Fatma ERDEMCİ


RAMAZANLA DİRİLMEK

RAMAZANLA DİRİLMEK


RAMAZANLA DİRİLMEK
Bir müminin namazdan sonra ikinci manevi ruhi vazifesi  oruç tutmaktır. Yani Allah rızası için gün boyu kendini yemekten, içmekten ve nefsi arzulardan uzak tutmaktır. Mekkeli Araplar takvimlerinin ilk ayı olan muharremin 10. Gününde (Aşure Günü) oruç tutarlardı. Allah resulü de onlarla birlikte tutardı. Hatta Resulullah Medine’ye hicret ettiğinde henüz Ramazan orucu farz kılınmamıştı. Resulullah Müslümanlara Aşure Orucunu tutmayı emretmişti. Bazı Medineli Müslümanlar şartları bilemedikleri için süt emen çocuklarına dahi oruç tutturmak istemişlerdi. Durum Resulullah’a intikal edince Allah Resulü orucun sadece akıl ve baliğ kişilere bir zorunluluk olduğunu söylemişti. Hicretin ikinci yılının başlarında cereyan eden bu olaydan birkaç ay sonra Kur’an’ı Kerim  takvimin 9. Ayı olan Ramazan’ın hepsini oruç tutmayı emretmek suretiyle orucu farz kıldı. Böylelikle Muharrem’in 10. gününde tutulan Aşure Orucunun yerine Ramazan ayını koydu.  Yüce Allah orucun farz oluşunu Kur’anda şöyle bildirmiştir.
“Ey iman edenler! Oruç sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunasınız. “ (Bakara 183)
“Oruç size sayılı günler olarak yazıldı. Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa tutmadığı günler kadar diğer günlerde oruç tutar. İhtiyarlık ve iyileşme umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da güçleri yetmeyenlere fidye gerekir. Fidye bir fakiri doyurmaktır. Bunun dışında kim gönüllü bir hayır yaparsa bu kendisi için daha iyidir. Eğer gerçekleri anlıyorsanız her güçlüğe rağmen oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara 184)
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kur’an indirilen aydır. Sizden her kim hilali (Ramazan ayının ilk hilalini) görürse oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutsun. Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. O, sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiği için Allah’ı ta’zim etmenizi ister. Umulur ki, şükredersiniz. “(Bakara 185) Buyurur.
Böylece yüce Allah orucun sadece bu ümmete farz kılınan bir ibadet olmadığına da dikkat çekerek önceki ümmetlere de orucun farz kılındığına vurgu yapmıştır. Rabbimiz bu ay’a yani Ramazan ayına ulaşan akıl ve baliğ her müminin oruç tutmakla mükellef olduğunu beyan eder. Ama hastalar iyileşinceye kadar Ramazan’da oruç tutmaktan muaftırlar. Yine yüce Allah Ramazan ayında hak ile batılı birbirlerinden ayıran insanlar için yol gösterici ve hidayet rehberi olan Kur’an’ı Kerim’in bu ayda indirildiğini bildirmiş ve bu ay’a ulaşanın Ramazan orucunu tutmasını emretmiştir.
Ramazan-Oruç
Ramazan ayına ulaşmak yüce Allah’ın müminlere sağladığı büyük nimetlerinden biridir. Rabb’ul Alem’in kullarına rahmet etmeyi murat edince onlara muazzam fırsatlar tanır. Bu fırsatlardan biri de Ramazan Orucu’dur. Yüce Allah oruç ibadetiyle  bize yeniden hayata yeniden hazırlanma fırsatı vermektedir. Yani kendimizi formatlama fırsatı tanımakta ve adeta bize şöyle demektedir: Eğer yaşıyor ve hala nefes alıyorsanız sizin için henüz iş işten geçmiş değildir. İşte size yeni bir Ramazan ayı Kur’an ayı ve Kur’an ile dirilme fırsatı; Kur’an ile arınma, Kur’an ile yol bulma fırsatı. Şunu unutmamak gerekir ki Kur’an müminin hayatında 12 ay 365 gün var olmalı. Onu ihya etmeli, onu inşa etmeli, yani onu diriltmeli. Ramazan ayı ve oruç da Kur’an’daki bu muazzam emirlerden biridir. Yani bütünün bir parçasıdır. Parça asla bütünün kendisi değildir ama hiçbir zaman hiç hükmünde de değildir. Bazen bütünden parçaya gidilir bazen de parçadan bütüne gidilir. Onun için ramazanda Müslüman tavrı sergileyip ramazan bittiğinde Müslüman kimliğinden sıyrılmak çabası. Hayat rehberi olan Kur’an-ı kerimin yol göstericililiğini terk etmek, ve hayat kitabının mesajlarını, emirlerini yılın bir ayı olan ramazana mahkum etmek olur. Bundan kaçınmak ancak neyi niçin yaptığını bilmek, ibadetin aslına sadık kalmakla mümkün olur. Ramazan’ın ruhuna yakışan onu bir aylık kısa bir zaman dilimine medfun etmemek onu bir sonraki Ramazan’a taşımayı başarmak, her günü Ramazan ve oruç duyarlılığıyla yaşamak,  daha önceki Ramazanlarda hayatımıza, hareketlerimize, ibadetlerimize, düşüncelerimize, sözlerimize, ilişkilerimize atmayı başaramadığımız formatı bu ramazanda atmak zihinsel ve fiilsel inkılabı yapma fırsatı olduğunu bilmek ve bu bilinçle hareket etmektir.
 Nitekim Allah Resulü’ne namazda huşuyu yakalamakla ilgili sorulduğunda Resulullah (sav); kıldığınız namaz sanki son namazmış gibi kılmayı tavsiye eder. Biz de bundan yola çıkarak yüce Allah’ın bizi ulaştırdığı bu Ramazan’ı sanki son Ramazanımızmış gibi düşünerek bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeliyiz. Bunu geçen ömrümüzün muhasebesini yaparak bize bahşedilen bu hayatın bir emanet olduğunu düşünerek ve emanetlerin mutlaka sahibini intikal edeceğinin bilincini dirilterek önce yüce Allah’la olan ilişkilerimizi gözden geçirerek, nefsimizin durumunu irdeleyerek daha sonra çevremizle olan iletişimimize bakarak, Ramazanı idrak etmek gerektiğini unutmadan Ramazan’a başlamayı başarma çabasını  içine girmek gerekir. Ramazanın idrak etmek onunla ihya olmaktır.
Ramazan, nerden geldik, nereye gidiyoruz, varlık sebebimiz olan kulluk vazifesini ne kadar ifâ ediyoruz, sorularına cevap arama çabası içine girmek bilincini geliştirme fırsatıdır. İ’tikafa girmek bu fırsatın en güzel örneğidir. Evet! Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de bir ayette şöyle buyurmaktadır: “Namaz fahşadan ve münkerden alı koyar.”(Ankebut 45) Hz. Ebu Hureyre der ki “Bizden bazıları bu ayeti öğrenince namaz kıldıkları halde herhangi bir günah işlemişlerse tövbe etmekle yetinmez namazlarını tekrar kılarlardı.” Yani nasıl ki namaz kötülükle mümin arasına girmesi gereken bir ibadet ise orucun da kötülükle müminlerin arasına girmesi gerekir. Ve orucu bu bilinçle tutmak gerekir.
 Daha doğru bir ifade ile orucun bizi tutması için kalp kapılarımızı açmak gerektiğinin bilincine sahip olmamız bir zorunluluktur. Oruç bizi Kur’an atmosferinde tutsun, bizi İslam atmosferinde tutsun. Bir daha ki Ramazan’a kadar bizi bütün kötülüklerden, günahlardan, nefsimizin tembelliklerinden, duyarsızlıklardan, takvasızlıktan kısacası ”Alemlerin Rabbi’nin” razı olmayacağı her hareketten ve her sözden uzak tutsun. Ancak orucun bizi tutmasına izin verirsek ve bu konuda çaba sarf edersek, bu bilinçle hareket edersek bize de orucu tutmak nasip olur. Yoksa Allah Resulü’nün buyurduğu gibi bize oruçtan arta kalan sadece açlık ve susuzluk olur. Allah muhafaza.
 Bazen Ramazan ve oruçla ilgili yazılanlara ve söylenenlere bakınca ne kadar da ibadetin ruhuna aykırı şeyler dillendirildiğini görüyoruz. Misal Ramazan’ın tıbbi faydaları anlatıla anlatıla bitmez. Sanki Ramazan sadece bedensel sıhhatimizi bulmamız için emredilmiş bir ibadet formuymuş gibi. Mutlaka her ibadetin birden fazla hikmeti ve amacı vardır ama asıl amacını unutmamak gerekir. Ramazan nefsimizin istek ve arzularından uzaklaşarak ruhumuzun ihtiyaçlarını tespit etmek ve gereğini yerine getirme çabası içerisine girmek olmalı. Oruç imsak vakti ile akşam ezanı arasında yemekten, içmekten ve nefsimizi istek ve arzularından alı koyarak Rabbimizle ruhsal bir iletişime girmek olmalıdır. Sadece kendimiz için çabalamaktan vazgeçip toplumsal bir çabanın içine girme bilincidir.
 Bunun örneği fitre sadakasıdır. Kendimiz için, aile efradımız için Rabbimize sembolik bir şükür (teşekkür) ederek toplumsal bir vazifeyi zorunlu olarak yerine getirmektir. Bunun yanında nisap miktarı mala sahip olanın Ramazan’da zekat vermesi ve ayrıca Ramazan’da verilen sadakaların ecrinin daha fazla olması dolayısıyla bir sadaka yarışına girme bilinci; ama aslolan ihtiyaç sahibinin sadece karnını doyurma gafletine girmeden kalbini doyurma çabasına girme bilincine sahip olabilmek önemli bir toplumsal duyarlılık olmalıdır. Yüce Allah’tan dileğimiz bizden kabul buyuracağı ramazanla idrak etmeyi nasip etmesidir. Bununla beraber mübarek günlerin manasına yaraşır bireysel ve toplumsal bilinç nasip etmesi dileğimizle beraber ülkemizde ve komşumuz olan Suriye’de dökülen kanların durması, şiddetin son bulması insan hayatının değerinin hatırlanması ve insanın insanca yaşayacağı İslam coğrafyası arzusu ve dileğiyle.