Fatma ERDEMCİ


ARAKANLI KARDEŞLERİMİZİ DÜŞÜNMEK

ARAKANLI KARDEŞLERİMİZİ DÜŞÜNMEK


ARAKANLI KARDEŞLERİMİZİ DÜŞÜNMEK
 Bugün içinde yaşadığımız dünya hep iki kutupluluğu yaşıyor; bir tarafta ölenler, diğer tarafta öldürenler. Çekilen fotoğraf karelerine bakarken bile kimilerine reva görülen ölüm yüreğimizi titretirken, diğer taraftan onların ölümüne zemin hazırlayan ve bir fiil onları öldürenlerin insanlık dışı tavır, hareket ve söylemlerinin bizde oluşturduğu tiksinti ve nefret… Bir taraftan insanların hayatına son vermek için silahların pimine, tetiğine basıp sermayesini silah ticareti üzerine devleştiren ülkeler ve insanlar, diğer tarafta bunların mağdurları. Bir tarafta açlıktan ölen insanlar diğer tarafta aşırı beslenmekten/tokluktan ölenler.
Modern dünyanın gözleri önünde yaşanan kitlesel dramlara baktığımızda, kimi insanlara, topluluklara, halklara reva görülen bu dramların (açlık, göç ve ölümler) temelinde doymak bilmeyen, kendisinden başkasına hayat hakkı tanımayan, yayılmacı ve emperyalist güçler ve devletler olduğunu görüyoruz. Bunun için Tarih arşivlerini irdelememize gerek yok, bu gerçekleri hatırlamak için zihnimizi azıcık yormamız yeterli. Afrika’da yaşanan kuraklık ve açlık, Filistin işgali ve Filistinlilerin dünyayla irtibatını kesen ambargo, Irak ve Afganistan İşgalleri, bütün bu müdahaleler bu coğrafyada yaşayan insanların hayatlarını kabusa çevirerek ya hayatlarının sonlanmasına ya da hayata olan tutkularının yok olmasına neden olmaktadır.
 İnsanlar açlıktan, bombalı saldırılardan, silahlı çatışmalardan ve kitlesel göçlerden ölürken; yayılmacı-emperyalist devletler sermayelerine sermaye katarak gayr-ı safi milli hasılalarını artırmanın sevincini ve mutluğunu bunların dramları üzerinden yaşamaktadırlar. Mynamar örneğinde olduğu gibi.
 Eski ismi ile Burma ve şimdiki ismiyle Mynamar olan Arakan Müslümanlarının yaşadığı bölgede utanç ve  yaşanan drama baktığımızda aynı hikayeyi görüyoruz. Yıllarca sömürge devletlerin sömürü ve işkencelerine maruz kalmış; akla gelebilecek en ağır fiziki ve psikolojik işkenceleri yaşamış olan bu insanlar, sömürge devlet (İngilizler) çekilince yerine kendisini aratmayan bir kukla yönetim bırakarak gitmiş. Bu yönetim yıllar yılı orada yaşayan halka her türlü zulmü reva görmüştür. Yarım yüzyıldır diktatörlükle yönetilen, dünyanın kendi haline/kaderine terk ettiği bir ülkedir burası. Son bir yıldır ülke kapılarını dışarıya açtı. Bir süre öncesine kadar uluslararası camia en koyu ambargolarından birini buraya uyguluyordu. Ambargoların kalkmasıyla beraber bize Burma değil “Mynamar” deyin talebini doyduk. Biz bile  ancak bugün Mynamar diyoruz. Burası o kadar bildik dünyanın dışında kalmış ki 20 yıldan fazladır dünyayı kasıp kavuran, cep telefonları foryası ancak bir yıl önce buraya girebilmiş. Bu gün Mynamar Cep telefonlarını kullanma konusunda dünyanın 217 ülkesi arasında 215. sırada yer almaktadır.
Diğer taraftan 77 yaşındaki diktatör yönetici futbol düşkünü torununu sevindirmek için milyon dolarları gözden çıkararak Manchester United’i satın almayı düşünmüş. Transperance Internationel örgütünün raporuna göre Burma’daki yönetim dünyanın en hırsız yönetimlerinden biridir. Başta da belirttiğimiz gibi çelişkilerle dolu bir dünyada yaşıyoruz. Bir tarafta açlıktan ölen insanların yaşadığı bir ülke ; öte yandan dünyanın sayılı kulüplerinden birini torununu sevindirmek için satın almak isteyen Karunlaşmış bir rejim azınlığı. Bir dönem kendileri de diktatör rejimin zulmüne diğer etnik ve dini gruplar gibi maruz kalmış olan Budistler, bu gün aynı zulmün çok daha fazlasını oradaki Müslüman Rohingya’lara reva görüyorlar. İnternetten ulaştığımız görüntüler gerçekten yürek sızlatan manzaralar.
Evlerinden gece yarısı kaçırılan genç kızlar, kaçırılan ve öldürülen din adamları sahip oldukları tek sivil toplum kuruluşunun üyelerinin ya tutuklanmaları yada yurt dışına kaçmak zorunda bırakılmaları, yakılarak öldürülen çocuk görüntüleri, sudan çıkarılan çocuk cesetleri, ağlayan erkek görüntüleri, bizden başka bu dünyada yaşayan Müslüman var mı? Diye feryat eden kadınlar…
Afrika’daki insanlara reva görülen ve açlık sınırının çok altında kaynak ve yaşam koşullarının yetersizliği sebebiyle yaşanan kitlesel göçler ve ölümler, hayata dair yok olan ümitler ve yaşama sevinçleri… Aynı dramı Burma’daki Müslümanların da yaşadığına tanıklık ediyoruz. Nasıl ki sonuçlar benzerlik arz ediyorsa  aynı zamanda sebepler de benzerlik arz ediyor. Burma başta zengin değerli taş rezervlerine sahip iken  ve ülkenin zengin yer altı kaynaklarını, hayatlarını daha konforlu hale getirmek için sömürgeciler talan ederken ; öte yandan bebeği açlıktan ölmesin diye Golbahar anne kampta ağaç yapraklarını öğütüp iki aylık bebeğini hayatta tutma mücadelesi vermektedir.
Sonuç olarak Burma 1982’de kabul ettiği vatandaşlık kanunuyla kendi topraklarında yabancı kabul edilen ve bu ayrımcılığın en belirgin ifadesi olarak farklı kimlik kartları verilen Müslüman Rohingya’ların Burma vatandaşları oldukları kabul edilmelidir. Müslümanların kendi yerlerinden çıkarılarak yerlerine Budistlerin yerleştirilmesi uygulamalarına son verilmelidir. İslam ülkeleri Arakanlı Müslümanların uğradığı zulme dur demeli, bu konudaki sessizliklerini bozmalıdırlar. İslam alimleri bu konuda Müslümanlara öncülük etmeli en önemlisi de Müslüman bireyler oradaki zulme bigane kalmamalı, ellerinden gelen bütün imkanları seferber etmelidirler.  Türkiye bu konuda Birleşmiş Miletleri harekete geçirmeli ve İslam Teşkilatı Örgütü de Arakanlı Müslümanlara sahip çıkmak için rol üstlenmelidir.
Geçen sene Ramazan ayında Somali için seferber olan insanlarımız, bu sene de ramazan sonrasına denk gelen bu günlerde Arakan’lı Müslümanların dertleriyle dertlenmeli , onlar için yardımlaşma ve paylaşma ruhunu diri tutmalıdırlar.
 Hz. Peygamber (s.a.v)’in “ Sizden biri kendisi için istediği şeyi Mümin kardeşi için istemedikçe gerçek anlamda Mümin olmaz “ hadisini aklımızdan çıkarmamalıyız. Bu hadis bize rehberlik etmelidir.
 Burma’da yiyecek bir şey bulamadığı için açlıktan kıvranan çocukları düşünerek ‘artık bunu yemeyeceğim, bana başka bir şey getirin ‘ diyerek yemek beğenmeyen çocuklarımızın peşinde koşturmak yerine Burmalı çocukları düşünüp onlara yardım eli uzatmanın gayreti içinde olmamız gerekiyor.
 Yüce Rabbimiz fakirin, yoksulun, yetimin, öksüzün, yerinden-yurdundan göç etmek zorunda bırakılanların yanında olmamızı, onların dertleriyle dertlenmemizi, mallarımızdan infakta bulunarak onları desteklememiz gerektiğini belirtmektedir. Nitekim Yüce Allah İnsan suresinde şöyle buyurmaktadır:
“O kullar adadıklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar.” (İnsan, 76/7).
“ Onlar seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler” (İnsan 76/8).
“ (Yedirdikleri kimselere şöyle derler) “ Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz” (İnsan, 76/9).
“ Çünkü biz asık suratlı çetin bir günden ( o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız.” (İnsan, 76/10).