Mesleğine büyük saygı duyan, onu en iyi şekilde yapabilmek ve yaptırabilmek için Türkiye coğrafyasının belki de en fazla ihtiyaç duyduğunu düşündüğüm yerinde akademik ortamda hizmet vermeye çalışan, bilgisini ve becerisini ettiği hekimlik andına harfiyen uymaya azami gayret göstererek hiçbir ayrım yapmadan insanlara sunmaya çalışan bir Çocuk Cerrahıyım. Çocukları sağlığına kavuşturabilmek, bazen de hayata döndürebilmek için gecesini gündüzüne katan, uykuları haram olan, bu uğurda ruh ve beden sağlığını bile riske atmaktan kaçınmayan sayısız neferden biriyim.
Gerektiğinde sıfır günlük yeni doğmuş bebek de dahil olmak üzere çocuk yaş grubunun ameliyatlarını yapan, yani yaşatabilmek ümidiyle çocuklara neşter vurmak durumunda olan bir mesleğin mensubu olarak yanı başımızda devam eden kör savaşın kurbanı çocukları gördükçe kahroluyor, azap duyuyorum.
Yüreği katılaşmış, ölümü kanıksamış olmam gerektiği düşünülebilir. Ama öyle değil elbette. Evet ölümü, çocuk ölümünü herkesten daha yakın biliyor olabilirim. Yürekleri burkan acı ölümlere de tanık oldum. Ama savaş çılgınlığının ve vahşetinin ürünü değildi bu ölümler. Ben dahil çevremdeki her insan yaşatma telaşı içinde canla başla mücadele ediyorlardı o yavrucaklar için. Hayata dönebilenlere yardımcı olabildikleri için herkes büyük bir mutluluk ve sevinç yaşıyor, her çabaya rağmen kaçınılmaz acı sonla karşılaşıldığında ise kollar iki yana düşüyor yaşama sevinci kayboluyordu gözlerde. İnsan doğası gereği o ölümleri de kolay kabullenemiyor ve acı duyuyoruz ama o bedenleri hayata bağlamak uğruna verilen mücadele bir nebze de olsa teselli kaynağı olmakta bizim için. Sanırım biraz tanımlayabildim iki farklı çocuk ölümünü.
İşte bu yüzden terörist faşist İsrail’in bombardımanı sonucu enkazlardan çıkarılan ölü ve yaralı çocuk bedenlerini kabullenemiyorum. Körpecik insan bedenine hayata destek olabilmek adına gözünü kırpmadan bıçak vurabilen biri olarak o yaralı ve ölü çocuk bedenlerine bakamıyorum. Binlerce lanet okuyorum bunu yapanlara ve yaptıranlara.
Faşist terörist İsrail Gazze’de, emperyalizmin uşağı ve taşeronu anti-sosyal, sosyopat psikopat güruhu IŞİD Kobane ve Şengal’de masumları katletmektedirler. Ortadoğu’yu kana bulayan bu iki azgın odak vahşetleri bir yana ahlaksızlıkta da birbirleriyle yarışır haldedirler. İsrail faşist yardakçılarından, kadın ve kızlarına tecavüz edilmesi suretiyle kendisine karşı savaşanların savaşma gücünü kırma fetvası almakta, vahşi IŞİD çetecileri ise savaşmak değil de cinsel tatminsizliklerini gidermek için geldiklerini ilan edercesine güya savaş ganimeti olarak kadınları cariyelik adı altında cinsel köle yapmaktadır. Bu alçaklık ve iğrençlikler ideolojilerinin sapkınlık ve sapıklığını ortaya koyarcasına çok küçük yaşlarındaki kız çocuklarına musallat olmaya kadar uzanmaktadır.
Bu gözü dönmüş her iki terörist odak da Ortadoğu’da emperyalizmin sınır bekçiliği ve uşaklığı dışında hiçbir işleri olmadığının farkındadırlar aslında. En azından onların muharip güçlerinin başındakiler ve siyaset mekanizmalarını işletenler bunu gayet iyi biliyor ve vazifelerini büyük bir sadakatle yerine getiriyorlar. Teoride düşman olmaları gerekirken birbirlerini düşman olarak görmeyip el altından ve zaman zaman da açıkça destek çıkmaları saflarının Ortadoğu halklarının düşmanı emperyalizm olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Terörist eylemlerde sınır tanımayan bu iki yapı da kendi yarattıkları şiddet ortamında hiçbir uluslar arası sözleşmeyi dikkate almaksızın sivillere acımadan saldırmakta, onların hayatına son vermekte, çoğunun sakat kalmasına yol açmakta, ahlaki temelden yoksun anlayışlarını insanların namuslarını ayaklar altına alarak göstermektedirler.
Kendi saflarında ölüm makinası olarak görev yapanları devletlerinin ve çetelerinin nezdinde sözüm ona şehit olarak tanımlayan bu odakların kurbanı mazlum siviller birer sayı olarak geçmekte kayıtlara. Aslında gerçeğin bu olmadığını onlar da çok iyi biliyor. Cennete gideceğine şahit olunanların en başında onların kurbanı masum çocuklar vardır ve kendilerinin yeri de cehennemin en azaplı çukurudur
Savaş ve çatışmaların kurbanlarının en çaresizleri çocuklar olmaktadır. Bugün Şengal’deki, Gazze’deki, Kobané’deki çocuklar bizdeki gibi anne-babalarının ellerini tutup parklarda oynamaya gidemiyorlar. Ölüm yanı başlarında, ölüm bir soluk alışı kadar yakınlarında onların. Bizim gibi yüreğine ateş düşen kardeşleri dışında tüm dünya bu trajediyi ya görmezden gelmekte ya da seyirci kalmayı tercih etmektedir. İnsanlığa düşen bu vahşi savaşı durdurmak ve bu azgın terör odaklarını etkisizleştirmek için var gücüyle mücadele etmektir. Bunu tümü kapitalist iktidarcı, emperyalizm kuklası devlet yapılanmalarından beklemek elbette hayalcilik olacaktır. Onlar tam tersine leş kargaları misali bekleyiş içindedirler ve olanlara sevinip ellerini ovuşturmaktadırlar kuşkusuz. Ayrıca gizli ve açık bu vahşete desteklerini de emperyalizmin icazetiyle sunmaktadırlar da. Halkların duyarlı, emekçi kesimleri ve özünü-gücünü gerçekten onlardan alan sivil toplum kuruluşları bu mücadelenin temel dinamiği olabilirler ancak. Savaşın geleceğin garantisi çocukları fiziksel ve ruhsal olarak yok ettiğinin bilinci ile “Çocuk ölümlerine hayır!” şiarı ile tüm duyarlı insanların ve halk kitlelerinin elinden gelen her şekilde bu mücadeleye destek sunması bir insanlık borcudur.
Doç Dr Mehmet MELEK