Bir sonbahara yeniden merhaba dedik. Kışı uzun yazı kısa olan memleketim! Uzun kışa hazırlık derdinde olanların telaşıyla yeniden yaşlanıyor. Dünyada aynı cinsi başka bir yerde bulunmayan üzümlerinin bağ bozumu zamanı gelmiş. Çocukluğumdaki en güzel hatıralardan biridir uçsuz bucaksız üzüm bağları.
Zaman değişiyor insanlar değişiyor ve insanlar değişip çoğaldıkça katledildi üzüm bağları. Eskisi gibi gülümsemiyor yol kenarında narin ayva ağaçları, çoktan yok edilmiş Hakkı amcanın armut bahçeleri.
Eski elma bahçelerimizin yerinde terminaller bitmiş. Katledilen bahçelerin yerine malzemesi çalınmış katil binalar inşa edilmiş. İnsanı yine insan öldürürmüş betondan tarhlar değil. Küsmüş leylaklar mayıs ayında açmayacaklarına adeta ant içmişler. Mis kokan iğde ağaçları eyvah eyvah demekte, sıranın en önce onlara geleceğini bilmekte. Sonbahar melankolisi bu olsa gerek özlemekteyim eski bahçeleri.
Annemin Edremit’teki evinin terasında muhteşem gölümüzü izlerken sonbaharda ayın huzmesi(ışık demeti)mest ediyor beni. Sonra ay ışığının su ile muhabbeti, izdüşümü ayrı bir sevdayı filizlendiriyor içimde. Doğayla konuşmak yeryüzünün, gökyüzünün ayetlerini okumak… Güneş usulcacık çekilivermekteyken ağaçlarla sohbete daldım renga renk yapraklar; kırmızı, sarı, yeşil arasında yürümekteyken tatlı sesler duymaktayım. Kırkını aşmış kızına tıpkı beş yaşındayken nasıl sesleniyorsa öyle seslenen bir Anne sesi (kızım üşüyeceksin sırtına bir hırka al)bir zamanlar kızdığımız ve inat olsun diye söylenin tersini yaptığımız tatlı nidaları hangimiz özlemedik ki..
Eylül ayı geçiş dönemi, fetret, bekleyiş, özleyiş! Ve eylül, şairlerin ayı üşümeyle ısınma arasında bir duygu. Rehavetten, ataletten silkinme ayı çoğumuza göre hazırlık ayı ve bir tarafı hep hüzündür…
Yaz aylarının matemi tutulur vedalar başlar evlatlar ebeveynlere yeniden elveda der. Uzaklar gönüllere yakın, yakınlar da uzak olur.
Yağmurlar başlar yağmurlar bereket olduğu kadar aynı zamanda hüzündür. Şairin hüznü yağmurun yağmasında değil onda bıraktığı hüzün halidir o hal ile hem hal olur dökülür kaleminden devasa sözcükler. Sonbahar yağmurları hüzündür fakire, yine bir kışı haber vermekte hazırlığa mecali olmadığından ilhama kapılmaz kışı atlatabilmenin yolarını arar.
Ayağımı bastığım toprak yorgun can çekişen insan gibi soluk alıp vermekte ve ben avuç avuç toprağa akıp gitmekteyim. Doğa ile konuşmak insanla konuşmaktan daha kolay geliyor bana. Çünkü toprak aldatmıyor, ağaçlar söz veriyor: Eğer insanoğlu beni kökümden kesmezse senin için yeniden dirileceğim diyor. Güneş, ay, mavi göl insicamımıza senin için devam edeceğiz diyor.
Ama İnsan ah insan! Kör, sağır oluveriyor bazen birbirine ihanet etmekle kalmıyor yeryüzünün ayetlerine de ihanet ediyor.
Ey insan! Söyle bu gün kaç çiçeği öldürdün yeryüzünün tarhına kaç bomba diktin. Geçip giden zamana kaç defa ihanet ettin.
Ve söyle Ey yeryüzü tarhı! Bağrında kaç Esat besliyorsun. Burma da ki zalimleri hala bağrında besleyecek misin? Kaç gözyaşım kaldı bilemem her eylülde ağlayacağım biliyorum…
Biliyorum ağlıyorsam hala insan olarak kalabilmişim demektir. Ben aslında her mevsim ağlıyorum.
Toprağıma, toprağımda filizlenen yabancı tohumlara, kardeş kavgasına, hizip kavgasına, hep iki defa öldürüldüğüm için, ağaçlar öldüğü için, çocuklar açlıktan öldüğü için ağlarım…
Aslında her eylül ayı beni ölüme yaklaştırdığı için ağlarım, beklerim, bilenirim!
NECLA ARPA GÜLAÇAR
AĞLARIM
Ağlarım kimsesizliğime!
Ağlarım sessizliğime!
Ağlarım bitip tükenen hayatıma!
Ağlarım kendime kaderime!
Ağlarım!
Afrikalı çocukların açlığına!
Iraklı çocukların umutsuz bakışlarına
Filistinli çocukların babasızlığına
Muson yağmurlarıyla birlikte
Ağlayan Arakanlılara ağlarım!
Ağlarım!
Kardeşlerim nerede diyenlere
Zalimlerin zulümleri altında ezilenlere
Rabbini unutanlara
Kardeşi kardeşe kırdıranlara
Ağlarım!
Ağlarım!
Mazlumların yanında olmayışıma
Cılız dualara esir oluşuma
Zengin sofralarda var olduğuma
Kimsesiz oluşuma, ağlarım! Ağlarım! Ağlarım!