SABRİ YALÇINKAYA

Tarih: 24.07.2019 00:36

Alyar’lı Şeyh Ahmet

Facebook Twitter Linked-in

Alyar’lı Şeyh Ahmet

 (Bölüm:3)

         1960’lı yıllarda, mavi brandalı bir cip; doktor şoförün yanında oturmuş. Beyaz önlüklü hemşireler ise arka koltuktalar. Araç Malazgirt’ten çıkıp, eski çağları hatırlatan Hanım köprüsünden geçip, sağa dönerek, Kasımi ve Nurettin köylerinin tarafına yöneliyor. Sağlık ekibinin rutin bir aşı programını uygulamak üzere köylere gitmesi gerekiyor. Şoför doktora dönerek;

         -Doktor bey isterseniz sıralı köylerde aşıları yapalım. Öğle vakti Kevereş köyüne gidelim. Misafirperverdirler. Öğlen yemeğini orda yeriz.

         -Olur, buraları en iyi sen bilirsin. Biz sana uyacağız.

         Kevereş köyü; orta büyüklükteki dağın, güneye bakan yamacında bulunmaktadır. Köy gayet güzel ve bol suyu olan çeşmenin başına kurulmuş olup yeri yüksektir. Konum itibariyle güzel bir manzaraya sahiptir. Oradan Bulanık tarafına baktığınızda; geniş, verimli ve hafif engebeli tarla ve çayırlar avucunuzun içi gibi görünür. Takriben köyün 1- 2 kilometre altında, Malazgirt Aktuzla yolu geçmektedir. Bu yoldan dik açıyla bir yol ayrılarak, dik yokuşlu ve hafif virajlı olarak köye varmaktadır.

         Köyde sağılan koyunlar, öğlen sıcağından korunmak amacıyla gölgeliklere çekilmişler. Çoban onları ikindi vakti tekrar otlatmaya götürecek. Sıcağa rağmen dışarıda çocuklar oynamakta, kömes hayvanları dağılmış bir şekilde yeri eşeleyip çimenlerle ilgilenmekte, her zamanki gibi bazı meraklı gözler; aşağıdaki yola ve arazilere bakmaktadır.

         Henüz motorlu araçların az olduğu o dönemde, sağlık ocağının cipi; uğultulu motor sesini ovaya yayıp, tozu dumana katarak köye yönelir. Bu durum köyde heyecan uyandırır. En çok da genç bir delikanlı olan Feyzi endişelenir. Çünkü kendisi bir silah meselesi yüzünden Jandarma tarafından aranmaktadır. Heyecandan aracın karakola ait olduğunun vehmine kapılmıştır.

         -Ahmet bu gelen araba kimindir?

         -Galiba karakolundur.

         Feyzi, şeyh Ahmet’in dayısın oğludur. Aslında şeyh Ahmet onu sevmektedir. Ancak aynı zamanda onu zora sokmak ve onu faka bastırmaktan da müthiş bir zevk almaktadır. Şeyh Ahmet’te bir fikir oluştuğuna alamet olarak; beyninde adeta şimşek çakar, dudağında hafif bir gülümseme belirir. Aslında cipin sağlık ocağına ait olduğunu mavi brandasından anlamıştır. Ancak ayağına gelen bu fırsatı kaçırmayacaktır.

         -Feyzi çabuk saklan jandarmanın cipi geldi.

         Feyzi ne yapsa acaba? Dağa kaçsa, ayna gibi görünür. Keklik gibi avlarlar. En iyisi köyün içinde saklanacak bir yer bulmalı...

         -Ahmet söyle bakalım nereye saklanayım.

         -Çabuk bu ÇEEL’e gir. Jandarmalar gelmek üzereler.

         Malazgirt ve Bulanık köyleri adeta bölgenin tahıl ambarıdır. Buğday ve arpanın depolanması amacıyla; ÇEEL denilen, yaklaşık 1-2 metre çapında, 2-3 metre derinliğinde silindirik çukur açılır. Alt kısma ince bir tabaka saman bırakılır. Üstüne buğday boca edilir. Aktarılan buğday çeel’ın toprak çeperine yaklaşınca; içerideki şahsa saman dolu kalbur (bıjing) verilir. O da samanı, ince bir şerit halinde; çeel’ın çeperine dizer. Sırasıyla sonra buğday, sonra saman… Buğday çukuru dolana kadar böyle devam eder.   Sonunda buğdayın yüzeyi düzeltilir. Üzerine bir tabaka ot, onun üzerine bir tabaka saman, onunda üstü toprakla kapatılır. Böylece tahıl direk toprakla temas etmez ve israf olmaz, salimen depolamış olur.

         Bir önceki sene oluşturulmuş çeel ilkbaharda boşaltılmıştır. Etrafındaki samanlar çürümüş olarak durmaktadır. Bir miktarda toz toprak tabanda birikmiştir. Feyzi maalesef buraya atlamak zorunda kalır. Şeyh Ahmet; hızlı bir şekilde bir ağaç getirip çukurun üstüne koyar. Onunda üstüne bir keçe parçası koyar. Güya orayı kamufle eder. Feyzi’ye de; “Sakın sesini çıkarma” diye ihtarda bulunur. Köylü olup bitenin farkındadır. Fakat eğlence çıksın diye bozuntuya vermezler.

         Feyzi çukurda endişeli bekleye dursun; aşı ekibi evin önünde çalışmaya başlamıştır. Çocuklara iğne yapılmaktadır. Çocukların ağlamaları, konuşmalar, bağrışmalar, olağandışı bir intiba uyandırmaktadır. Bu sesler çukurda çınlamaktadır. Şeyh Ahmet çukura yaklaşır;

         -Bak senin yüzünden, Feyzinin yerini söyleyin diye millete işkence ediyorlar. Şeytan diyor ki git komutana söyle…

         Bununla da yetinmez. Eline bir kürek alır. Çeşmeden gelen su kanalının yönünü buğday çukuruna doğru kazar. Su ince ince çeel’e akmaya başlar. Küflü olan artıklar su ile birleşince içerisi katlanılmaz bir hal alır. Feyzi kendisini can havliyle dışarı atar. Endişeyle çevresine bakar. Sağlık ekibini görünce durumu anlar ve rahatlar. Gülsün mü? Ağlasın mı? Jandarmadan kurtulmuştur, ancak müthiş bir tongaya düşmüştür. Çevresini saran insanlar katıla katıla gülmektedirler…

         Aradan epey zaman geçti. Şeyh Ahmet artık aramızda yok. Genç olan Feyzi ise büyüdü, yaşlandı, feraseti ve kabiliyeti ile o mıntıkanın Feyzi beyi oldu. Beylik payesine yakışır işler yapmaktadır. Özellikle o mıntıkada vuku bulan; kavga, döğüş, geçimsizlik gibi sorunlara barış elçisi olarak müdahale etmekte ve maharetle çözmektedir…

         Haftaya kelimelerin büyülü dünyasında görüşmek temennisiyle selametle kalın.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —