DİYARBAKIR'a YOLCULUK-1
Mevsim ilkbahar yaz arası; bitkiler, böcekler, kuşlar, koyun kuzu, sığırlar... tabiatın her zeresinde hayata dair bir cümbüş neşet etmiş. Sanki bir karnaval...
Yıl 1970 ler, köye misafirlerimiz geliyor; Abdullah, Mevlude kirivelerimiz ile Yaşar, Hasan, Hülya ve Birgül adındaki küçük çocukları. Krivemiz Diyarbakırlıdır. Zamanında köye biçerdöver şöfürü olarak gelmiş. Çiftçi olan dedemle tanışmış. Samimi bir dostlukları oluşmuş. Dedem Yaşar ve Hasanın krivrsi olmuş...
Abdullah krivre; zayıf, orta boylu, vücut ölçüleri bir birine uyumlu, yakışıklı olup şapkasını hafifçe yan takıyor. Doğru sözlü, güvenilir, cesur ve cömert... Mevlude krivre ise, kocası gibi güzel hasletlere sahip tam bir hanımağa...
Kısa sürede bizim aile ile hatta bütün köyle haşır neşir oluyorlar. Annem tandır da ekmek pişiriyor. Çevrede; nene, gelinler, kızlar,çocular...
-Mevlude yemek olarak ne yapalım?
- Sengesir yapalım Süveyla.
SENGESİR denen yemek çok basit; sıcak ekmekleri doğruyorlar, üzerine sarımsaklı yoğurt ve tereyağı dökülüyor. Al sana Sengesir. Afiyetle yeniyor.
Abdullah krivremiz çok hareketli, boş duramaz. Balık avına gidilecek. Guruba Abdülkadir dayı, Muhyettin amca ve birçok kişi katılıyor. Murat nehrine gidip ağ ile balık avlıyoruz...
Güzel günler hızla geçiyor. Misafirlerimizin gidecekleri konuşuluyor. Abdullah krivre, dedeme dönerek,
-Sabri'de bizimle gelsin, zaten tatildeler.
-Sen bilirsin, olur.
Malazgirtte 302 Mercedes'e biniyoruz. O zamanın prestijli otobüsünde yolcular yerini almış, muavin biletleri kontrol ediyor ve hareket ediyoruz. İstikamet Diyarbakır. Şimdiye kadar gördüğüm en büyük şehir Tatvandı. Acaba Diyarbakır nasıl? çok heyecanlıyım. Bulanık, Muş, Bitlis dereken, inen ve binen yolcular... Bitlis'ten çıkıp, delikli taşın içinden geçiyoruz. Yaşlıların anlattıklarına göre; 'Rus ordusu 1.dünya savaşında Serhad illerimize girmiş, bölgede nizami ordumuz kalmadığından, aşiretler direnmişler lakin güçleri yetmemiş. Çok sayıda şehit vermişler. Çoluk çocuk, genç ihtiyar güney illerine doğru kaçarak göç etmişler. Çok acıklı hadiseler yaşanmış. Ruslar ta bu delikli taşa kadar gelip, durmuş ve geri dönmek zorunda kalmışlar. Çönkü Rusyada 17 ekim devrimi olmuş...'
Otobüs dar ve çok virajlı, bir tarafında derenin aktığı, yer yer uçurumların olduğu yolu yavaş yavaş geçiyor. Şoför her fren yaptırğında araç tatlı tatlı yaylanıyor. Çok sigara içen var. İçerisi duman dolu... Baykan'ı geçip Veysel Karani'ye varıyoruz. Buranın hoş ve mistik bir havası var. Silvan'ı geçip nihayet Diyarbakır'a varıyoruz. Seyrantepe otobüs terminalinde inip başka bir araçla şehir merkezine hareket ediyoruz. Hayret ve dikkatle çevreme bakıyorum. Hiç bu kadar çok bina, araba ve insan görmemiştim.
Nihayet eve varıyoruz. Surun Mardin kapı tarafında olan ev; üstü açık bir avlu ve avlunun etrafında bulunan sıralı odalardan oluşuyor. Ortada bulunan dut ağacı eve bir hoşluk katıyor.
Abdullah krivre, beni ve Yaşar'ı yanına alıyor. Taştan yapılmış dar sokaklı evlerin arasından geçip Anna caddeye varıyoruz. Cemal dayının dükkanından içeri giriyoruz. Yerde dizili duran irili ufaklı bir çok yoğurt kovası var. Bazı kovaların üstü ince tülbentle kapatılmış. Peynir ve tereyağı ayrı bir tarafta sergilenmiş. Yaşar ile görevimiz, bir kova yoğurtu eve götürmek, sonra ver elini Diyarbakır...
Mardin kapıya doğru dönerek sağdaki sokaklara dalıyoruz. Pazar kurulmuş, sanırım köylü pazarı. Bayan ve erkek satıcılar sokak taşlarının üstünde bağdaş kurup oturmuşlar, önlerinde; domates, biber, patlıcan, yeşillikler ve envay çeşit doğal köy ürünleri, tezgahları zengin değil ama yüzlerinde ki masumiyet insanın içine işliyor ... ana caddeye çıkıp balıkçılarbaşı'na yöneliyoruz.
Ulu cami 'nin önündeyiz. Meraklanıp içeri giriyoruz. Kesme taştan Kocaman bir avlu, avlunun çevresinde siyah taşlarla yapılmış ve avluyu çepeçevre saran görkemli bir cami. Şadırvan da bir çok kişi abdest alıyor. Düz bir taşın üzerine yassı bir demir çakılmış ve taşın üzerine çizgiler çizilmiş. Ne olduğunu merak ediyorum? Bunun bir güneş saati olduğunu söylüyorlar...
DEVAM EDECEK