Tanıklar Anlatıyor: 12 Eylül’ün Zulmü Hâlâ Hafızalarda

Tanıklar Anlatıyor: 12 Eylül’ün Zulmü Hâlâ Hafızalarda

VAN 12.09.2025 21:45:00 0
Tanıklar Anlatıyor: 12 Eylül’ün Zulmü Hâlâ Hafızalarda
Tarih: 12.09.2025 21:47 Güncelleme: 12.09.2025 21:47

12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden 45 yıl geçmesine rağmen, işkence, idam ve hak ihlalleriyle dolu o karanlık dönem hâlâ unutulmadı. Darbenin tanıklarından Şemsettin Takva, Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan zulmü anlatarak, “Zulme karşı kendini yakanlar, canına kıyanlar vardı” dedi.

12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden 45 yıl geçmesine rağmen, işkence, idam ve hak ihlalleriyle dolu o karanlık dönem hâlâ unutulmadı. Darbenin tanıklarından Şemsettin Takva, Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan zulmü anlatarak, “Zulme karşı kendini yakanlar, canına kıyanlar vardı” dedi.

Türkiye demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçen 12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden tam 45 yıl geçti. Aradan geçen uzun yıllara rağmen, o dönemin yarattığı acılar, yaşanan hak ihlalleri ve toplumda açtığı derin yaralar hâlâ unutulmuş değil.

12 Eylül süreci; idamlarla, işkencelerle, kötü muameleyle ve ağır insan hakları ihlalleriyle hatırlanıyor. On binlerce insan gözaltına alındı, yüzlercesi yıllarca cezaevlerinde kaldı. Bir neslin hayatı, darbenin gölgesinde şekillendi.

O dönemin tanıklarından biri olan ve Diyarbakır Cezaevi’nde tam 6 yıl geçiren Şemsettin Takva, Bölge Gazetesi’ne yaptığı açıklamada çarpıcı ifadeler kullandı. Takva, cezaevindeki uygulamaları şu sözlerle anlattı:

“Diyarbakır Cezaevi’nde gayri insani uygulamalar vardı. Zulme karşı kendini yakan insanlar, kendi canına kıyanlar vardı. Büyük bir direniş yaşandı.”

Takva’nın bu sözleri, 12 Eylül’ün yalnızca siyasi bir kırılma değil, aynı zamanda toplumsal bellekte silinmesi zor bir travma olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.

Türkiye demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçen 12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden tam 45 yıl geçti. Aradan geçen uzun yıllara rağmen, o dönemin yarattığı acılar, yaşanan hak ihlalleri ve toplumda açtığı derin yaralar hâlâ unutulmuş değil.

 

12 Eylül süreci; idamlarla, işkencelerle, kötü muameleyle ve ağır insan hakları ihlalleriyle hatırlanıyor. On binlerce insan gözaltına alındı, yüzlercesi yıllarca cezaevlerinde kaldı. Bir neslin hayatı, darbenin gölgesinde şekillendi.

 

Diyarbakır Cezaevi’nin Tanığı: Şemsettin Takva

O dönemin tanıklarından biri olan ve Diyarbakır Cezaevi’nde tam 6 yıl geçiren Şemsettin Takva, Bölge Gazetesi’ne yaptığı açıklamada çarpıcı ifadeler kullandı. Takva, cezaevindeki uygulamaları şu sözlerle anlattı:

“Diyarbakır Cezaevi’nde gayri insani uygulamalar vardı. Zulme karşı kendini yakan insanlar, kendi canına kıyanlar vardı. Büyük bir direniş yaşandı.”

Takva, darbenin Türkiye tarihinde ve toplum vicdanında derin izler bıraktığını belirterek şunları ekledi:

“Darbelere davetsiz misafirler gibidir; istersen de istemesen de gelip sofrana oturan haramiler gibi. 12 Eylül’ü değerlendirirken sadece tek bir boyutu ile ele almak mümkün değil. 12 Eylül öncesinde 1971 darbesi yaşanmıştı ve her 10-12 yılda bir darbeyle yüz yüze geliyorduk. 1980 sonrası ise sivil insiyatifli darbe süreçleri devam etti. Kürt hareketleri, devrimci örgütlenmeler ve ekonomik krizler, bu dönemin arka planında etkili oldu.”

 

"Takva, ekonomik sıkıntılar ve sosyal hareketler darbenin sebepleri arasında"

Takva, 12 Eylül öncesi ve sonrası dönemde Kürtlerin yaşadığı özgün uygulamalara dikkat çekti:

“O dönemlerde 485 Kürt önderi, ağası ve kanat liderleri tutuklandı ve Sivas’ta toplandılar. İşçi Partisi’nin 16-17 milletvekili meclise girebilmesi, başlı başına bir gelişmeydi. 1971 darbesinden sonra gençlik, özellikle sol gençlik, toparlanmaya çalıştı. Kürt hareketi farklı boyutlarda örgütlenmeye gitti.”

Takva, ekonomik sıkıntıların ve sosyal hareketlerin darbenin sebepleri arasında olduğunu da vurguladı:

“Sigara ve gıda kuyrukları, toplumun ekonomik sıkıntısını gözler önüne seriyordu. Sol hareketler köylere kadar örgütlenip kitleleri ayaklandırıyordu. Öğrenci gençliği öncülük ediyordu ve biz o dönemde darbeye uğradık. Birçok kişi işinden, geleceğinden oldu.”

 

Diyarbakır Cezaevi’nde İnsanlık Dışı Koşullar

Takva, cezaevindeki insanlık dışı uygulamaları şöyle anlattı:

“İdeolojik olarak hareket eden siyasi gruplar Diyarbakır Cezaevi’nde müthiş işkencelerle yüzleşti. 20 kişilik koğuşlara 66 kişi konuluyordu. Sıcak veya soğuk koşullarda pencereler kapatılıp açılamıyordu. Mazlum Doğan’ın 21 Mart’ta kendini asması gibi olaylar, özgürlüğe karşı yapılan direnişin simgesiydi.”

Takva, koğuş arkadaşlarının direnişlerini de şöyle aktardı:

“Çocuklar tiner dökerek kendilerini yaktılar. Etler yanarken bile ‘Ateşimizi söndürmeyin, gürleyin!’ diye haykırıyorlardı. Remzi Aytürk, Yılmaz Demir ve Kemal Pir gibi gençler, işkenceye karşı direniş gösterdi. Ölüm oruçlarıyla teslim olmamayı seçtiler; onurlu bir duruş sergilediler.”

Onur ve Direnişin Simgesi

Takva, dönemin insanlarının yaşadığı psikolojiyi de şöyle özetledi:

“Birçok insan ‘Bu gece yatayım, sabah uyanmayayım’ diyordu. Biz onurumuzla çıktık. 27. koğuşta ayaklananlar, haysiyet ve onurunu bırakmadı. Diyarbakır sonrası birçok insan ülke dışına giderek mücadelelerini sürdürdü. Biz belki yaşadık ama birçok kişi ölümü basit gördü. Kürtler, o uygulamaları hak etmedi. Kürtlerin dilini ve kültürünü inkar eden bir anlayış hâlâ devam ediyor.”

Kaynak Bölge gazetesi