Necla Arpa Gülaçar


BULANLAR ARAYANLARDIR

BULANLAR ARAYANLARDIR


 BULANLAR ARAYANLARDIR

“Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.' (Lokman – 16)

Her yapılan fiilin veya niyetin ilahi bir kamera tarafından kaydedildiğini bilmek ve bunu her an hatırda tutmak, sahip olabileceğimiz en güzel sermayedir.

Yıllar önce öğrencilerimizle “Karz-ı Hasen”(Allah’a verilen en güzel borç) konusunu işlemiştik. Hz. Peygamber (sav)’in o güzel suali, “ Kim Allah’a güzel bir borç vermek ister?” ve bu muhteşem suale karşılık Ebu Dahdah’ın en güzel bahçesini infak etmesi... Ailesine gidip, “Çıkın bahçeden, ben bu bahçeyi Allah’a borç verdim.” Aldığı cevap ise harikulade: “Bu ne güzel alışveriş! Allah kabul etsin.”

Bu muhteşem tabloyu okuyunca bizler de Allah’a borç verebileceğimiz bir şeylerin arayışına girdik. Zira infak edebileceğimiz ne bir bahçemiz ne de arabamız vardı. Düşündük, taşındık. Allah rızası için yapılacak iyiliğin büyüğü küçüğü olmazdı neticede. Böylece beden gücümüzle ve vaktimizle bir şeyler yapmaya karar verdik. Bir dernekle bağlantıya geçtik, bize kardeş aile bulmalarını istedik. Hemen bizlere üç kardeş aile buldular. Buna karşılık dernek yetkililerinin istekleri: “Sizden maddi herhangi bir şey talep etmiyoruz. Sadece bu ailelerle irtibata geçip iki haftada bir onları ziyarete gidin, onlarla sohbet edin ve derneğimizin yardımlarını ulaştırın, ihtiyaçlarını bize bildirin…” oldu. Üç aile, üç hazine bulmuştuk. Sevgiyle, muhabbetle geçen güzel yıllarımız oldu…

İlk ailemiz -daha doğrusu aile değil- yaşlı bir teyze idi. Tek başına yaşıyordu. Her hafta gidip ev temizliğini yapıyor, çamaşırlarını getirip yıkıyor, teslim ediyorduk. Her ay derneğin bize verdiği gıda paketini götürüyorduk. Kırılan, bozulan ev aletlerini tamir ettiriyor, çay demleyip sohbet ediyorduk. Ayrılırken sanki öz evlatlarını yolcu eder gibi bize sarılıyor, ağlıyordu. Son ayrılışımızda, “Senin bir niyetin, isteyip de kavuşamadığın bir arzun var mı?” dedi. Evet dedim, “Umreye gitmek istiyorum; ama bir türlü nasip olmuyor.” O da ellerini semaya doğru açıp öylesine içten bir yakarışla dua etti ki gözlerim doldu. Aradan yirmi gün bile geçmedi belki… Umre organizasyonu yapan bir şirketten Ramazan umresi için eşim ile beni davet ediyorlardı. Sevincimden ne yapacağımı bilemedim, günlerce ağladım. Bu benim ilk umrem olacaktı. Allah için yapılan küçük bir iyilik… Karşılığında arşı titreten bir dua ve karşılığını hemen aldığım bu küçük, ufacık iyilik beni mahcup etti. Küçük çocuklarımı aileme, öğrencilerime emanet edip gittim. Yirmi günlük umrem boyunca yaşlı teyzem gözümün önümden gitmedi. Onun duasının tecellisiydi bu umre. Umre dönüşü misafir trafiği uzun sürdü. Nazire teyzeyi biraz ihmal ettim. Zemzem ve hurmamı alıp evine gittim. Kapısını çaldım, açan olmadı. Komşularına sordum, başlarını öne eğdiler. Üzücü haberi verdiklerinde kahroldum. Nazire Teyze bir trafik kazası geçirmiş, vefat etmişti. Çok üzüldüm, ona bir bardak zemzem bile ikram edememiştim. Hep dualarımda yer aldı. Beni onunla tanıştıran, aramızda ünsiyet var eden Allah’a hamd ettim.

İkinci ailemiz; yedi çocuklu bir aile… Babaları kansere yenik düşmüş, vefat etmişti. Anne çok gençti ve evlenmek istiyordu. Beşinci ziyaretimizde, annenin çocuklarını bırakıp gittiğini duyunca çok üzüldük. Artık çocuklara babaanneleri bakıyordu. Dernek, evlerini yapmıştı. Bizden önce düzenli yardım ediyorlarmış. Birbirinden güzel ve masum yedi çocuğa yıllarca yarenlik ettik. Kimi zaman beraber resim yaptık kimi zaman birlikte yemek yapıp evi süpürdük. Küçük ihtiyaçlarını karşılar, gezmeye, pikniğe giderdik…

Üçüncü aile; en iyi durumda olan aile idi. Anne baba hayattaydı, altı genç çocuk; fakat baba hasta olduğu için çalışamıyordu. Derneğimiz evlerini onarmış, aylık gıda ihtiyaçlarını karşılıyordu. Bizden de kızlarına okuma yazma öğretmemizi ve dini bilgiler vermemizi istemişlerdi. Onlarla hala görüşmeye devam ediyoruz. Öğrencilerimiz, kızlara okuma yazmanın yanında Kur’an-ı Kerim dersi de verdiler, onlar da öğrendi elhamdülillah. Her hafta mahallede sohbet yapıyorduk, bu mütevazi güzel aile bize kapılarını açıyor, komşularının da bir şeyler öğrenmesine gayret ediyorlardı. Bizim hayatımıza bu güzel insanların girmesine vesile olan dernek görevlilerine her daim dua ettik. Bu özel insanların hayatında bir figüran olabilmişsek ne mutlu bize.

İyiliğin bir sınırı veya pahalı bir bedeli de yoktur. Bazen bir göz nurudur, yetim bir kızın çeyizi için örülmüş bir lif, bir seccade, kumbaraya atılan bir lira, atılan bir kısa mesaj… Yemeği paylaşman, giydiğini paylaşman, kelamını paylaşman, tebessümünü, selamını paylaşman… Hiçbir şey yapamıyorsan dahi caminin bir köşesinde, parkta, bahçede kitap oku; etrafımıza topladığımız üç beş çocukla ve yetişkinle…

Dünyada bu kadar aç, mazlum, mağdur, insan varken Ramazan sofralarının envai çeşit olması bizleri utandırmalı… Onlarca elin, kumlara dökülen tek bir pirinç tanesine uzandığı Afrika ülkelerindeki çocukları hatırlayalım. Muhtaç olmayacak yegane varlık, yüce Allah’tır. Bizim sahip olduğumuz tek şey ise henüz ağzımızda çiğnediğimiz lokma ve sırtımızdaki hırkadır. Her şeye sahipken Van depreminde evlerimiz bizi sokağa attı. Çaresizdik, üşüyorduk, açtık… Neticede geçici bir süreliğine memleketimizden göç etmiştik. Öncesinde bölgemizde bulunan Iraklı, Afgan mültecilere çok küçük kırıntılarla yardım ediyorduk. Hatta depremden bir hafta önce Pakistan selzedeleri için kermes yapmıştık. Ezcümle; kaşıkla vermiştik; ama Rabbim bizlere göç ettiğimiz şehirlerde karşılığını kepçe ile vermişti. Bizleri bu güzel insanlarla karşılaştıran Allah’a hamd olsun. İyilik hardal tanesi kadar da olsa Allah katında çok değerlidir.

Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığınız insanlarla kardeş olmuşsanız, onların müşkülüne derman olmuşsanız, onları bulmuşsanız aramışsınız demektir. Bu dünyada bırakabildiğimiz en güzel miras kırgın ve mahzun bir yüreğin duasında yer almaktır.

Rabbim bizleri birbirlerini iyiliğe çağıranlardan kılsın, bizlere iyilerin önderleri olabilmeyi nasip etsin. Unutmayalım; BULANLAR ANCAK ARAYANLARDIR!

Necla Arpa Gülaçar