ŞEHRİN İRFANINDAN İRFAN ŞEHRİNE: TİMURLENK BOZKURT
Bir şehri sevmek, onun tabiî ve tarihi güzellikleri yanında o şehre hususiyet kazandıran şahsiyetleri bilmek ve anlamaktan geçer. Bu hususi şahsiyetler o şehrin alim, mütefekkir sanatçı yazar gibi yetişmesi türlü şartlara bağlı değerleridir. Bu değerlerin kadir ve kıymetini bilmek için evvelâ yaşadığınız şehre yâr olmanız icap eder. Ağyar olanlar şehrin bu kıymetlerine biganedirler. Bana göre bir şehrin bir toprağın asıl yapıcıları bu şahsiyetlerdir. Onların bulundukları söze dayalı sohbet ortamları âdeta şehrin yazısız ve okulsuz kültür ve irfan ocaklarıdır.
Bu sohbetlerin çırağı olmanın keyfiyeti insana ne kadar derin bir tecrübe ve terbiye kazandırdığını sonradan fark edecektim. Bu hususi şahsiyetler şehrin okulsuz hocalarıdır. Onların görgüsünden bilgisinden terbiyesinden feyz almak için o kültür ve irfan ikliminin zenginliğine âşina olmanız icap eder. Şehrin kendisi bu bakımdan bizzatihi aile içi terbiyenin alındığı devasa bir okuldur.
Bu açıdan bir şehrin zenginliği geçmişten devr aldığı kültürel ve tarihsel birikimler kadar bu birikimlerin ve geleneğin farkında olan şahsiyetlerin bu değerleri gelecek nesillere aktaracak bir süreklilik ve sahicilik düşüncesi içinde bir devam fikrine sahip olmalarıdır. İşte bu şehrin kültür ve irfan iklimi içinde yetişen en önemli şahsiyetlerden biri de Timurlenk Bozkurt'tur. Timurlenk Bozkurt Van'da irfan ve kültür hamulesini taşıyan Cumhurriyetin ikinci kuşağının en önemli temsilcilerinden biridir.
Bu ismi irfan meclislerinde, aile büyüklerinin sohbetlerinde hep duyardım. Fakat o zaman çocuktum aklım bu kıymetleri idrak edecek kadar kemâle ermemişti. Yaşım ilerleyip müphem ürpermelerin yerini bilmek ve anlamak zevkini idrak ettiğimde, artık o çok yaşlı ben ise hastaydım. Ne yazık ki! vücudun viranlığı zekanın olgunluk zamanına tesadüf ediyor. Zekâ ömrün sonbahar meyvesi gibidir. Keşke onunla daha önce mülaki olsaydım.
Bu sohbetlerin çırağı olmanın keyfiyeti insana ne kadar derin bir tecrübe ve terbiye kazandırdığını sonradan fark edecektim. Bu hususi şahsiyetler şehrin okulsuz hocalarıdır. Onların görgüsünden bilgisinden terbiyesinden feyz almak için o kültür ve irfan ikliminin zenginliğine âşina olmanız icap eder. Şehrin kendisi bu bakımdan bizzatihi aile içi terbiyenin alındığı devasa bir okuldur.
Bu açıdan bir şehrin zenginliği geçmişten devr aldığı kültürel ve tarihsel birikimler kadar bu birikimlerin ve geleneğin farkında olan şahsiyetlerin bu değerleri gelecek nesillere aktaracak bir süreklilik ve sahicilik düşüncesi içinde bir devam fikrine sahip olmalarıdır. İşte bu şehrin kültür ve irfan iklimi içinde yetişen en önemli şahsiyetlerden biri de Timurlenk Bozkurt'tur. Timurlenk Bozkurt Van'da irfan ve kültür hamulesini taşıyan Cumhurriyetin ikinci kuşağının en önemli temsilcilerinden biridir.
Bu ismi irfan meclislerinde, aile büyüklerinin sohbetlerinde hep duyardım. Fakat o zaman çocuktum aklım bu kıymetleri idrak edecek kadar kemâle ermemişti. Yaşım ilerleyip müphem ürpermelerin yerini bilmek ve anlamak zevkini idrak ettiğimde, artık o çok yaşlı ben ise hastaydım. Ne yazık ki! vücudun viranlığı zekanın olgunluk zamanına tesadüf ediyor. Zekâ ömrün sonbahar meyvesi gibidir. Keşke onunla daha önce mülaki olsaydım.
Okuldaki tarih bilgimizin çocukluk dimağımızda yer ettiği biçimiyle Timurlenk ismi ile ilgili zihnimiz menfi tedailerle yüklüydü. Ne de olsa tarih okumalarında hep baştan başa zaferlerle dolu kutsanmış bir tarih algımız varken bunun tek istisnası Timur ve Ankara Savaşı'ydı Timur bu insicamlı tarih anlayışımızı bozan biriydi Timurlenk Anadoluyu baştan başa yağma ve talan etmiş bir isimdi bizim için. Bu düşüncenin daha sonradan Osmanlı tarihini bir ulus paradigması içinden okumanın vermiş olduğu bir anakronizm olduğunu ben o yaşlarda bilemezdim. Timur ismi esasında İrani ve Turani halklar arasında çok yaygın olduğunu Timur'un demir anlamına geldiğini sonradan öğrenecektim.
Timurlenk Bozkurt'un isminin de doğuştan bir ayağının öteki ayağından iki santim kısa olduğu için babası tarafından verildiğini daha sonra kendisinden dinleyecektim. Timurlenk Bozkurt'un dedesi Mehmet Emin bey Urumiyenin Türk ailelerindendi 1895 tarihinde İran'da bir acem subayı öldürdükten sonra Van Ercişe gelir orada uzun yıllar Çelebibağlı Musa beyin yanında kalır. Mehmet Emin bey ilim irfan ve edip bir kişiliğe sahip olmasından dolayı o yıllarda Ercişte aşıklık meclisinin aranan en önemli simalarından biri olur. Molla Bozo'un şairlik, ozan nüktedan kişiliği babasından mülhem olduğu kadar kendisinin Irak ve İran medreselerinde ilim tahsil ve terbiye görmüş olmasına da bağlıdır. Ayrıcı Molla Bozo'nun edebi kişiliğinde Farsçayı ve Fars edebiyatını iyi bilmesinin de önemli rolü olmuştur. Molla Bozo 1927'de babasının yanına gelmek için önce Yüksekova'ya gelir orada evlenip bir yıl kaldıktan sonra Van'a gelir.
Rahmetli Molla Bozo hem geleneksel ilimleri hem de modern ilimleri bildiği için Cumhuriyetin erken dönemlerinde Van'da aydın diyebileceğimiz ender kişiliklerden biridir. Rahmetli Mehmet Ali bey(Molla Bozo) vatanperver hamiyetli bir insan olarak memleket sevdası ve vatan sevdasını şiirlerinde yazılarında hep dile getiren biri olarak çocuklarına da ülkenin kahraman simalarının ismini vermesi tesadüf değildir. Enver ve Talat paşanın isimlerini çocuklarına verir. Başka bir bir oğluna da Ali İhsan ismini verir. Ali İhsan Paşa Kurtuluş Savaşı komutanı ve Van'ı düşman işgalinden kurtaran komutanın ismidir. Molla Bozo Enver Paşa'nın kahramanlıklarını İran'da Türkler arasında Turancılık düşüncesinin yaygın olduğu dönemden beri bu isimlere aşina olduğunu tahmin edebiliriz. İlkokulda benimde emektar öğretmenim olan rahmetli Mehmet beyin kızı Leylâ Bozkurt hanımefendi de Molla Bozo'nun torunu olduğunu sonradan öğrenecektim. İnsan ancak idrak ve anlayışı belli bir kemale eriştikten sonra bu irfanın ve kültürün sistematik bir bütünlüğe kavuşturabiliyor.
Timurlenk Bozkurt'un isminin de doğuştan bir ayağının öteki ayağından iki santim kısa olduğu için babası tarafından verildiğini daha sonra kendisinden dinleyecektim. Timurlenk Bozkurt'un dedesi Mehmet Emin bey Urumiyenin Türk ailelerindendi 1895 tarihinde İran'da bir acem subayı öldürdükten sonra Van Ercişe gelir orada uzun yıllar Çelebibağlı Musa beyin yanında kalır. Mehmet Emin bey ilim irfan ve edip bir kişiliğe sahip olmasından dolayı o yıllarda Ercişte aşıklık meclisinin aranan en önemli simalarından biri olur. Molla Bozo'un şairlik, ozan nüktedan kişiliği babasından mülhem olduğu kadar kendisinin Irak ve İran medreselerinde ilim tahsil ve terbiye görmüş olmasına da bağlıdır. Ayrıcı Molla Bozo'nun edebi kişiliğinde Farsçayı ve Fars edebiyatını iyi bilmesinin de önemli rolü olmuştur. Molla Bozo 1927'de babasının yanına gelmek için önce Yüksekova'ya gelir orada evlenip bir yıl kaldıktan sonra Van'a gelir.
Rahmetli Molla Bozo hem geleneksel ilimleri hem de modern ilimleri bildiği için Cumhuriyetin erken dönemlerinde Van'da aydın diyebileceğimiz ender kişiliklerden biridir. Rahmetli Mehmet Ali bey(Molla Bozo) vatanperver hamiyetli bir insan olarak memleket sevdası ve vatan sevdasını şiirlerinde yazılarında hep dile getiren biri olarak çocuklarına da ülkenin kahraman simalarının ismini vermesi tesadüf değildir. Enver ve Talat paşanın isimlerini çocuklarına verir. Başka bir bir oğluna da Ali İhsan ismini verir. Ali İhsan Paşa Kurtuluş Savaşı komutanı ve Van'ı düşman işgalinden kurtaran komutanın ismidir. Molla Bozo Enver Paşa'nın kahramanlıklarını İran'da Türkler arasında Turancılık düşüncesinin yaygın olduğu dönemden beri bu isimlere aşina olduğunu tahmin edebiliriz. İlkokulda benimde emektar öğretmenim olan rahmetli Mehmet beyin kızı Leylâ Bozkurt hanımefendi de Molla Bozo'nun torunu olduğunu sonradan öğrenecektim. İnsan ancak idrak ve anlayışı belli bir kemale eriştikten sonra bu irfanın ve kültürün sistematik bir bütünlüğe kavuşturabiliyor.
Timurlenk Bey dedesinden, babasından tevarüs ettiği İslam geleneğinin bütün değerlerine sahip bir insan olarak bu toprakların aslî ve esâslı şahsiyetlerinden birdir. Şimdilerin ödünç kişilikli aslî maddesine yabancılaşmış gürültücü ideolojilerle zihni dumura uğramış aydınlardan farklı olarak, O bu şehrin ve toprağın hakiki ve hasbî aydınlarından biridir. O yazılarında bu medeniyetin aslî kültürünü ve irfanını en sahici ve samimi bir şekilde yazan ve yaşatan insanlardan biridir. Timurlenk Bozkurt dedesinden ve babasından tevarüs ettiği bu irfan ve kültür birikimi esasında İslam medeniyetinin esaslı çizgisini temsil eder. Bir defasında Timurlenk bey ikinci dünya Savaşı yıllarında Ziya Şakir'in kitaplarını Haçort düzünde okuduğunu kendisinden dinlemiştim. Timurlenk bey bu tarih ve okuma zevkini erken yaşlarda babasından öğrenmiş olmalı ki hâlen tarihi olayları ve şahsiyetleri şaşmaz bir doğruluk içinde berrak ve sağlam bir hafıza yerli yerinde anlatmaktadır.
Benim için akademik çalışmalardan başka dünyaya firar kapısı olan Van'la ilgili araştırmaları yaparken Timurlenk Bozkurt ismiyle ikinci kez karşılaşmıştım. Bu araştırmaları büyük bir lezzet ve tâd alarak yapıyordum. Doğduğum meftun olduğum bu şehrin uzak dönem tarihi ile ilgili pek çok okumalar yapmıştım. Fakat Cumhuriyet dönemi konusunda hayli bilgisizdim. Onun için bu eksikliği tamamlamak için Milli kütüphanede Van'la ilgili yazıları Van'da yayınlanan mahalli gazetelerin devlet nüshalarını ilk nüshalarından itibaren baştan sona tetkik ettim.
Cumhuriyet döneminde Van'da yayınlanan gazete kolleksiyonlarını büyük bir tecesüs içinde incelerken Molla Bozo' nun şiirlerine tevaffuk etmiştim. İkinisan gazetesinin 1950 yılların ortalarında Timurlenk Bozkurt'un hem şahsına ait hem de rahmetli babası Mehmet Ali Beye müstear ismiyle Molla Bozo' ya ait şiirleri ve yazıları dikkatimi celb etmişti. Bu şiir ve yazıları büyük bir zevk ve lezzetle okudum. Daha sonra eski genel müdürlerden Necdet Özkaya'ın Timurlenk beyden nakille rahmetli Molla Bozu'nun Hacı Nuhi Polater'le ilgili anılarını okuyunca. Anladım ki Bozkurt ailesi memleketin irfan ve kültür tarihinde mühim ve müstesna bir yer işgal etmişti. Hele o yıllarda Doğu Anadolu'nun hudut şehirleri imparatorluk döneminde geçit vermez vadiler ve dağlar tarafından ülkenin payitahtına bağlayan yollardan ve münakale imkanlarından mahrum olduğu zamanlarda bu şehirler âdeta otarşik bir yapı içinde kendi coğrafi kaderlerine razı gelen bir sükûnet ve tevekkül içinde uzun süre gözden ve gönülden ırak kalmışlardı.
Ancak Cumhuriyet döneminde 1945'te Şimendifer Kurtalana geldikten sonra Van ülkenin ulusal pazarlarıyla ve ticari devreleriyle birleşecektir. Daha sonra 1948 tarihinde Marshall ve Truman doktirinin bir gereği olarak Karayolları Genel Müdürlüğünün kurulması ve DP döneminde karayollarının açılmasıyla Van ülkenin diğer şehirleriyle münakale bağlantıları yapılacak ve ulusal pazarlara entegre olacaktır. Demiryolları ise ancak 1964 de Tatvan'a 1971 de ise İran-Van bağlantısı sağlanarak Van'a ulaşacaktır. Serhat şehirlerinin İmparatorluk döneminde bir başka talihsizlikleri ise her zaman savaşın ilk eşiğini ve ilk cephesini oluşturmalarıdır.
Bu şehirler sürekli yağma, savaş ve talanın ilk eşiğini oluştururlar. Onun için bu tür şehirlerde uzun soluklu toplumsal ve kültürel kurumlar kolay kolay gelişemez.
Ne yazık ki! Şehr-i Dilâra gönül şehrimiz Van'da bu serhât şehirleriyle aynı talihe ve tarihe sahip olmuştur. 1915 senesinde Rusların refaketinde kenti Ermenilerin işgal etmesi ile birlikte Ermeni komitalarının yapmış oldukları katliamlarla birlikte Van'ın sekene-i âslisi seferber olmuş İmparatorluğun Güneydoğu ve batı şehirlerine doğru muhacir olmuşlardı. Bolşevik İhtilaliyle birlikte Rusların geri çekilmesi 1918 tarihinde Van' Ermeni çetelerinin işgalinden kurtarılmıştır. 1918 den sonra Van'a geri dönen Van'ın sakinleri sadece ve sadece 2700 kişidir.
Savaş öncesi 38 bin olan nüfustan sadece 2600 kişi geri dönmüş geri kalan nüfusun bir kısmı yollarda hastalıktan ölmüş, diğer bir kısmı ise tekrar Van'a dönmemiştir. Bir zamanların bayındır ve cennet bucağı Van şehri savaş, deprem ve salgından sükuta bürünmüştür. Yüzölçüm açısından yeni Cumhuriyetin altıncı büyük şehri olan Van'ın merkez nüfusu 2600 kişidir. Gayrimenkulleri ve emval-ı metrukeyi bu nüfusa nispetle neredeyse memleket baştanbaşa bir sahipsiz mülklerle dolu olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu şartlar altında yeni kurulan Cumhuriyet Van'ın imar ve iskan işi için Van'a gelecek nüfusu teşvik etmiştir. Kafkasyadan gelen Bruki aşiretini Ermenilerden boşalan Merkez köylere iskan ederek Van'a canlılık kazandırılmaya çalışılmıştır.
Birinci cihan Harbinin bozmuş olduğu toplumsal ve siyasal düzen İran'ın Türk şehirlerinde özellikle otoritenin zayıflaması ile birlikte Şikak Aşireti Reisi İsmail Sımko'nun Urumiyeden başlayarak birçok Türk şehrinde otoriteyi ele geçirip buranın siyasal ve toplumsal düzenini alt üst etmiş bu koşullarda yaşayan Azeri Türkleri Van'da Küresini diye tabir olunan nüfusun Van'a göç etmesine neden olmuştur.1927 de Cumhuriyetin dördüncü sene-i devriyesinde Van'ın nüfusu ancak 7000 sayısına ulaşmıştır. O yıllarda Van'da kalem erbabı diyebileceğimiz insan sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek bir sayıdadır. Onlarda Osmanlı'dan bakiye Cumhuriyetin askeri ve sivil bürokrasisini oluşturun memurlarından oluşmaktadır.
Mehmet Ali (Molla Bozo)'da o tarihte Van'da kalem erbabı şair ve edip kişiliğe sahip ender insanlardan biridir. Timurlenk Bozkurt'un son kitabına ismini veren Egido'nun Hazin Öyküsü isimli kitabı ise annesinin köyünde tanık olduğu bir olaydan hareketle bu olayı edebi ve epik bir uslupla kaleme aldığı kitaptır. Timurlenk Bozkurt'un annesi Kürt olduğu için kendisi dayılarının köyünde uzun süre kalmış Kürtçeyi ve Kürt toplumunun toplumsal yapısını ve geleneklerini içerinden kavramış biri olarak Kürt köylerindeki olayları ince bir gözlemle kaleme epik tarzda kaleme almıştır.
Timurlenk Bozkurt'un son kitabı kendisinin tanık olduğu bu olayları bir öykü uslubunda yazdığı deneme ve makalelerden bir mürekkep bir kitaptır. Kitabın konusunu teşkil eden meselelerin pek çoğu kendi yaşadığı tanık olduğu olaylar kadar birçoğu memlekete meseleleri üzerine kaleme aldığı denemelerden oluşmaktadır. Bu yazıların satır aralarında yaşadığımız şehrin irfan, kültürünü temsil etmiş çok önemli şahsiyetlere de yer verilmiş. Timurlenk Bozkurt bu kitapta bir devrin tanıklığını da yapmaktadır. Bu kitap şehrin hafızasını geleceğe bağlayan bir köprü vazifesi görecek niteliğe sahip, sağlam tarih bilgisiyle temellenmiş bir kitap olduğunu da belirtmeliyim.
Cumhuriyet döneminde Van'da yayınlanan gazete kolleksiyonlarını büyük bir tecesüs içinde incelerken Molla Bozo' nun şiirlerine tevaffuk etmiştim. İkinisan gazetesinin 1950 yılların ortalarında Timurlenk Bozkurt'un hem şahsına ait hem de rahmetli babası Mehmet Ali Beye müstear ismiyle Molla Bozo' ya ait şiirleri ve yazıları dikkatimi celb etmişti. Bu şiir ve yazıları büyük bir zevk ve lezzetle okudum. Daha sonra eski genel müdürlerden Necdet Özkaya'ın Timurlenk beyden nakille rahmetli Molla Bozu'nun Hacı Nuhi Polater'le ilgili anılarını okuyunca. Anladım ki Bozkurt ailesi memleketin irfan ve kültür tarihinde mühim ve müstesna bir yer işgal etmişti. Hele o yıllarda Doğu Anadolu'nun hudut şehirleri imparatorluk döneminde geçit vermez vadiler ve dağlar tarafından ülkenin payitahtına bağlayan yollardan ve münakale imkanlarından mahrum olduğu zamanlarda bu şehirler âdeta otarşik bir yapı içinde kendi coğrafi kaderlerine razı gelen bir sükûnet ve tevekkül içinde uzun süre gözden ve gönülden ırak kalmışlardı.
Ancak Cumhuriyet döneminde 1945'te Şimendifer Kurtalana geldikten sonra Van ülkenin ulusal pazarlarıyla ve ticari devreleriyle birleşecektir. Daha sonra 1948 tarihinde Marshall ve Truman doktirinin bir gereği olarak Karayolları Genel Müdürlüğünün kurulması ve DP döneminde karayollarının açılmasıyla Van ülkenin diğer şehirleriyle münakale bağlantıları yapılacak ve ulusal pazarlara entegre olacaktır. Demiryolları ise ancak 1964 de Tatvan'a 1971 de ise İran-Van bağlantısı sağlanarak Van'a ulaşacaktır. Serhat şehirlerinin İmparatorluk döneminde bir başka talihsizlikleri ise her zaman savaşın ilk eşiğini ve ilk cephesini oluşturmalarıdır.
Bu şehirler sürekli yağma, savaş ve talanın ilk eşiğini oluştururlar. Onun için bu tür şehirlerde uzun soluklu toplumsal ve kültürel kurumlar kolay kolay gelişemez.
Ne yazık ki! Şehr-i Dilâra gönül şehrimiz Van'da bu serhât şehirleriyle aynı talihe ve tarihe sahip olmuştur. 1915 senesinde Rusların refaketinde kenti Ermenilerin işgal etmesi ile birlikte Ermeni komitalarının yapmış oldukları katliamlarla birlikte Van'ın sekene-i âslisi seferber olmuş İmparatorluğun Güneydoğu ve batı şehirlerine doğru muhacir olmuşlardı. Bolşevik İhtilaliyle birlikte Rusların geri çekilmesi 1918 tarihinde Van' Ermeni çetelerinin işgalinden kurtarılmıştır. 1918 den sonra Van'a geri dönen Van'ın sakinleri sadece ve sadece 2700 kişidir.
Savaş öncesi 38 bin olan nüfustan sadece 2600 kişi geri dönmüş geri kalan nüfusun bir kısmı yollarda hastalıktan ölmüş, diğer bir kısmı ise tekrar Van'a dönmemiştir. Bir zamanların bayındır ve cennet bucağı Van şehri savaş, deprem ve salgından sükuta bürünmüştür. Yüzölçüm açısından yeni Cumhuriyetin altıncı büyük şehri olan Van'ın merkez nüfusu 2600 kişidir. Gayrimenkulleri ve emval-ı metrukeyi bu nüfusa nispetle neredeyse memleket baştanbaşa bir sahipsiz mülklerle dolu olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu şartlar altında yeni kurulan Cumhuriyet Van'ın imar ve iskan işi için Van'a gelecek nüfusu teşvik etmiştir. Kafkasyadan gelen Bruki aşiretini Ermenilerden boşalan Merkez köylere iskan ederek Van'a canlılık kazandırılmaya çalışılmıştır.
Birinci cihan Harbinin bozmuş olduğu toplumsal ve siyasal düzen İran'ın Türk şehirlerinde özellikle otoritenin zayıflaması ile birlikte Şikak Aşireti Reisi İsmail Sımko'nun Urumiyeden başlayarak birçok Türk şehrinde otoriteyi ele geçirip buranın siyasal ve toplumsal düzenini alt üst etmiş bu koşullarda yaşayan Azeri Türkleri Van'da Küresini diye tabir olunan nüfusun Van'a göç etmesine neden olmuştur.1927 de Cumhuriyetin dördüncü sene-i devriyesinde Van'ın nüfusu ancak 7000 sayısına ulaşmıştır. O yıllarda Van'da kalem erbabı diyebileceğimiz insan sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek bir sayıdadır. Onlarda Osmanlı'dan bakiye Cumhuriyetin askeri ve sivil bürokrasisini oluşturun memurlarından oluşmaktadır.
Mehmet Ali (Molla Bozo)'da o tarihte Van'da kalem erbabı şair ve edip kişiliğe sahip ender insanlardan biridir. Timurlenk Bozkurt'un son kitabına ismini veren Egido'nun Hazin Öyküsü isimli kitabı ise annesinin köyünde tanık olduğu bir olaydan hareketle bu olayı edebi ve epik bir uslupla kaleme aldığı kitaptır. Timurlenk Bozkurt'un annesi Kürt olduğu için kendisi dayılarının köyünde uzun süre kalmış Kürtçeyi ve Kürt toplumunun toplumsal yapısını ve geleneklerini içerinden kavramış biri olarak Kürt köylerindeki olayları ince bir gözlemle kaleme epik tarzda kaleme almıştır.
Timurlenk Bozkurt'un son kitabı kendisinin tanık olduğu bu olayları bir öykü uslubunda yazdığı deneme ve makalelerden bir mürekkep bir kitaptır. Kitabın konusunu teşkil eden meselelerin pek çoğu kendi yaşadığı tanık olduğu olaylar kadar birçoğu memlekete meseleleri üzerine kaleme aldığı denemelerden oluşmaktadır. Bu yazıların satır aralarında yaşadığımız şehrin irfan, kültürünü temsil etmiş çok önemli şahsiyetlere de yer verilmiş. Timurlenk Bozkurt bu kitapta bir devrin tanıklığını da yapmaktadır. Bu kitap şehrin hafızasını geleceğe bağlayan bir köprü vazifesi görecek niteliğe sahip, sağlam tarih bilgisiyle temellenmiş bir kitap olduğunu da belirtmeliyim.