SABRİ YALÇINKAYA


KARĞUN

KARĞUN


KARĞUN

            Eskiden Doğu Anadolu da mevsimler daha belirgindi. İlkbahar, yaz, sonbahar ve kışın farkına ve tadına varılabiliyordu.

            Alyar köyü bir vadide kurulmuş. Güneye bakan dağa “BEROJ” kuzeye bakan dağa ise “DIBUR”  denmektedir. Köyün içinden akan dere taa yayladan, takriben beş kilometre yukarıdan gelmektedir. Yayladan köye varıncaya kadar; sağlı, sollu birçok vadi vardır. Hepsindeki akıntılar derede birleşmektedir.

            Kışın ha bire kar yağar. Her taraf kalın bir beyaz örtü ile kaplanmış olur. Dere tamamıyla buz tutar. Buzun üstünü kar kaplar. Altında ise su akmaktadır. Derenin bazı yerlerinde buz kırılarak delikler açılır. Köylü su ihtiyacını buradan karşılar. Ayrıca hayvanlar, sabah ve ikindi olmak üzere, günde iki kere buralarda sulanır.

            Sanırsınız ki bu kar hiç erimeyecek. Bahar hiç gelmeyecek. Ancak öyle değil. Mevsimler saat gibi işlemektedir. Cemre; havaya, suya, toprağa düşünce ve yağmur ile rüzgârda kara sirayet edince, hızlı bir erime başlar. Ta yukarı vadilerden dereye boşalan kar suları dereyi coşturur. Gürültü ve korku veren bir sel oluşur. Köyde buna “KARĞUN” denir.

            KARĞUN karşı konulamaz bir hışımla; dereyi kaplayan buz tabakasını parçalayarak, önüne başka şeyler katarak, köydeki bütün seslere baskın çıkarak, deli taylar gibi taşlara kayalara çarpıp Murat nehrine kadar gider. Murat’ta bir ok gibi saplanır, hızını kaybedip sakinleşir…            KARĞUN’nun ne zaman geleceği belli olmaz. Bazen gece bazen gündüz gelir. Bazı senelerde ise kar tedrici bir şekilde erir. Suyun öfkesi zamana yayılır ve azalır.  

            Eskilerden taa 1930’lu yıllardan söz ediyorum. Hala kış hüküm sürmekte, ancak baharın işaretleri de görülmektedir. Köyün erkekleri tezekliğin güney duvarının dibinde toplanmış, hafifçe ısıtan güneşin tadını çıkarıyorlar. Onlardan yüz metre kadar yukarıda KÖŞK’ün yanında ise bayanlar koyu bir sohbete dalmışlar. Yanlarında 3-4 yaşlarında Tahir adında gürbüz bir erkek çocuğu duruyor. Üstünde kırmızı bir elbise bulunan Tahir; su içmek için derede açılmış olan deliğe doğru gidiyor. Eğiliyor ayağı kayıyor, culup diye suya düşüyor. Suyun tazyiki ile buzun altına sürükleniyor…

            Bayanlar son anda fark ediyorlar. Bağırmalar, çağırmalar! Bir curcunadır kopuyor. Aşağıda erkekler kötü bir şey olduğunu hissediyor, ancak meseleyi tam anlayamıyorlar. Tahir buzun altında kayıp olup gitmiştir. Hiçbir beşerin yapabileceği bir şey yoktur. Ah bir mucize olsa! Adeta filmlerdeki gibi, tam zamanında; “KARĞUN” gürültü ve haşmetiyle, önüne kattığı şeyleri sürükleyip, buzları da parçalayarak söküp atarak imdada yetişmiştir…

            Köyün en yaşlısı, Şeyh Abdülhamit aşağıda erkeklerin arasındadır. Kırmızı bir cismin sürüklenip geldiğini görür. Ne olduğunu anlayamaz, ama suya atlayarak onu yakalar. Kucaklayıp dereden çıkarır. Bakar ki bu torunu Tahir’dir. Allaha şükreder ve derki; “Eğer önceden onun Tahir olduğunu bilseydim. Heyecandan onu çıkaracak takati kendimde bulamazdım.”

            Babamla karşılıklı oturmuş sohbet ediyoruz. Onun çocukluğunda yaşamış olduğu bu hadiseyi irdelemeye çalışıyorum. Kendisine soruyorum.

            ––Ez ğülam, dereye düşmekle ilgili başka ne hatırlıyorsun?

            ––Üşümüştüm, beni yatağa koymuş üstümü bir yorganla örtmüşlerdi. Yatağın çevresini kaplamış olan köylüler meraklı gözlerle bana bakıyorlardı. Amcam Şeyh Abdullah gülerek burnuma bir fiske vurdu. “Kero(eşek) bir daha dereye gidecek misin?” dedi.

            Güzel bir zaman dilimine değinmeye çalıştım. Güzel zaman diyorum. Çünkü dereler, ovalar, vadiler, dağlar, denizler, köyler, şehirler velhasıl dünya henüz kirlenmemişti. İnsanlar daha saf ve temizdi. Şimdi durum farklı, hadi dünyayı geçtik. Alyar’ın o harika deresi bile kirlendi. Birçok ahırın pislikleri olduğu gibi dereye akıtılmakta, bir zamanlar içilen, abdest alınan o güzelim su artık kullanılamamaktadır. Ayrıca doğanın her tarafını naylon artıklar kaplamış. Anlayacağınız insanoğlu kendi ayağına kurşun sıkmaktadır...

            Umarım kırmızı elbiseli çocuğu mucizevi bir şekilde buzun altından çıkaran “KARĞUN” benzeri durumlar gerçekleşir. Biz insanların aklı başına gelir, dünyayı kirletip bozmaz, ibadet aşkıyla koruruz…