi ve Batı Şeria’daki Filistin şehirlerine, kasabalarına ve mülteci kamplarına yeniden konuşlandırmayı düşünebilir.
Böylesi bir devralma, Filistin Otoritesi’ni yok etmek, tarihi Filistin’in tamamının veya ‘Büyük İsrail Toprakları’ dedikleri bölgenin doğrudan kontrolünü ele geçirmek ve Filistinlilere yönelik etnik temizlik yapmak isteyen iktidar koalisyonunun fanatik üyelerinin tarihi arzusudur.
Ancak bu büyük bir hata olacak; tam teşekküllü bir asimetrik savaşa yol açacak ve bu süreçte İsrail’i daha önce hiç olmadığı kadar izole edecektir. (…)
İsrail’in skandal derecesinde aşağılanmış olması şimdiden bölgedeki stratejik ve siyasi duruşuna zarar veriyor. İsrail’le ilişkileri normalleştiren ve Netanyahu hükümetiyle ortaklık kuran Arap rejimleri her geçen saat daha da ahmak görünüyor.
Kişisel başarısızlığını tersine çevirmek ve kırılgan koalisyonunu sürdürmek konusunda çaresiz kalan Netanyahu’nun aşırı tepki vereceği ve bu süreçte yeni ve potansiyel bölgesel ortaklarını büyük ölçüde kendisinden uzaklaştıracağı kesin.
Ne olursa olsun Netanyahu’nun mirası başarısızlıkla gölgelenecek. Filistinli mevkidaşı 87 yaşındaki Mahmud Abbas’ı da kendisiyle birlikte tarihin derinliklerine sürükleyebilir.
Abbas da siyasi açıdan başarısız; İsrail işgalini kınamak ile güvenliği onunla koordine etmek arasındaki çizgide kalmaya çalışıyor. Böyle bir dengeleme eylemi artık kabul edilebilir değil.
Ancak gelmekte olan değişim, kişilerden daha fazlası. Bu, bir bütün olarak iki halkla ve onların barış içinde yaşamak mı, yoksa savaşarak ölmek mi istedikleriyle ilgili. İki uç arasındaki herhangi bir şey için zaman geçti artık.
Filistinliler bugün, aşağılanarak dizlerinin üzerinde ölmek yerine adalet ve özgürlük için ayakları üzerinde durarak savaşmayı tercih edeceklerini açıkça ortaya koydular.
Artık İsraillilerin tarihten ders almalarının zamanı geldi.”
Marvan Bishara / Fikir Turu