VAN'DA SAVAT SANATI YAŞATILIYor (1)

Bir süsleme sanatı olan Savat gümüş işlemeciliği bir dönemler Van'da yoğun olarak yapılırken, şimdilerde yok olmaya yüz tutmuş durumda.

VAN 30.10.2013 10:19:38 0
VAN
Tarih: 01.01.0001 00:00
Röportaj: Adil HARMANCI
 
Ancak yine de aramızda halen sanata ve eski kültüre merakı olanlarımız da yok değil. Çocukluğundan itibaren geçmiş tarihe mal olmuş objelere merak salan Ferhat Şimşek isimli esnaf, savatlı gümüş sanatını yaşatmak için yıllardır özel bir çaba gösteriyor.  Siparişler üzerine binlerce savatlı gümüş takısı üreten Şimşek, savat sanatını, tarihçesini, bu sanata olan merakını ve çalışmalarını anlattı:

Öncelikle savatın anlamı konusunda okurlarımızı bilgilendirir misiniz?
Savatın kelime anlamı ´kara´ demektir. Savat gümüş, bakır, kurşun ve kükürtten elde edilen bir alaşımdır. Gümüşün çelik uçlarla üzerine şekiller çizerek savat alaşımının 450 derecede eritilerek üzerine işlenir. Savat işçiliğinin en önemli özelliği yıllar boyunca hiç bir şekilde deforme olmamasıdır.

Tarihçesi hakkında da biraz aydınlatır mısınız bizleri?
Dünya tarihinde ilk olarak Roma imparatorluğu tarafından kullanılmış olsa da yoğun olarak Osmanlı İmparatorluğu zamanında Ermeni ustalar tarafından geliştirilmiştir. 20.Yüzyılın başlarında Van´da 120 dükkânda 400 dolayında savat ustası ve kalfası vardı. Osmanlı´da 150 yıl kadar altın devrini yaşamıştır, ancak şu anda gördüğünüz gibi sadece ben ilgileniyorum.

Nasıl yöneldiniz böyle bir işe, merak nereden?
Çocukluğumdan beri böyle bir merakım var. Merakımın sebebi de babamdı.
Genç yaşlarda imamlık yaptığı için farklı farklı köylere giderdi. Ve bu farklı köylerde ise tarihi eserleri görürdü. Ve bu tarihi eserlerle ilgilenirdi. Hatta 1978-79 yıllarında bile birçok tarihi eserin tanıtılmasıyla ilgili Müze tarafından çağrılırdı.
Babam antikayı severdi. Onun ilgisi dolayısıyla beni de etkiledi; her çocuk babasının yolundan gitmek ister, bende de öyle oldu diyebilirim. Ve giderek tarihi eserlere merakım arttı.
Şimdi benim ilgi alanıma giren aslında gümüşçülük değil. Gümüşün ötesinde gezip gördüğüm yerlerde farklı tarihi objeler dikkatimi çekti. Bu tarihi objeleri inceleme fırsatım oldu. Özellikle müzelere gittiğimde, müzeler, insanların ne kadar zeki olduğunu, ne kadar geleceğe dair yatırım yapmak istediklerini ortaya koyuyordu ve bu benim ilgimi çekiyordu.

Gümüş işlemeciliğine ne zaman yöneldiniz?
Gümüş işlemeciliği… Ben 1994 yılında, Van´dan İstanbul´a gitmek zorunda kaldım. Orada 8 yıl kaldım, bu 8 yıl içinde kendime bir meslek arayışı içine girdim. Ve bu meslek arayışı ekonomik anlamda benim geçim kaynağım da olacaktı. Tabi İstanbul´a gittiğimizde babamın beni ilk götürdüğü yer kapalı çarşıydı. Kapalı çarşı çok mistik bir mekân. Ve o mekânın içinde bir şekilde kaldım.
Orada benim tanıdığım birçok gayrimüslim, daha önce işte Sason´da kalmış, ataları Sason´da yaşamış birçok arkadaşım oldu. Onlar gümüş döküm işiyle uğraşıyordu. Onlarla birlikte kalınca işte böyle gümüş işlemeciliğine gönül bağladım.
Başta da söylediğim gibi bu tasarımları yaparken, aslında bu bölgede yaşayan uygarlıkları da araştırma imkânım oldu. M.Ö. 5000 yıl önce yaşamış Huriler tarihini merak ettim. Onları araştırdım. Daha sonra Mitaniler… Belli bir dönem hükmettiğini gördüm. Mitaniler M.Ö. 1350 yılında Asurlar tarafından yıkılınca burada yaşayan Kürtler Van gölü kıyısına göç etmek zorunda kalıyorlar.
1350´den 900 yılına kadar bir geçiş dönemi oluyor. Bu sırada bir Urartu devleti kuruluyor. Urartu devleti, Nairi, Ararati ve Mitanilerin bir araya gelmesiyle oluşan bir konfederasyon devlettir. Urartular madeni, gümüşü iyi kullanan bir halk. Bunu da Ermeniler sağlıyor daha çok.

Nasıl yapılıyor bu, yani hazırlık aşaması?
Önce Savat çamuru hazırlanır. 500 gr bakır, 500 gr kurşun, 125 gr gümüş, 1 kg kükürt, ölçülere uygun olarak bakır, gümüş bir potada eritilir. Bu eriyiğe kurşun eklenir, üzerine kükürt ilave edilerek iyice karıştırılır. Bu işleme kükürt yedirme denir. İyice karışıp siyah bir renk alan bu karışım bir madeni kaba boşaltılarak soğumaya terk edilir. İyice soğuyan karışım bulunduğu kaptan kırılarak çıkarılır. Parçalar bir havanda toz haline gelene kadar dövülür, elekten geçirilerek un haline getirilir.
Savat yapılacağı zaman un haline getirilen toza tenekar (boraks) karıştırılarak çamur elde edilir. Bu çamur savat yapılacak yere sürülür, buna sürme savat denir. Oyuk yerlere toz haline getirilen savat maddesi ekilir ise buna da ekme savat denir. Ekme veya sürme savat doldurulmuş gümüş ateşe tutulur, savat çamuru oyuğa iyice yayılır ve bütün oyuklar savat ile kaplanır. Ateşten indirilip soğumaya bırakılır ve eğe ile tesviyelenip cilalanarak hazır hale getirilir.

Bu işlemeleri neye göre ve nasıl yapıyorsunuz?
Tabi şimdi ben bu çalışmaları yaparken özellikle işte Urartulardan kalan, Hititlerden kalan veya işte Mitanilerden kalan, hatta ve hatta Asurlardan kalan bazı tasarımları, müzelerde veya kitaplarda görmüş olduğum tasarımları öncelikle bir mum üzerine çiziyorum, çizdikten sonra bu mumu bazı aşamalardan geçirip, gümüşün kalıbını alıyoruz. Bu kalıbı da daha sonra boyuna bir sergileme imkânımız oluyor. Mesela bir Urartu boğasını düşünün; çok önemli bir motiftir Urartularda. Şimdi onun üzerinde farklı motifler de var, bir boğayı sadece bir boğa olarak görmüyoruz, kulakları işte at kulağına benziyor, kafa boğa, duruş aslan, kuyruk yine aslan kuyruğu, ayaklarının uçlarında yılanlar var. İşte bu nedir, o bölgede hayvanların bir araya toplandığı, bir simge olarak ortaya çıkıyor. Biz bu simgeyi ne yapıyoruz, takı haline getiriyoruz.

İnsanlar neden bu kadar ilgi gösteriyor bu takılara sizce?
Günümüzde mesela burçlar çok revaçtadır, burçların yüzde 65´i hep hayvan figürleridir, işte yengeçtir, aslandır, boğadır, koçtur. Buna benzer şeyleri değerlendirdiğinizde tabi o neolitik dönemin bir çıkış noktası olarak insanlığın artık yerleşik hayata geçtiği dönemlerde bu hayvanların güçlerinin insan üzerindeki etkisi sonucu insan kendisini daha güçlü his ediyor. Bu ne yapıyor kişi boynuna taktığında kendisini güçlü görüyor.

Aslında biz takıları taktığımızda bu gücü his etmek için takıyoruz. Tabi biz sadece hayvan figürleri değil, farklı farklı figürleri, mesela bir Urartu güneşini, ay figürlerini, Urartuların duaları bile var, bunları da yapıyoruz.

Takıların tek özelliği güç mü?
Hayır, aslında takıların esas özelliği, günümüzde kaybolan kültürleri ortaya çıkarmakla ilgili olmasıdır. Bunun içinde güç de var, başka kültür yapıları da.
Biz takılarla geçmişe ışık tutmuş oluyoruz. Bugün hangi tarihçimize sorarsanız Van, Sardur gibi laflar duyarsınız ama onun geçmişi var. İşte o geçmişi de biz araştırarak takılara yansıtıyoruz.

Eski tarihe ilişkin çalışmaların yanı sıra günümüze ilişkin de işlediğiniz figürler var mı?
M.Ö. 1000 yıllarından alarak geldim, daha öncesine gitmedim figürlerde. Biz bu çalışmaları dediğim gibi hep tarih öncesine dayandırmaya çalışıyoruz. Çünkü onu, kişi arasa bulamayacak. Her yerde bulamayabileceği bir şeyi bulmalıydık biz. Yani bugün yeni bir çalışmayı herkes her yerde bulabilir. Ben geçen yıl Halk Eğitim´de 800 saatlik bir eğitim verdim. İş-Kur bünyesinde 15 öğrenci yetiştirdim.
Öğrencilere özellikle şunu tembihledim; Dedim ki, "yaşadığınız köylere gidin, orada büyüklerinizle sohbet edin, eski uygarlıklar var mı, ya da dedelerinizin, ninelerinizin sakladığı tasarımlar var mı? Bu takılar kaybolmuştur ve bir daha ortaya çıkmayacaktır. Önemli olan o kaybolan takıları tekrar günümüze kazandırmaktır." Yoksa lazerlerle, yeni teknolojik imkânlarla her şeyi çizebiliyorsunuz.
Tabi biz çocuklara bunu anlatırken, mumun üzerinde çizimler verdik. Ve dedik ki, "bu çizimler köylerde bulduğunuz taşlar üzerindeki figürler olsun. Siz o figürleri getirin biz yapalım"
Bir de şu var, biz bir takıyı satarken fiyatı biraz yüksektir, ama alan kişi bunu bilerek alıyor. Şu ana kadar 2-3 bine yakın takı yaptım. Şu anda hiçbiri aklımda değil, çünkü her tasarımdan bir tane yapıyoruz.
…devam edecek.