SAİT EBİNÇ


VAN KAHVALTISI NASIL OLUR?

VAN KAHVALTISI NASIL OLUR?


       Hafızam şimdi zevkle hatırlıyor Van kahvaltısının henüz evlerin ve bahçelerin hudutlarını aşıp ülke sathında ticari metaya dönüşmediği devirlerdi. Bugünkü gibi kalabalık görgüsüz ibadullah sofrayı baştan başa doldurmak diye bir şey yoktu.

        Uzun kış günlerinden sonra havalar nihayet düzelip ısınınca baharın o ışıltılı sabahlarında anamın sofrayı bahçeye serdiği kahvaltı fasıllarını zevkle hatırlıyorum. 

Çok uzun bir süre önce kaybettiğim bir şeyi yeniden bulmuşçasına en çok sevdiğim güzelliklerden biri de bahçedeki bu kahvaltı fasıllarıydı. Şimdi hatırlayınca anlıyorum ki yamaçlarda kurulmuş Van Gölü’ne doğru uzanan o güzelim bahçedeki beli bükülmüş o ihtiyar dut ağacının serin manzarası hâyal ve hâfızamda unutulmaz derin izler bırakmış. Baharın ayları gelince bağ ve bahçelerdeki gazeller süpürülür güneşin ışıltıları bağı bahçeyi yeşilin cennetine dönüştürürdü. Sabah vakti evlerin önünün sulanıp süpürüldükten sonra semaya yayılan temizlik kokusu yağmur yemiş çiçeklerin o ıtırlı kokusu çimenlerin toprağın kokusu kuşların sedası bir birine karışırdı. 

 

       İhtiyar dut ağacının serin manzarası altındaki sabah kahvaltıları kadar hiçbir şey derin bir iz bırakmamış gönlümde. Sabah sofraları dalları yayvan asırlık dut ağacının altına kurulurdu. çörek, otlu peynir, murtuğa, kavut mis gibi taze tereyağıyla yapılan cacık afiyetle yenirdi. Sabahın aydınlığında taze pişirilmiş ekmeklerin iştah açıcı kokusu, kor gibi ateşte yaprak yaprak pişirilen lavaşların mis gibi kokusu kızarıp kehribara dönmüş çöreklerin râyihası, ihtiyar dut ağacının altında kurulmuş sabah sofraları bahçeden yükselen semaverin kokusu bir birine karışırdı. 

 

      Van’ın özenli hanımları ve kızlarının pür neşesi içinde bahçedeki kerdiden koparılmış dere otu, maydanoz, kişniş ve salatalığın kütür kütür doğranıp mis gibi taze çökeleğin içine boca edildikten sonra bir tutam halis tere yağını karıştırıp cacık haline getiren o hünerli ellerin akıl almaz lezzetlerini şimdiki zamane gelinlerine hangi kelimelerle anlatabilirsiniz.

       

          Baharın ışıltılı sabahlarında parmak kalınlığındaki mis gibi yoğurdun kaymağını nar gibi kızarmış tap tapa ekmeği tam ortasından ikiye bölmek suretiyle yarım ekmeğin yüzeyine iyice yaydıktan sonra bir kenarından başlayarak yavaş yavaş o neffis mide ezilişleri ile o lezzeti tatmak çocukluğumuzun en zevkli taraflarından biriydi. 

 

       Van kahvaltısındaki lezzetin esaslı sırlarından birincisi otlu peyniri sıcak ekmeğin arasına koyup yemek eşsiz bir lezzettir. Yalnız Van’a mahsustur, o lezzette, o kokuda ekmek nedense havasından mı suyundan mı? Hiçbir yerde yapılamaz. Sonra ikindi kahvaltılarında kahvelerde çok defa çayla sıcak ekmeği katık edip otlu peynirin mide ezilişleri damak zevkini kemâl derecesine ulaştıran bir lezzetti. Hele gençliğimizin ılık hatıralarından biri olan bu alışkanlık eski revâcını şimdilerde kaybetmiş gibi görünse de eski sıklıkta olmasa da yine de çarşıda ara sıra tesadüf ediyorum.

 

       Çarşıda esnaf kahvaltısı ise çay eşliğinde Küçük Yıldız fırınından alınmış buharı üstünde tür tür tüten gayet ince açık ekmeğin arasına otlu peynir boylu boyunca uzatılarak dürülen lokmalarla birlikte çaylar yudumlanarak damakta tat ve lezzet bırakırdı.

 

       Çarşı Fırını’nın açık duran kıpkızıl âlevli ağzından sokağa taşan mis gibi kokusu buharı üstünde açık ekmeğin arasına otlu peyniri şöyle boylu boyunca uzatıp dürdükten sonra son haddine varan o lezzeti tatmayı bilmeyenler Van kahvaltısı yedim demesin. Bana öyle geliyor ki, Van’ın dışında yıldızlı parıltılı kahvaltı salonlarında bu lezzetleri bulamazsınız. Bulsanız da bir zamanlar bizim tattığımız lezzetlere benzemez. O’nun için bu lezzetleri tatmak için Van’a gelmelisiniz.