SAİT EBİNÇ


NURAY BENLİ'NİN KIRIK TEBESSÜM ROMANIN TEDAİLERİ

NURAY BENLİ'NİN KIRIK TEBESSÜM ROMANIN TEDAİLERİ


 NURAY BENLİ'NİN KIRIK TEBESSÜM ROMANIN TEDAİLERİ

                                                                                                    Sait Ebinç

          Efendim Kırık Tebessüm bir romanın ismi. Yazarı içerden bir soluk, Nuran Benli. Hemşehrimiz bizim. Toplumsal hafızada yer yer âşina olduğumuz isimler ve mekânlar ve ilişkilerle örülmüş bir roman. Toplumsal tarihin koordinatlarını ortaya çıkarmak için aile biyografileri ve hatıratları her zaman kıymete haiz bilgiler olmuştur benim için. Bu tür bilgiler adetâ tarih araştırmaları için labaratuvar mesabesindedirler. 

Makro ölçekteki tarih anlatıları çoğu kez politik saikle hakikati yansıtmazlar. Bu nedenle özellikle kent tarihi ve toplumsal tarih çalışmalarında gündelik hayatın tarihi ve toplumsal ilişkiler tarihin esas çizgilerini anlamada bu türden romanlar hatıratlar devşirmesini bilen için çok önemli veriler sunar insana. Nuran Benli'nin Kırık Tebessüm isimli romanı da bu açıdan son derece önemli bilgiler içermektedir.

        Son yıllarda özellikle batıda önem verilen çalışmalardan biri Everday Life History çalışmalarıdır. Bu nedenle ara sokakların taşranın tarihini anlamak toplumsal olguları ve ilişkileri kendi zamanı içine yerleştirmekte bu türden romanlar ve anlatılar çok önemli bilgiler saklar. 
Özellikle son yıllarda Avrupa'da Gündelik hayatın tarihi; kültürel araştırmalarda ve toplumsal çalışmalarda temel bir kavram olarak kullanılmaktadır. 19. Yüzyılın makro tarih çalışmalarına bir tepki olarak çıkmış bu kuram daha çok rutine ve gündelik hayatın portreleri ve onların ilişkileri üzerinden toplumsal yaşamın ve tarihin koordinatlarını ortaya koymada çok önemli anahtar kavram olarak kullanılmaktadır. 

         Nuran Benli' nin romanı da bu türden veriler sunan önemli bir kitaptır. Aslında roman ve hikaye arası bir tür desem yeridir. Kitap muhayyel kurgudan öte gerçek hayatın içinden seçilmiş olaylar ve kişiler ve portrelerle kurgulanmış. Roman Cumhuriyetin birinci kuşak bir memuru  olan komiser Maruf beyin kızı  Fehmiye hanımın serancâmı üzerinde odaklanmaktadır. Osmanlının son senelerinde 23 milyonluk nüfusun ancak yüzde onunun okur yazar olduğu düşünülürse ki bu okur yazar nüfusun büyük bir kısmı İstanbul İzmir Selanik gibi şehirlerdedir. Geri kalan taşradaki okur yazar nüfus cumhuriyet döneminde taşra bürokrasini oluşturan bir elin beş parmağını geçmeyecek azınlıkta bir nüfustur. Komiser Maruf  bey de bu sınıfa mensup insanlardan biridir.

Maruf bey romanın satır aralarından çıkardığım kadarıyla hem imparatorluktan müdevver bir tahsil terbiye mizaç ve meşrebinin yanısıra hem de Cumhuriyetin değerlerini  içselleştirmiş bir memurdur. Romanda Maruf beyin çocuklara Kur'an dersi vermesinin yanı sıra kız çocuklarının tahsil ve terbiyesine vermiş olduğu önem aslında hem geleneği hem de modernizmi kendi kişiliğinde terkip ettirmiş bir profil çizmektedir. Esasında Komiser Maruf beyin ailesi ya da eşinin ailesi Van'da Dervişoğulları lakabıyla mâruftur. 
Komiser Maruf bey  Ankara İstanbul Yalova bir çok büyük vilayetde görev yaptıktan sonra sonra 1950 li yıllarda tekrar Van'a avdet eder. Türkiye'nin çeşitli vilayetlerinde görev yaptıktan sonra Van'a avdet eden  komiser Maruf  beyin kızı Fehmiye hanımın ve ailesinin yaşam serüvenini konu alan roman Van ayağıyla başlamaktadır. Olayların başlangıcı romanın toplumsal ilişkileri 1950 lerin Gürpınarı. Romanın baş kahramanı Fehmiye hanımın izdivacı ile başlamaktadır. Bu izdivaç kitaba da adını verecek olan buruk ve kırık bir tebessümle başlıyor.

Uzun yılar batı vilayetlerinde İstanbul'da büyük şehir kültürü, görgüsü terbiyesiyle yetişmiş bir genç kızın taşranın kültürüyle olan çatışmasına da romanda yer yer değinilmiş.  İstanbulda Yalovada Kız Olgunlaşma Enstitüsü'nde tahsil görmüş  bir genç kız olan Fehmiye hanım babasının tayini nedeniye Gürpınar'a geliyorlar. 1950'liler Gürpınarı adetâ bir köyden biraz daha büyük bir nahiye cesametinde bir yerleşim yeri. 
Van'ı düşünürsek 1953'te on dört bin nüfuslu herkesin herkesi tanıyabileceği küçük bir ilçe büyüklüğünde olduğunu unutmayalım. Cumhuriyet bürokrasisinin taşradaki hali pür melâli, komşuluk ilişkileri, sembiyotik ilişkiler çok canlı bir uslupla tasvir edilmiş kitapta. Gündelik hayatı ve olayları  ayrıntılarıyla yerli yerinde tasvir eden bir dili var romanın. 

       Esasında yazar annesinin diliyle anlatıyor olayları. Romanın baş kahramanı Fehmiye hanım Hikmet beyle olan izdivacında Hikmet beyin asabi ve kıskanç tabiatının neden olduğu sıkıntıları bütün kitap boyunca bir  iç  konuşma olarak kitap boyunca sürdürür. 1950 li yılların Türkiyesin'de kadının toplumsal cinsiyet ve rolünü de buradan çıkarmak mümkün. Hatta romanın baş kahramanı Fehmiye hanım altı çocuk doğurması neredeyse Fehmiye hanımın senelerinin doğum ve çocuk yetiştirme meşgaleleri kitap boyunca devam ediyor. 

Hem romanın zaman planı bunları anlatmakla geçmesi yer yer geleneksel aile yapısının eleştirisini de vurgular. Fakat yazar kadına biçilen rolü burada eleştirse de. modern hayatın kadına biçtiği rol ve statünün de eski rol ve statüden çok sağlam samimi olmadığını da satır aralarında vurgulamaktadır. Hikmet bey ise Van Başkaleli bir ailenin çocuğu. Daha sonra devlet memurluğuna geçecek tapuda katiplik yaparak dürüst ilkeli bir memurun taşradaki zorlukları mücadeleleriyle devam ediyor roman.
Sürekli tayin, Gürpınar'dan Muradiye'ye oradan Çatak'a Yüksekova'ya yeni insanlar yeni yüzlerle karşılaşma fakat değişmeyen bir şey var bu ilişkilerde samimiyet, hasbîlik ve hakîkilik bütün o yılların ruhunu çok canlı bir biçimde tasvir etmektedir yazar. Küçük kasaba ölçeğinde insanların komşuluk tesanüt yardımlaşma ilişkileri Nevres hanım Gülüzir bacı romandaki konumlarıyla somutluk kazanmıştır.

        Esasında romanın kişileri gündelik yaşamın içindeki zorlukları 1950 li yılların Türkiye'sinin bütün evlerinde yaşanan zorluklar olduğunu söylemek mümkün. Çünkü 1950 yıllarda bırakın ilçeleri vilayetler bile kendi içinde kapalı otarşik bir yaşam sürdürmekte kent ekonomileri bile tarıma dayanmaktaydı.
Ancak 1950 den sonra Türkiye'de şark vilayetleri büyük kent pazarlarına bağlanacak ulusal ekonomilerle entegre olacaktır. Cumhuriyet tarihini bilenler bilir Van'ın Türkiye'nin diğer büyük kentlerle bağlantısı Cumhuriyetin ancak  yirmi ikinci yılında 1945 tarihinde Kurtalana gelen demir yolları üzerinden sağlanacaktır. Daha sonra 1948 Karayolları Genel Müdürlüğü kurulduktan sonra 1950 li yılların ortasından sonra karayoluyla Van diğer kentlere bağlanacaktır. 

         Romandaki mekan yer yer Fehmiye hanımın babası komiser beyin mukim olduğu Bahçıvan mahallesi ve Meçhul asker sokak benim de çocukken oyun oynadığım mekanlardan biri sayılır. Kılıçlı baba sokaktaki evler arasında tek başına münzevi bir kabirdir. 
Bu mahalleyi Maraş Caddesi'ne bağlayan sokakta. Kılıçlı Baba isminde bir yatır bulunmaktadır. Bu yatırın  neden bütün canlı mahalle hayatının ortasında tek başına yattığını çocukken hep merak ederdim. Romanda mekan olarak yer yer Van'ın o dönemdeki bağlı bahçeli evleri de tasvir edilmektedir. Benim en çok sevdiğim pasajlardan biri de Van'ın o bağların ve bahçelerin belgonlarının iğde ağaçlarının ancak haziranın ikinci haftasında açan iğde çiçeklerinin evi barkı büsbütün  mahalleyi kaplayan gönül açan o mis kokularıydı.
Diğer bir mekan hususiyeti olan canlı sokak hayatının bir parçası olan her Van'lının evinin bahçesinin önünden geçen arklar ve suyun yaz aylarında dağlardan getirdiği serinliktir. 1950 li yıllarda Van'ın  kent ikliminde bahçelerin şehir içinde değil aslında şehrin bahçeler içinde kurulduğunu ima eden zengin ve gerçekçi tasvirlerle mekan tasvirleri de romana ayrıca zenginlik katmış.
Son olarak Van'ın o eski geniş duvarlı kerpiç evlerinin penceresinin içinde bazen uzak dağları, bazen yağmurları temaşa eden o çocuk saffetiyle çocukların adeta muhayyel köşesi olan o pencerelerin hayatımızdaki ve hayellerimizdeki yerini de çok güzel bir bir biçimde hatırlatmış yazar. Eski Van evlerinin geniş duvarlı dikdörtgen pencerelerinin içinde alnını cama dayamış düşlere dalmış bir çocuğun kalp sâffetiyle hangi uzak dağların, hangi eski zaman bahçelerinin vakitlerini terennüm ettiğini bilmeden mekânın hususiyetleri anlaşılmaz.  Nuran Benli bu kitabında hâlen gönlümüzde kalmış o eski zaman tâdlarını yeniden hatırlatıyor bizlere.