Kur’an’ı Anlama Metodu Nedir…?
Bir YÖNTEM Olmadan Kur’an’ın GEREĞİ GİBİ Anlaşılamayacağı Üzerine…
“…Allah'ın gösterdiği yöntemle hükmedesin diye…” (Nisa.105)
Var edip oluşturduğu ve yaptığı bütün işleri bir ÖLÇÜYE GÖRE yarattığını (Kamer.49) ve yine katında her şeyin bir ölçüsünün bulunduğunu (Rad.8) bize kitabında bildiren Rabbimiz, aynı ölçüyü kendi kitabı için de kullanmış ve kendi kitabını da bir usül ve bir yönteme göre KENDİ İLMİ ile oluşturmak suretiyle yine BİR İLİM ÜZERE (Araf.52) kitabın içerisine yerleştirmiştir…
Allah’ın ölçüsüz bir iş yapmadığı bize kitapta bildirildiğine göre biz mü’minlere düşen görev kitaba yerleştirilmiş olan bu ölçüyü ARAŞTIRMAYA ve BULMAYA çalışmaktan başka bir şey olmamalıdır…
Kitabın kendi içerisinde bir sistematiğinin (te’vil ilmi) bulunduğunu kavrayamayan ve bu ilmi İHATA EDEMEYEN kimselerin yapacağı şey ise bu kitabın bir kısmını veya tamamını YALANLAMAKTAN başka bir şey olmayacaktır… (Yunus.39)
Bu usül ve yöntem, sadece son vahiy ile gönderilmiş olan KİTAP için geçerli olmayıp, ilk Nebiye indirilen kitaptan, son Nebiye kadar indirilen bütün kitaplar için de geçerli olan bir durumdur… (Bakara.44-113-121, Ali imran.93-113)
Bu Yöntem Kur’an’ı Anlama Yöntemidir…
Kur’an’ı yine Kur’an ile açıklayarak Tafsilatlı bir hale getiren ve bizi hiçbir kaynağa ihtiyaç duymadan ayetlerini anlayabileceğimiz bir kitap gönderip bizi başka kaynaklara muhtaç kılmayan Rabbimizi her türlü noksanlıklardan tenzih ederiz…
Peki, Kur’an’ın bir YÖNTEME göre okunup anlaşılması gerektiğini bize bildiren ayetler hangileridir…?
Veya Kitabın bir YÖNTEM takip edilmek suretiyle anlaşılması gerektiğini bize bildiren ayetler hangileridir…?
Bu yazımızda hem bu yöntemi anlatan ayetlere değinecek ve hem de bu yöntemin ihtilafları bitirmede ne kadar önemli ve kilit bir noktada olduğu hususu üzerinde durmaya çalışacağız…
Kur’an’ı anlama metodu ALTI temel unsurdan oluşmaktadır ve bu ALTI AYAK üzerine inşa edilmiştir.
Kur’an’ın bir METOD-YÖNTEM’e göre okunup anlaşılması gerektiğini bildiren ayetler şunlardır;
1-) Neml Suresi 91 ve 92.Ayetler (Tilavet) : “ve en etluvel kur'an…”
“ve bu Kur'an’ı Tilavet etmekle emrolundum. Her kim doğru yola yönelirse, kendisi için yönelmiş olur. Sapkın yolu seçenlere de deki: 'Ben yalnızca bir uyarıcıyım.'
Her şeyden önce ayet EMROLUNDUM diye buyurmakta ve bunun tıpkı Namaz ve Oruç gibi emredilen ve mutlaka yapılması gereken bir şey olduğu bize bildirilmektedir…
Yani bunun bir TERCİH meselesi değil, mutlak anlamda yapılması gereken bir şey olduğuna vurgu yapılmaktadır…
Yine bu Tilavet işi olsa da olur, olmasa da olur türünden bir şey değildir, tam tersine mutlak anlamda yapılması gereken bir husus olarak bize emredilmektedir… Burada emredilen şey TİLAVET emridir ve bu emredilen Tilavet, bir takip sistemine göre (Şems.2) birbirini kelime ve konu açısından ilgilendiren ayetlerin ard-arda dizilerek okunup-anlaşılması gerektiğini bize öğreten Kur’anî bir kavramdır…
Şems suresinin 2.Ayetinde Ay’ın Güneşi okuduğu DEĞİL, Tilavet ettiği (vel kameri iza telaha) anlatılmak suretiyle bize bu kelimenin (tilavet) “takip etmek” anlamına geldiği mürebbimiz (eğitici-öğretici) olan Allah tarafından bize öğretilmektedir…
Ayrıca sözlüklere bakıldığı takdirde bu kelimenin kök anlamının “sütten ayrılan hayvanın annesini sürekli takip etmesi” anlamında kullanıldığı da görülecektir…
Tilavet kelimesi kıraat kelimesi ile ASLA ve ASLA aynı anlamda değildir ve bu kelimeye okumak anlamının verilmesi Kur’an ilmî açısından birçok sorun teşkil etmektedir…
Yani ayetlerin Tilavet edilmesi demek, aynı konuyu ilgilendiren ayetlerin birbiri ardınca dizilerek bir okumaya tabi tutulması gerektiğini ifade eden bir kavramdır…
2-) Ali imran Suresi 7.Ayet (Te’vil): “Bu Kitab'ı sana indiren O'dur. Âyetlerinin bir kısmı muhkemdir; onlar kitab'ın ana ayetleridir. Diğerleri müteşabih (benzer) olanlardır. Kalplerinde eğrilik olanlar, istedikleri te'vili (bağlantıyı) kurup istedikleri fitneyi çıkarmak için Kitap'tan, kendi eğrilikleriyle benzeşen şeye uyarlar. Oysa onun tevilini (ayetler arası bağlantıyı) sadece Allah bilir. Bu ilimde sağlam duruş gösterenler de şöyle derler: 'Biz, bu ilme inandık, hepsi (muhkem, müteşabih ve tevil) Rabbimiz katındandır.' Bunu ancak selim akıl sahibi olanlar düşünüp öğüt alır.”
Te’vil kelimesinin kök anlamı “hayvanın kaçmasını önlemek için bir yere bağlamak” anlamına gelmektedir. Yine bu kelime kürtçe’de yine bu anlamıyla yani “hayvanın bir yere bağlanmasını” ifade etmek için “heywanê tewıl ke” şeklinde kullanılmaktadır. Te’vil kelimesinin türediği kelime olan e-v-l kelimesi buradan türeyen diğer türevleri üzerinde durulmayacaktır. Metod konusunu ilgilendiren asıl anlam ise “bağlantı” anlamıdır ve bu kelime kur’an içerisinde ayetler arasındaki bağlantıları kurmada ve bunu ortaya çıkarmada çok önemli bir rol oynamaktadır.
Al-i imran suresinin 7.ayetinde kalplerinde hastalık bulunanlar olarak anlatılan kimselerin kendi kafalarındaki bir takım düşünce ve kuruntulara benzeyen kitabî ayetleri kendilerine delil olarak alıp bir takım ‘bağlantılar’ kurdukları ve bu bağlantılarla fitne çıkarmayı gaye edinerek bunu yaptıkları ifade edilmektedir. Fakat bu kimselerin kurdukları bağlantıların batıl ve gerçeği yansıtmayan bağlantılar olduğunu bu ayetlerin gerçek bağlantılarının sadece Allah tarafından kurulabileceği ifade edilmektedir…
Nasıl ki güneş ayetinin ay ayeti ile bir bağlantısı var ise, nasıl ki ay ayetinin dünya ve insan ayetleri ile bir bağlantısı var ise aynı durum Kur’an ayetleri içinde geçerlidir ve bütün ayetler birbirleri ile mükemmel bir uyum ve ahenk içerisindedir… Nasıl ki ay’ın güneş ile bağlantısının kesilmesi ile artık ışık verememesi gibi bir takım sorunların ortaya çıkması söz konusu ise aynı sorun Kur’an’dan bir ayetin başka ayetlerle bağlantısının kesilmesi suretiyle ortaya çıkmaktadır. Çünkü artık bağlantıyı Allah değil, insanlar kendi kuruntularıyla kurmaktadırlar, işte kalplerinde ‘zeyğ’(kayma) bulunan kimseler bu kimselerdir. Bu nedenle bize sürekli şu duayı yapmamız öğütlenmektedir ‘rabbena la tuziğ kulubena’ ‘Rabbimiz kalplerimizi kaydırma’ (Ali imran.8)
İşte Araf suresinin 52. Ayetinde anlatılan bir ilme göre dizayn edilmiş olan bu sisteme vurgu yapılmaktadır…
“Ve lekad ci'nahum bi kitabin fassalnahu ala ilmin huden ve rahmeten li kavmin yu'minun.”
“Onlara, BİR İLME GÖRE tafsil ettiğimiz bir Kitap getirdik. O, inanıp-güvenen bir topluluk için bir hidayet ve bir rahmettir.”
Evet, kitabı indiren Allah kendi inzal ettiği kitabını BİR İLME GÖRE detaylı olarak TAFSİL ettiğini bize bildirmektedir… Bu Tafsilat yani detaylandırma işi BİR İLME GÖRE Rabbimiz tarafından kitabın içerisine yerleştirilmiştir… Bu kitaba inanıp-güvenen kimselerin yapması gereken şey ise bu ilmi öğrenmek ve bu ilmi ihata etmeye çalışmaktan ibarettir…
Çünkü kitaba yerleştirilmiş olan bu ilmi ihata edemeyen kimseler onu reddetme yoluna gitmişler ve Rabblerinin ayetlerini yalanlamışlardır. Bu durum Yunus suresi 39.Ayette şöyle dile getirilmektedir; “Hayır! Onlar, ilmini ihata etmedikleri ve henüz kendilerine te’vili gelmemiş olan bir şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bak!” denilerek, bu ilmî ihata etmemiş olan kimselerin daha önceki kitapları yalanladıkları gibi bu kitabı da yalanlayacakları bize bildirilmektedir…
Bu ilim kitabın içine yerleştirilmiş olan TE’VİL İLMİ’dir…
Te’vil ilminin bir İLİM olduğu ve bunun Allah tarafından öğretildiği ise Yusuf suresinin 37. Ayetinde şöyle dile getirilmektedir; “Yiyeceğiniz bir yemek önünüze gelmeden önce, onun te’vilini size bildiririm. Bu ilim, Rabbimin bana öğrettiği bir ilimdir. Ben, Allah'a güvenmeyen ve ahireti inkâr eden bir toplumun inanç sistemini terkettim!” şeklinde dile getirilmektedir…
3-) Ali imran Suresi 7.Ayet (Muhkem-Müteşabih): “Bu Kitab'ı sana indiren O'dur. Âyetlerinin bir kısmı muhkemdir; onlar kitab'ın ana ayetleridir. Diğerleri müteşabih (benzer) olanlardır. Kalplerinde eğrilik olanlar, istedikleri te'vili (bağlantıyı) kurup istedikleri fitneyi çıkarmak için Kitap'tan, kendi eğrilikleriyle benzeşen şeye uyarlar. Oysa onun tevilini (ayetler arası bağlantıyı) sadece Allah bilir. Bu ilimde sağlam duruş gösterenler de şöyle derler: 'Biz, bu ilme inandık, hepsi (muhkem, müteşabih ve tevil) Rabbimiz katındandır.' Bunu ancak selim akıl sahibi olanlar düşünüp öğüt alır.”
En çok istismar edilen ve Kur’anda anlatılan anlamın tam aksi bir anlamın yüklendiği kelimelerden biri de kuşkusuz ki ‘müteşabih’ kelimesidir. Bu kelime maalesef klasik kaynaklarda ‘anlamı kapalı olan’, ‘anlamı insanlar tarafından bilinemeyen’ veya ‘anlamını sadece Allah’ın bildiği’ ayetler şeklinde tanımlanmaktadır…
Oysaki bu kelime ‘teşbih’ kelimesinden türemiştir ve ‘benzeşen ayetler’ anlamına gelmektedir. Bu kelimenin geçtiği diğer ayetler okunduğu takdirde bu kelimenin ‘benzeşen’ anlamına geldiği görülecektir… Bu tespiti yapmak için sadece söz konusu kelimenin geçtiği diğer ayetlerin okunması yeterli olmaktadır. Zaten bu kelime ve türevleri sadece 12 defa Kur’anda kullanılmaktadır…
Bu kelimenin gerçek anlamıyla bizi buluşturan diğer ayetler ise şunlardır…
Ayetlerdeki kullanımından da görüleceği gibi bu kelimeye ‘benzeşen’ veya ‘benzer’ anlamlarından başka bir anlamın verilmesi mümkün değildir. Fakat maalesef ulema denilen sınıf bu kelimeyi de gerçek anlamından uzaklaştırmak suretiyle tahrif edebilmiştir…
İçinde anlamı sadece Allah tarafından bilinen bir takım ayetlerin bulunması demek, sadece bu Kur’an’dan sorguya çekileceğimizi bildiren (Zuhruf.44) ayetlerin anlamıyla istesek bile asla ve asla buluşamayacağımız anlamına gelmektedir…
Kaldı ki hangi ayetlerin veya kaç tane ayetin müteşabih yani anlamı bilinemeyecek olan ayetler olduğu konusu da büyük bir sorun olarak önümüzde durmaktadır…
Oysa ki Kur’an Zümer suresinin 23. Ayetinde bütün Kur’an ayetlerinin birbirine müteşabih yani benzer olduğunu bize bildirmektedir…
“Allah, sözlerin-hadislerin en iyisini; birbirine benzer-muteşabih, ikişerli-mesani bir Kitap halinde indirdi. Ondan, Rabb'lerine karşı içtenlikli saygısı olanların tüyleri ürperir. Ardından da benlikleri ve kalpleri Allah'ın zikri ile huzura kavuşur. İşte bu, Allah'ın doğru yolu gösteren kılavuzudur. Onunla dileyeni doğru yola iletir; Allah, kimi sapkınlıkta bırakırsa, artık onu doğru yola iletici bulunamaz.” Zümer.23
Yani her bir hüküm ifade eden muhkem ayetin bir de onu açıklayıp detaylandıran müteşabih-benzer en az bir parçası bulunmaktadır… işte bu kitabın içine bir ilme göre yerleştirilmiş olan sistemin işleyiş şeklidir…
4-) Zümer Suresi 23.Ayet (Mesani): “Allah, sözlerin-hadislerin en iyisini; birbirine benzer-muteşabih, ikişerli-mesani bir Kitap halinde indirdi. Ondan, Rabb'lerine karşı içtenlikli saygısı olanların tüyleri ürperir. Ardından da benlikleri ve kalpleri Allah'ın zikri ile huzura kavuşur. İşte bu, Allah'ın doğru yolu gösteren kılavuzudur. Onunla dileyeni doğru yola iletir; Allah, kimi sapkınlıkta bırakırsa, artık onu doğru yola iletici bulunamaz.”
Bilindiği üzere Arapçada ‘sani’, ‘isneyn’ ve ‘mesani’ kelimeleri ‘iki’ anlamına gelmektedir. Bize indirilen bu kitap da kendisini mesani yani ikişerli olarak bize tanıtmaktadır… Yani her bir ayetin başka bir ayetle direk veya dolaylı olarak ama mutlaka bir bağlantısı bulunmaktadır ve bu durum ikişerli bir sistem ağı oluşturmaktadır…
Bize anlatılan her bir konu bazen iki, bazen dört, bazen sekiz veya daha fazla ikişerli ayetler ile detaylandırılmaktadır. İşte bu ikişerli sistemin adı mesani’dir ve bütün Kur’an bu şekildeki bir sistem ile donatılmıştır…
Kitabın yani kerim Kur’an’ın bu şekildeki bir ikişerli sistemden oluştuğunu kavrayamayan kimseler ayetlerin tefsirlerini ve açıklamalarını Kur’an dışındaki kaynaklarda arayarak Kur’an’dan büsbütün uzaklaşmışlardır…
5-) Furkan Suresi 32.Ayet (Tertil): “İnkar edenler dediler ki: 'Kur'an ona tek bir defada, toplu olarak indirilmeli değil miydi?' Biz onunla kalbini sağlamlaştırıp pekiştirmek için böylece (ayet ayet indirdik) ve onu 'belli bir okuma düzeniyle (tertil üzere) düzene koyup' okuduk.” (kezalike li nusebbite bihi fuadeke ve rettelnahu tertila)
Tertil kelimesi Kur’an’da sadece iki ayette geçmektedir. Bu kelime aynı zamanda ‘tırtıl’ kelimesinin de kendisinden türediği bir kelimedir. Ağır-ağır hareket etmek, ağır-ağır bir okumaya tabi tutarak ve üzerinde yoğunlaşarak bir okuma gerçekleştirmek demektir…
Acele etmeden, ayetlerde geçen her bir kelime üzerinde ağır-ağır ve tefekkür ederek bir okuma gerçekleştirilmesini ifade etmektedir. Bildiğiniz gibi Kur’an hususunda acele etmek kınanmış (Taha.114) ve bunun yanlışlığına vurgu yapılmıştır… Bu hususta acele edilmesi demek, ayeti tamamlayıp-bütünleyen diğer parçaları fark etmeme veya görememe riskini taşımakta olduğundan çok büyük bir önem arz etmektedir…
Bu kelimenin geçtiği diğer ayet ise şu şekildedir; “ya da yarısından fazla bir süre kalk da Kur'an'ı ağır-ağır ve düşünerek oku!” (Ey zid aleyhi ve rettilil kur'ane tertila) Müzzemmil.4
Peki neden bu kadar ağır okuma üzerinde duruluyor…? Bunu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz. Bir bitki veya çiçeğin sulanması için bir bidon suyun tek seferde bitkinin üzerine boca edilmesi ile hem su israfı olacak ve hem de bitki yaşamı için ihtiyacı olan çok kıymetli bir kaynaktan gereği gibi istifade edemeyecektir. Fakat hayat kaynağı olan suyu ağır-ağır tüketen bir bitki sudaki bütün mineralleri kendi bünyesine katabilme imkânına sahip olabilecektir…
6-) İsra Suresi 78.Ayet (Kur’an): “…ve kur'anel fecr, inne kur'anel fecri kane meşhuda”
“Namazı, güneşin zevalinden gecenin ğasakına-iyice kararmasına kadar, bir de şafak ışıklarının kümeleştiği sırada (kuran-el fecr) sürekli ve tam kıl. Şafak ışıklarındaki kümeleşme müşahade edilir.”
Kadınların özel günlerinde vücutlarında toplanan kanı ifade etmek için kullanılan ‘kuruin’ (Bakara.228) kelimesinden türemiş olan Kur’an kelimesi toplamak, bir araya getirmek gibi anlamlara gelmektedir. Aynı zamanda ‘kıraat’ dediğimiz kelime de harflerin bir araya getirilmesi ile oluştuğu için yine bu adla anılmaktadır…
Kur’an kelimesi ayetlerde sadece kitap kastedilerek Kur’an anlamında kullanılmaMAktadır. isra.78 de de görüldüğü gibi bildiğimiz anlamda kitabı değil fecir ışıklarının bir araya getirdiği ışık kümesi için kullanılmaktadır…
Bu anlamıyla Kur’an kelimesi ayetlerin bir araya getirdiği küme için kullanılmaktadır. Örneğin Zekât konusunun anlatıldığı ayetlerin bir araya getirilip oluşturduğu kümeye Kur’an anlamı verilmektedir. İşte Taha.114 de anlatılan acele edilmemesi gereken Kur’an haline getirilmesi için beklenilmesi emredilen husus bu husustur…
Bir konunun Kur’an’ı tamamlandığında o konunun Kur’anına tabi olunması emredilmektedir. (Kıyamet.18) Bu husus neden önemlidir, çünkü ilgili konuyu anlatan ayet kümesini tamamlayacak olan diğer ayetlerin de bir araya getirilmesi ve bu şekilde bir okuma yapılması emredilmektedir…
İşte bu şekildeki bir çalışma sistemi ile ayetler arasındaki uyum ve sistemi kavrayabilecek ve Allah’ın gösterdiği şekilde hükmetme imkânına kavuşabileceğiz.
Çünkü Kur’an Resule şunu emretmektedir: “ONLAR ARASINDA ALLAH’IN SANA ÖĞRETTİĞİ YÖNTEMLE HÜKMET”
“Gerçekleri içeren bu kitabı sana biz indirdik ki insanlar arasında Allah'ın gösterdiği yöntemle hükmedesin. Sakın hainlerin savunucusu olma” Nisa Suresi 105.Ayet
Hamd, Âlemlerin efendisi olan Allah’a, Selâm gönderilen bütün Rasullere (Saffat.181) ve O Rasullerle beraber indirilen Hidayet’e tabi olanların üzerine olsun…
“…Rabbimize karşı mazeretimiz olsun diye.” A’raf.164
Abdurrahman BİLDİRİCİ
ARahmanBildirici@gmail.com