SABRİ YALÇINKAYA


Alyarlı Şeyh Ahmet (Bölüm:7)

Alyarlı Şeyh Ahmet (Bölüm:7)


Alyarlı Şeyh Ahmet

 (Bölüm:7)

        Ahmet amca ile bir akrabası genellikle birlikte vakit geçirirler ve oldukça da samimidirler. İkisi birlikte bir yolculuğa çıkarlar. Amcanın parası biter. Yol arkadaşından para istemeye karar verir. Akrabası cömerttir ve parası da vardır. Büyük ihtimalle yok demeyecektir. Ancak yine de işi şansa bırakmamalı, hedefi tam 12’den vurmalı, sonuç getirecek bir üslup kullanmalıdır…

        -Şeyh Tahir biliyorum ki senin paran var. Benim param ise bitti. Şimdilik cebim boştur. Şayet hırsızlar benim cebime girecek olurlarsa, bir şey bulamayacak ve hayal kırıklığı ile kötü laflar edecekler.  Biz akraba olduğumuzdan, haliyle şerefsizlerin kötü sözlerinin bir kısmı da sana gelecek. Bu sebepten bana bir miktar para ver, cebime koyayım.

        -Evet, haklısın al şu parayı cebine koy. Ama yine de hırsızlara kaptırmamaya çalış.

***

        Köy sakinlerinden olan Hacı, oldukça çalışkan ve zengindir. Çok sayıda koyun ve sığırları vardır. Hacının Mehmet adında, saf ve temiz yürekli bir kardeşi vardır. Köylüler ona kısaca “Mıhı” diyorlar. Mıhı hayatı boyunca çobanlık yapmış. Kâh koyunları, kâh sığırları gütmüştür…

        Ancak bir sorun var! Çevre köyler Mıhının saflığından faydalanarak; zaman zaman onu kandırmaktadırlar. Bazen yok pahasına ondan hayvan alanlardan söz edilmekte, hatta rivayet edilir ki kötü niyetli biri ondan bir koyun almış, karşılığında iki tane jilet vermiş…

        Köylüler dereye yakın bir yerde, ortalarında Mıhı olduğu halde toplanmışlar;

        -Senin bir tane tosunun kayıptır. Söyle bakalım onu kime verdin. Söyle de gidip geri alalım!

        Vallahi billahi kimseye satmadım. Belki kurtlar yemiştir veya kaybolmuştur.

        -Öyle şey olur mu? Kurt yese leşi kalır. Ayrıca çok aradık, kayıp olsaydı mutlaka bulurduk.

        -Kimseye satmadım. Bilmiyorum, bilmiyorum!

        Ahmet amca uzaktan onları görür. Konuşmalardan meseleyi anlar. Kalabalığa doğru yaklaşır.

        -Yahu Allah’tan korkun. Mıhı ’ye karışmayın. Garibandan ne istiyorsunuz? Mıhı Allah’ını seversen sen tosunu satarken yanınızda kimse var mıydı?

        -Sadece iki kişiydik. Yanımızda başka kimse yoktu.

        Ahmet amca, sivri zekâsıyla bir çırpıda meseleyi açıklığa kavuşturmuş, sorgulama ve curcuna yerini kahkahalara bırakmıştır…

***

        Bir zamanlar; iki oda bir salon olan ev modeli köylerde çok yaygındı. Ahmet amcanın da böyle bir evi vardı. Ayrıca hemen karşıda; tandır evi ve ahır yer almaktaydı. Amcanın çocukları odanın birinde kalmaktaydılar.

        Gece yataklar serilmiş, uyku hazırlığı görülmekte… Çocukların biri, “Tırrrr” diye bir ses çıkarır. Akabinde kötü bir koku yayılır. Suçlu aranmaktadır. Herkes birbirini suçlar… Amca gerçek suçluyu bulmak için bir tane bıçak ister. Bıçak getirilip kendisine verilir.

        Kimseden çıt çıkmamakta, herkes merakla babanın ne yapacağını merak etmektedir. Bıçağı yukarı kaldırır. Ağzını kıpırdatarak bir şeyler okuyormuş gibi yapar. Sonra üstüne üfürür.

        -Çocuklar dikkat edin. Üzerine okudum ya,  ben bıçağı fırlattığımda, o gidip suçluya saplanacak. Suçsuz olanlar sakın korkmasın!

        Bıçağı kaldırıp fırlatacak gibi yapar. Fırlatmaya fırsat kalmadan; ismi gizli kalsın, çocuklardan biri korunmak refleksiyle, kendisini tam siper yatağın üzerine atar.

Böylece iş açıklığa kavuşmuş, gerçek suçlu bulunmuştur.