ZAMANIN RUHU: YOZLAŞMA VE ÇÜRÜME…

ZAMANIN RUHU: YOZLAŞMA VE ÇÜRÜME…

VAN 4.03.2025 19:36:00 0
ZAMANIN RUHU: YOZLAŞMA VE ÇÜRÜME…
Tarih: 04.03.2025 19:54

Güzel atasözlerimiz, deyimlerimiz var. Bizi, toplumu izah eden, anlatan.

Her biri yolumuzu aydınlattığı gibi binlerce tecrübe yüklüdür. Ama son zamanlarda, bilhassa Kapitalizmin hakkı ve adaleti yıkıcı etkisiyle atasözlerimiz, deyimlerimiz de bozuldu.

Bu bozulma veya yozlaşma esasında yine bizleri tanıtıyor. Eski atasözleri, deyimler nasıl bizi anlatıyorsa, yenileri de bizi anlatmaz mı zaten?

Yenileri de bizim tecrübelerimizin bir sonucu değil mi?

Mutlak eskiden de gelenler var ama ister eski ister yeni atasözlerimizde yozlaşma ve çürüme varsa bu direkt o toplumla de ilgilidir.

BAKIN BİZ NASIL ÇÜRÜDÜK...?

• "Devletin malı deniz, yemeyen domuz!" dedik, soygunculuğu, yalanı, rüşveti, çalıp çırpmayı, hırsızlığı, sahtekârlığı mubah gösterdik..

• "Yemeyenin malını yerler" dedik, çalışanın hakkını yedik, vefasızlığı mubah gösterdik..

• "At binenin, kılıç kuşananın" dedik, uyanıklığı alkışladık..

• "Komşuda pişer bize de düşer!" dedik, komşu hakkını kullandık, hazırcılığa konduk..

• "Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez!" dedik, tabasbusu, yağcılığı, adam kayırmacılığı, yüzsüzlüğü, menfaati özendirdik..

• "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" dedik, boyun eğmeyi, köleliği, bencilliği mubah gösterdik..

• "Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar" dedik, adam harcamayı, yalan söylemeyi mubah gösterdik..

• "Üzümünü ye bağını sorma!" dedik, haramı mubah gösterdik…

• "Köprüden geçene kadar ayıya dayı" dedik, gelen geçene boyun eğdik, güçlü olanı alkışladık, kurnazlığı, takiyyeyi mubah gösterdik..

Sonra toplum neden bozuluyor diye oturup ağıt yaktık.

Biz bozuyoruz dostlar.

Atasözlerimiz, deyimlerimiz bozuluyorsa mutlak biz de bozuluyoruz.

Eğer, yolda giderken “korna” veya “yol verme” bahanesiyle birbirimizi boğazlıyorsak hatta cinayet işliyorsak, mutlaka “sabrın sonu selamettir” atasözümüze muhalif bir zamana gelmişizdir.

Arabanın çarptığı birine yardım etmiyor ve çarpan kişi de dâhil derhal oradan uzaklaşıyorsak “yardımlaşmayı” “insanlığı” unuttuk demektir.

Depremde insanlar can çekişirken, yaralıların kanı toprağa karışırken denize yüzmeye gidiyorsak felaket kapıda demektir.

En ufak bir tartışmada bile kendimizi kaybedip karşımızdakine ağız dolusu küfürler ediyorsak, birilerini sakız edip etlerini çiğniyorsak, “sözün gümüş” olmasının hikmetini kaybetmişiz demektir.

Komşumuz 11 ay aç iken tok yatıyorsak, 1 ay oruç tutanı doyurmanın  ne anlamı var?

İsraf içinde boğuluyorsak, zekât vermenin ne anlamı var?

İnsanın kalbini kırıyorsak, namaz neye yarar?

Velhasıl dostlar, biz gittikçe çürüyoruz.

Yozlaşıyoruz.

Çürüyoruz…

Eğer insan değilsek…

Eğer insanca yaşamıyorsak…

Eğer insana, hayvana, nebatata saygımız, sevgimiz yoksa;

Namaz da kılmayalım…

Oruç da tutmayalım…

Günahın ne anlamı var?

Derdi iyilik, hayır ve insanlık değilse…!